Kıymetli okurlarımız! Sizler için hazırladığımız bu sayfamızda yaşadığı tertemiz yaşantısıyla Ümmet-i Muhammed için Usvetün Hasene (en güzel örnek) olan Allah Rasulü’nün hayatından kesitler paylaşacağız. Hayatının her safhasında ayrı bir ibret ayrı bir mücadele örneği gördüğümüz Efendimiz, Rabbimizin yönlendirmesinde yaşadığı hayatıyla baştan sona bizlere ışık tutmaktadır… Bu hayat yolculuğunu, O üstün örneğin aydınlığında yürümeye ne dersiniz!
İslam davasında hedefe ulaşmak için Nebevi Hareket metodunu incelemek ve yolunu takip etmek gerekir. Bu Nebevi Hareket metodundan kastımız nedir? Kastedilen, Rasulullah’ın kendisine peygamberliğin gelişinden Rabbinin huzuruna intikal edişine kadar geçen süre içerisinde, izlediği metodtur. Bizim de, pratikteki hareket metodumuzun İslami hükümler çerçevesinde ve sünnete uygun olabilmesi için, Rasulullah’ın ortaya koyduğu bu metodun her merhalesini adım adım izlememiz gerekir.
Rasulullah’ın stratejik hareket yöntemi, ikinci bir yönüyle İslami hareketin, yeryüzünde Allah’ın hükmünü uygulama yolunda hedeflerine ulaşabilmesi için gerekli olan siyasi çizgide sağa sola sapmadan doğru istikamette ilerlemesini sağlayacak olan göstergedir. Bu hareket metodunun Rabbani bir yönlendirme olduğu inancındayız. Allah peygamberini bütün adımlarında doğruya yöneltiyordu. Onun hareketleri karşı karşıya kalınan olaylara gösterilen doğal tepkiler değildi.
Rasulullah’ın hareket metodunun ilk merhalesi kendisine Hîra Mağarası’nda peygamberliğin gelmesiyle başlamıştır. Bu merhalede davetteki hedef “önce yakın akrabalarını uyar” ayetiyle belirli olmuştur. Rasulullah’a bu ayet indikten sonra, Haşimoğullarını çağırdı ve toplandılar. Haşimoğullarıyla beraber Muttaliboğullarından da bazı kişiler toplandılar. Aşağı yukarı 45 kişi varlardı. İlk önce Ebu Leheb sözü alarak şöyle dedi: “Bil ki bütün Araplar toplansa senin kavmine güç yetiremezler. Ben sana yardım edebilecek en yakın kişiyim. Babanın oğulları sana yardımcı olabilmek için yeterlidir. Senin üzerinde bulunmuş olduğun şeyi yapman, onlar için diğer Kureyşlilerin seni ortadan kaldırmasından daha kolay değildir ve Araplarda kendilerine yardımcı olurlar. Senin gibi babasının oğullarına kötülük getiren bir kişiyi daha görmedim.” Bunun üzerine Rasulullah sustu ve o mecliste konuşmadı.
Sonra bir daha kavmini çağırarak şöyle dedi: “Hamd Allah’a mahsustur, O’na hamd ediyorum, O’ndan yardım diliyor, O’na inanıyor ve O’na güveniyorum. Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına, O’nun birliğine ve hiçbir ortağı olmadığına şehadet ederim. Elçiler halkına yalan söylemezler. Kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah’ın adına yemin ederim ki ben, özel olarak size ve genel olarak tüm insanlara gönderilmiş olan Allah’ın elçisiyim. Vallahi siz uykuya dalar gibi öleceksiniz. Uykudan uyanır gibi de dirileceksiniz. Kabirden kalkıp Rabbin divanına varmanız dünyadaki her hareketinizin hesabını vermeniz muhakkaktır. Neticede hayırlarınızın ve ibadetlerinizin mükâfatını, kötü işlerinizin ve günahlarınızın cezasını ve şiddetli azabını görürsünüz. İşte o mükâfat ebedi cennettir. O ceza da ebedi cehennemdir.”
Bunun üzerine Ebu Talib: “Sana yardımcı olmak bize çok hoş gelir. Nasihatini kabul edip sözlerini tasdik ettik. İşte babalarının oğulları hepsi toplu haldeler, ben de onlardan biriyim. Senin severek istediklerini ben de isterim. Sana emredileni yap. Vallahi Seni muhafaza edip koruyacağım; Yalnız, Abdülmuttalib’in dinini terk etmek nefsime ağır geliyor.” dedi.
Ebu Leheb de: “Vallahi bu büyük bir kötülüktür. İçinizden başkalarını da almadan O’nu önleyin” dedi.
Bunun üzerine Ebu Talib: “Vallahi ben var olduğum sürece kimse O’na bir şey yapamaz” dedi. Rasulullah, amcası Ebu Talib’in Safa dağında kendisini himaye edeceğine dair verdiği ahitten emin olduktan sonra bir gün Safa tepesinde büyük bir kayaya çıktı. Sonra: “Ey Kureyş, buraya geliniz! Büyük bir iş karşısında bulunuyorsunuz.” diye seslendi. Kureyş’in bütün oymakları toplandıktan sonra, onları tevhide ve peygamberliğe, ahiret gününe iman etmeye çağırdı.
Rasulullah’ın bu daveti büyük bir tebliğdir. Rasulullah insanlardan kendisine en yakın olanlara bile, kendisiyle onlar arasındaki hayat bağının, bu davayı tasdik etmeye bağlı olduğunu açıklamıştır. Arapların sosyal yapısının en önemli faktörü olan akrabalık bağları, Allah’tan gelen bu uyarının hareketiyle eriyip gitmiştir.
Davetin küfürle açıktan karşı karşıya kalma tehlikesi söz konusu olduğundan davetin ilk akrabalar arasında yapılması gayet normal bir şeydir. Çünkü müşriklerle daha ilk merhalede karşı karşıya gelmek davetçinin tehlikeye maruz kalması demektir. Bunun için davetçinin korunmasını gerektirmektedir. Davetçiyi korumaya en gönüllü olan insanlarsa onun akrabalarıdır. Rasulullah’tan sonra İslam’a ilk girenlerin hepsi onun evindendi. Zevcesi Hatice Binti Huveylid, kölesi Zeyd Bin Harise ve amcasının oğlu Ali Bin Ebu Talip. Kızlarından Zeynep, Rukiye ve Ümmü Gülsüm peygamber evinin tamamı Müslümandılar.
Bu ilahi sünnetin sebeplerini Lut Aleyhisselam’ın hikâyesinde ve Rasulullah’ın onun hakkında söylediği sözde bulabiliriz. Bilindiği gibi melekler birer yetişkin genç kılığında Hz. Lut’un yanına geldiklerinde Hz. Lut’un kavmi koşarak evine gelmiş ve ondan adet edindikleri kötülüklerini yapmak için misafirlerini istemişlerdi. Hz. Lut memleketinden Şam’a hicret ederek gelmiş olduğundan kendisini himaye edecek hısımları ve aşireti yoktu. Sadece iki kızı, bir de kâfir karısı vardı. Etrafındaki müminler az olduklarından kendisini himaye edecek güçte değillerdi. “Bunun üzerine suçlu milletin arasında bulunan müminleri çıkardık. Zaten orada kendini Allah’a vermiş sadece bir tek ev halkı bulduk.”1 Müminlerin bu şekilde az ve zayıf olmaları kuvvetli bir aşirete dayanmamış olmaları sebebiyle Lut Aleyhisselam misafirlerini isteyen sapıklara şöyle hitap ediyor: “De ki; Keşke size yetecek bir kuvvetim olsa veya sağlam bir yere sığınsam.” Rasulullah Hz. Lut hakkında şöyle demiştir: “Allah’ın rahmeti Lut’un üzerine olsun. O, çok sağlam bir yere sığınıyordu. Allah ondan sonra, hısım ve akraba yönünden zengin olmayan hiçbir peygamber göndermemiştir.”2
İşte bu ilahi sünnet Hz. Şuayb ve Medyen kâfirleri arasında yine cereyan ediyor: “Dediler ki; Ey Şuayb söylediklerinin çoğunu anlamıyor ve doğrusu seni aramızda zayıf görüyoruz. Eğer taraftarların olmasaydı seni taşlardık. Esasen bizim gözümüzde pek itibarın da yoktur.”3
İnansa da inanmasa da herhangi bir aşiretin davetçi çocuğunu himayesi altına alması davetler tarihinde asil bir çizgi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Peygamberimiz, hısım akraba aşiretinden büyük aşirete geçmiştir. Mekke’nin en yüksek yeri olan Safa tepesinden, bütün herkese ilan yapılmış, Kureyş’in bütün temsilcileri davete gelmiştir. Rasulullah onları İslam’a ve İslam’a yardımcı olmaya davet etmiş, fakat hepsi bozulmuş bir vaziyette ve özellikle insanların karşısında bütün Kureyş’in önünde amcasının, “Yazıklar olsun sana! Bunun için mi bizi burada topladın?” diyerek yermesinden sonra, yüzleri asık bir vaziyette geri dönmüşlerdir. Bununla birlikte Rasulullah’a yardımcı olmak ve onu himaye etmek üzere Ebu Talib açık bir tavır takınmıştı. Bu, Mekke halkının ileri gelenlerini son derece kızdırmıştı. Çünkü onlara göre Ebu Talib’in bu açık tavrı, Mekke saflarında yeni bir iç savaş derecesindeydi.*
Davetin ilk merhalesi olan ‘akrabaları davet’ konusunu sizlerle paylaştık. Bir sonraki sayımızda devam etmek üzere Allah’a emanet olun.
*Münir Muhammed Gadban’ın ‘Nebevi Hareket Metodu’ kitabından alıntıdır.
2. Hud 80
3. Hud 91