İDARİ SORUŞTURMA GEÇİRENLERİN GÖREVE İADESİ HAKKINDA
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Süleyman Soylu döneminde ihraç edilen, idari soruşturma geçiren veya zorla emekli edilen personelle ilgili yargının verdiği göreve iade kararlarını uygulamaya başladı. Uygulanmaya başlanan bu karar hakkında Alparslan Kuytul Hocaefendi şunları söyledi: “15 Temmuz sonrası yüz binlerce insana zulmedildi. Darbeyle alakası olmayan, suça bulaşmamış yüz binlerce insanın birçoğu işinden edildi, birçoğu mahkemelerde süründürüldü, hapishanelerde çürütüldü. Zulüm görenlerden bazıları da hiçbir suçu olmadığı halde görevden alınan memurlar oldu. Yargının baskı altına alındığı böyle bir dönemde bile mahkeme sonucunda hiçbir suçlarının olmadığı ispat edildiği, mahkemeyi de kazandıkları halde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bunları göreve iade etmiyordu. Soylu dönemi Türkiye’nin tarihine kara bir leke olarak geçti! O istediği kadar ben terörle mücadele ettim, terörü zayıflattım diye övünsün. Terörün zayıflamasında emeği olabilir ama onun döneminde bir sürü insana da zulmedilmiştir. Yeni gelen İçişleri Bakanı anladığım kadarıyla en azından bu zulmün bir kısmını kaldırmaya çalışıyor. Artık mahkemelere baskı yapılmamalı! Hakimler özgür bırakılmalı. Siyah gözlüklüler, siyasetçiler hakimlere telefon açmamalı! Hakimlerin odasına girip çıkıp talimat verilmemeli ve yargının beraat verdiği insanlar görevine iade edilmeli, suçlu gibi görünmemeli. Bu hatanın düzeltilmesi güzel bir şey. İnşallah gerisi gelir, hiçbir günahı olmadığı halde hapse atılan insanlara tazminatları da ödenir, şerefleri de iade edilir. İnşallah bu uygulama öyle bir döneme girdiğimizin de alametidir.”
SÜNNİLİK TARİHSELCİLİĞİ KABUL ETMEZ
İlahiyat profesörü Mustafa Öztürk katıldığı bir programda “Türkiye, Sünniliğe teslim edildi Kur’an’da basbayağı kadın dövme de var çok evlilik de var. İslam’ın olduğu yerde felsefe olmaz” ifadelerini kullandı. Kullanılan bu ifadeler hakkında Alparslan Kuytul Hocaefendi şunları söyledi: “Öncelikle şunu belirteyim: Türkiye, Sünni değildir. Halk Sünni’dir ama devlet ne Sünni ne Şii ne Selefidir; devlet laiktir. Mustafa Öztürk Sünnilikten çok korkmasın zaten istediği gibi devlet lâiktir. Ancak Türkiye halkının çoğunluğu Sünni’dir. Sünnilik orta yoldur. Ne aşırı ne ılımlı, dengeli yoldur ve dünya Müslümanlarının tarih boyunca izlediği yoldur. Bundan neden korkmaktadır? Çünkü Sünnilik tarihselciliği kabul etmez. Tarihselcilik nedir? ‘Kur’an’ın hükümleri o günün şartlarına göre gelmiştir, bugünü bizi bağlamaz’ düşüncesidir. ‘Ayetlere tarihselci bir mantık ile yaklaşalım’ diyenler aslında laiktirler, laikliği savunmaktadırlar. Furkan Suresi 1. Ayette: ‘Alemlere uyarıcı olsun diye, kuluna Furkan'ı indiren (Allah) ne yücedir’ buyurulmaktadır. Demek ki Kur’an tüm alemler için gelmiştir. Bu, tüm alemlerin içerisine kıyamete kadar gelecek olan insanlar dahildir. Yani Kur’an kıyamete kadar geçerlidir.
Enam Suresi 19. Ayette: ‘De ki: Sizi ve kime ulaşırsa kendisiyle uyarmam için bana şu Kur'an vahyedildi’ buyruluyor. Demek ki Kur’an, kıyamete kadar gelecek olan tüm insanlara gelmiştir. Yani Kur’an-ı Kerim kıyamete kadar insanlara ulaşacak. Kur’an böyle dediği halde kaybolsaydı, ‘nasıl olacak?’ denilebilirdi ama Kur’an’ın bir harfi dahi değişmemiştir. Kur’an, Allah tarafından korunmaktadır ve Kur’an’ın kıyamete kadar geçerli olduğu konusunda bütün Müslümanlar icma halindedirler. Madem ki Kur’an-ı Kerim kıyamete kadar geçerlidir, tüm insanlık alemi için gönderilmiştir, o halde Kur’an tarihselci bakışıyla anlaşılamaz. Yani ‘Kur’an’ın hükümleri o günün şartlarına göredir’ denilemez. Çünkü Kur’an kıyamete kadar geçerlidir. Tüm toplulukların o hükümlere uyma zorunluluğu vardır. 1400 yıllık tarih de bunun delilidir.
Mustafa Öztürk, ‘Kur’an’da kadını dövme de var, çok evlilik de var’ diyerek bu ayetleri inkâr mı etmektedir? Bunlar da Peygamberimizin kelamıdır diye mi düşünüyor? Yani bunları Allah’a yakıştırmıyor. ‘Kur’an’da bunlar var’ diyerek ifade ediyor ve bunların Allah’ın kelamı olamayacağını söylemek istiyor. ‘Peygamberimizin öyle kendince uygun gördüğü bir cümledir, o zamanda öyle söylemiş ama biz bunu değiştirebiliriz, öyle değil şöyle de diyebiliriz’ gibi düşüneceksiniz demek istiyor. Hayır, Kur’an’ın her bir kelimesi Allah’tandır. Bunu inkâr eden de kafir olur.
‘İslam’ın olduğu yerde felsefe olmaz’ diyor. Tarih boyunca İslam vardı ve felsefe de vardı. Nice İslam âlimleri kelam ilmiyle meşgul oldular, İslam felsefesi ile meşgul oldular. İslam’ın olduğu yerde felsefe olmaz demek tarihe aykırıdır, bilime aykırıdır. İlahiyat fakültelerinde bile bugün kelam ilmi vardır, İslam felsefesine dair kitaplar vardır, dersler vardır. Tarih boyunca da vardı. Medreselerde de vardı. İslam'ın olduğu yerde felsefe olmaz ne demek? Kur’an’dan, sünnetten bağımsız tamamen kendi aklına göre hareket eden Batı felsefesi gibi bir felsefe tabii ki olmaz. Kur’an’ın olduğu yerde sınırsız bir felsefi anlayış tabii ki olamaz. Elbette ki İslam filozofunu sınırlayan ayetler, hadisler olacaktır ve bu onun hayrınadır, sapmasını engellemek içindir. Yoksa bir filozof tamamen özgür bir şekilde ağzına geleni söylerse bu onun da toplumun da iyiliğine değildir. İslam’ın olduğu bir yerde felsefe olur ama İslam’a aykırı bir felsefe olmaz.
Benim Mustafa Öztürk’e tavsiyem, ahiretini düşünsün. Yanlış bir istikamete girmiş, çıkamıyor, içinde debeleniyor. Kendi görüşlerinde bir sürü çelişkiler var, tıkanıyor kalıyor. Herkes anlamıyor ama anlayanlar anlıyor. Görüşlerinde birçok yerde tıkanıyor ve kendisi de kendine cevap veremiyor. Böyle devam ederse sonuç itibariyle Kur’an’ı tümden inkâr etmesi gerekecek. Yoksa çelişkilerden kurtulamayacak ve kendi kendini yiyip bitirecek.
İSLAM, GÜNDEME YÖN VERMEK İÇİN GÖNDERİLDİ
Cübbeli Ahmet: “Siyaset yapacağım. Yerel seçimde de cumhur ittifakına alenen destek vereceğim” dedi. Alparslan Kuytul Hocaefendi Cübbeli Ahmet’in siyasete atılma kararını şu şekilde değerlendirdi: “Ben bazen günübirlik siyasi meseleler hakkında değil de ümmetimizi ya da memleketimizi alakadar eden önemli meseleler hakkında görüşümü söylüyorum. Bugüne kadar bu gibi konularda birçok siyasi analizlerim oldu ve çok şükür Allah isabet etmemi nasip etti, buna da birçok insan şahittir. İsabet etmiş olduğum, sadece bir partiye düşmanlık yapmadığım, her meseleyle de ilgili konuşmadığım, sadece büyük meselelerle alakalı, memleketteki zulümlerle ilgili konuştuğum ve konuşmak zorunda olduğum halde bana ‘Neden siyasi konularla ilgileniyorsun? Sen hocasın, neden siyaset yapıyorsun?’ diyenler, neden Cübbeli’ye bir şey demiyorlar? Demek ki mesele, bir hocanın siyasi konularda görüş beyan etmesi değil, kendi partilerini eleştirmesiymiş. Eleştirince ‘Böyle hoca mı olur?’ deniyor. İşte bu, samimiyetsizliktir.
Kur’an siyasettir. Kur’an toplumu idare etmek için geldi. Siyaset de halkı idare etme sanatıdır. Kur’an’ın asıl konusu ne namazdır ne zekattır ne oruçtur ne de hacdır. Kur’an-ı Kerim dünyayı idare etmek için gelmiştir. Kur’an’ın konusu; toplumdur, insandır, medeniyettir, toplumun idare edilişidir, nizamdır. Bunlarla ilgili elbette ki hocalar görüşlerini söylemelidirler. Bu konulara hocaların hiç karışmaması, konuyu tamamen siyasetçilere devretmesi laikliktir. Hocaların görevi; yanlışa yanlış demek, doğruya doğru demek, yanlış yapanları ikaz etmektir. Peygamberimiz de Kur’an’a göre siyaset yaptı, devlet idare etti. Kur’an da peygamber de toplumu idare etmek için geldi. O yüzden hocalar elbette ki siyasi konulara girebilirler, girmelidirler ve gündeme dair adaletli bir şekilde görüşlerini ortaya koymalıdırlar. Kur’an’a ve sünnete uygun olmak şartıyla, taraf tutmadan, güçlülerin safında yer almadan, haklıya haklı, haksıza haksız diyebilmelidirler, demek zorundadırlar. Konuşmazlarsa bu bir vebaldir. Müslümanlar, memleketin gidişatını İslami ilimlerden nasibini almamış, ömründe on tane kitap okumamış üç-beş tane siyasetçiye bırakamaz. Gündeme dair görüşlerini beyan etmeyenler, gündeme yön veremezler. İslam, gündeme yön vermek için gönderildi. Gündemi ona buna bırakacak değiliz. Bazıları hoşlanmasa da biz de görüşümüzü söylemeliyiz.”