Allah’tan uzaklaşmak; Allah’ın emir ve yasaklarından uzaklaşmanın yanında, Allah’ın rızasını kazanmaya yönelik çaba göstermemek, hayatında Allah’a yer vermemek ve O’na hesap vereceğini göz ardı etmek demektir. Ortada bir uzaklaşma varsa orada mutlaka bir başka şeye yaklaşma söz konusu olacaktır. Yani Allah’tan uzaklaşan illa ki başka şeylere yaklaşıyor olacaktır. Peki insanoğlu Allah’tan uzaklaşırken neye yaklaştığının farkında mıdır? Neyi kaybettiğinin veya kaybettiğine değip değmediğinin…
“Derken, (Karun), ihtişamı içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar: ‘Keşke Karun’a verilenin bir benzeri bize de verilseydi; doğrusu o çok şanslı!’ dediler. Kendisine ilim verilmiş olanlar ise: ‘Yazıklar olsun size! İman edip salih amel işleyenler için Allah’ın mükâfatı daha üstündür. Buna da sabredenlerden başkası kavuşturulmaz’ dediler.”1
Dünya hayatının süsüne göz dikip sürekli olarak haz verene yönelmenin en uygun davranış olduğunu benimseyen, cazibesine kapılanların gözlerini kamaştıran modern yaşama heves edenler, ‘batının’ çok şanslı olduğunu zannettiler ve peşine takıldılar. Ürettiği teknoloji gibi köhne medeniyetini(!) de insanların hayatına sokmayı başaran Batı, modern hayatı Müslümanlara kaçırılmayacak bir fırsat olarak benimsetmeyi başardı.
Buna karşın her ne kadar sayıları her dönemde az olmuş olsa da iman gibi sapasağlam bir kulpa, kutsala yapışmış ve gelip geçici arzuların cazibesine kapılmaktan kendilerini korumayı başarmış kimseler de vardır. Onlar gerçek mükafatı Allah’tan beklemektedirler. Kutsalı yani şaşmaz değerleri olan kişi veya toplumlara ‘her istediğinizi’ yaptıramazsınız. Bunu bilen Batı’nın, Ümmet-i Muhammed’i neden değerlerinden koparmak istediğini anlamak güç olmasa gerek. Değerlerinden uzaklaşıp ‘her şeyi yapabilir’ hale getirilen bir toplumun nasıl bir savrulma yaşadığını, tepetaklak uçuruma yuvarlandığını maalesef son birkaç asırda ümmetimiz bizzat yaşamaktadır. Çekilen acılar, yıkılan ülkeler, yetim kalan evlatlar, harabeye dönen sahipsiz kalmış evler ve iltica edecek yer arayan kimsesiz hayatlar bu savrulmanın en acı neticelerinin canlı şahitleridir. Müslümanların yaşadığı savrulmayı en üst değerlerinden imandan, ahlaktan tutun hayat pratiği içerisindeki tüm eylem ve uygulamalarından örneklerle tasvir etmemiz mümkün. Bugün gençliğimizin halinden, aile hayatının bozulmasından, suçların, haramların almış başını gidiyor oluşundan hemen her gün yakınırız. Ve ümmetin halinden…
Allah’tan uzaklaşmış, gözünü, gönlünü dünyaya kaptırmış ve “Kim de benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve biz onu kıyamet günü kör olarak hasredeceğiz”2 ayetinin muhatabı olmuş çağımız insanı, artık bir türlü çıkamadığı Batı Medeniyetinin bataklığına saplanmıştır. Kutsalın hayata etkisini sıfırlamayı amaçlayan, dini tamamen hayatın dışına iten veya belli ve dar bir alana hapseden, böylelikle de yükseleceğini zanneden Batı Medeniyeti artık insanlığa hiçbir şey vermez olmanın yanında sürekli bir huzursuzluk pompalamakta, insanlık maddi ve manevi bir çöküntüye sürüklenmektedir. Modern yaşam artık insana varlığını anlamlı kılacak hiçbir çıkış kapısı gösterememekte ve insanı bunalımlı bir hayata mahkûm etmektedir. Batılı insan için ekonomik açıdan bir refah söz konusu ise de Müslümanların yaşadığı toprakların nerdeyse tamamında sömürü ve talan, maddi anlamda da hayatı çekilmez kılmaktadır.
Allah’tan uzak yaşamak denince çoğu kez aklımıza dindar olmayan, ibadetin kendisine eşlik etmediği bir yaşam gelse de aslında Allah Azze ve Celle’ye bildiğimiz manada ibadet etmemek de Allah’tan kopmuş bir hayatın, İslam’dan uzaklaşmış bir kimsenin düştüğü durumlardan biridir. Belki de bu kopuş git gide Allah’tan uzaklaşan bir yaşamın zaman içerisinde kişiyi getirdiği noktadır. Bundan sonraki aşama ise “Din (hesap ve ceza) gününü yalan sayıyorduk”3 aşamasıdır ki inkâr etmiyorsa bile artık ‘ahiret yokmuşçasına’ devam eden bir hayat söz konusudur. İbadetlere -her nasılsa- eşlik etmeyen veya Allah’a yakınlık duygusu oluşturmayan o ‘huşu’ dediğimiz mana, motivasyon veya bilinçli bir yakınlaşma çabası eksikse ve bu böyle devam edecek olursa ibadete devam ediyorken bile her an Allah’tan uzaklaşma, İslami (İslam’ın kuşattığı) hayattan kopma söz konusu olabilecektir. Böyle kimseler için ibadet, dünyevileşmenin ruhlarında açtığı yaraları pansuman yapma uğraşından ibarettir artık. Ve dünya-ahiret kefesinde dünya kefesi ağır basanlar, yani dünyaya(metaya) dalanlara ibadet artık zor gelecektir. Dünyaya fazlasıyla meyletmiş kefeyi, ahirete taraf meylettirmek artık ciddi bir güç gerektirecektir. İşte bu noktadan itibaren kefeyi ahirete meylettirecek olan ibadet, artık kişiye oldukça ağır gelecektir. Yani teraziye ahirete taraf meyil vermeye çok uzak olan insana, bu meyli sağlayacak olan ibadet artık oldukça güç bir iştir. Karşısında kaldırması gereken çok ağır bir yük vardır. Çünkü karşı taraf yani meta arzusuyla dopdolu olan kefe(kalp) adeta yerinden kımıldamaz bir hale düşmüştür. İşte sürekli olarak hevasının, haz alacağı şeylerin peşinde koşan dünyevileşmiş modern insanın, bu yük karşısında ezilmesi kaçınılmaz olmuş ve hayatında türlü türlü problemler zuhur etmiştir.
Bugün cihadın, Allah’ın dini için mücadele etmenin, Allah’ın haklarını savunmanın ümmete ağır gelmesinin nedenlerinden biri de budur. Dünyadan zevk almaya odaklanan günümüz Müslümanı, uğrunda harcamaya değer görmediği dininden uzaklaşınca birtakım liderler ve ideolojiler uğrunda mücadele eder olmuştur. Allah’ın rızasını kazanma gayesinden uzaklaşan hayatlar ya nefsini ya da sahte ilahları razı etme amacına yönelmiştir ister istemez. İnsanoğlu varoluş gayesinden uzaklaşınca ya paranın ya arzularının ya da ideolojilerin hizmetçisi olur. Böylelikle Allah’ın dininden, nurundan uzaklaşanlar karanlıkta çaresiz kalacak, yolunu bulamayacak, Allah’ı bırakıp da yakınlaştığı şeyler hayattaki anlam arayışında kendisini tatmin etmeyecek ve bunalıma sürüklenip asla huzuru yakalayamayacaktır. Bugün insanlık aynen bu durumu yaşamaktadır.
Allah Azze ve Celle bizleri kendisine yaklaştırmak için çeşitli vesileler, olaylar yaratmaktadır. Allah yolunda mücadelenin doğurduğu çileli hayat, karşılaştığı tehlike ve problemler Müslümanı dünyadan soğuturken Allah’a da yaklaştıracaktır. Allah Azze ve Celle kullarına “Şah damarından daha yakındır.”4 Neden şah damarı buyrulmuştur ayette? İnsanın hayatını, varlığını devam ettirebilmesi için şah damarı olmazsa olmazdır. Şah damarı kesilmiş insan hayatta kalamayacaktır. İşte aynen öyle Allah Azze ve Celle ile bağını koparan, Allah Azze ve Celle’den uzaklaşan kimsenin de varlığı anlamsızlaşacak, adeta ölecektir.
Sonuç olarak: Biz Allah’a yönelirsek yüzümüzü Allah’a çevirip O’na yakınlaşma ve razı etme çabası içerisinde bir hayat sürersek, Allah Azze ve Celle bu ümmetin gören gözü, tutan eli, işiten kulağı olacaktır. İşte o zaman Ümmet-i Muhammed insanlığın hayrı için çıkarılma vasfına kavuşmuş olacak hem Müslümanlar İslam nuruyla aydınlanacak hem de tüm insanlık kurtuluş için bir çıkış kapısına kavuşmuş olacaktır. Rabbim o günlerin gelişine vesile olmayı ve o günlere ulaşmayı bizlere de nasip eylesin.
- Kasas, 79-80
- Taha, 124
- Müddessir, 46
- Kaf, 16