Furkan Neslinin yayın hayatına başladığı 2011 yılının Mayıs ayından 82. sayımıza kadar başyazılarıyla dergimizi onurlandıran Başyazarımız Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin her sayıda birbirinden önemli konulara değindiği yazıları dergimiz için eşsiz bir arşiv, Furkan Nesli okurları için de ilmi bir mirastır. Tevhidden medeniyete, insandan ümmete kadar birçok konuda ilmi ve aydın bakış açısıyla yazdığı yazıları Furkan Neslini bir okul haline getirerek okuyucularımıza Tevhidi bir şuur kazandırmıştır. 19 aydır hukuki olmayan kararlarla tutuklu yargılanmaya devam eden Başyazarımıza dergimizin arşivindeki kıymetli yazılarından dolayı teşekkürü bir borç biliyor, bir an evvel özgürlüğüne kavuşmasını Rabbimizden niyaz ediyoruz…
Başyazarımızın nelere değindiğini hatırlatmak amacıyla ilk sayıdan itibaren sizleri maziye götürüyoruz ve önemli alıntılardan hazırladığımız bir derlemeyi 100. sayımıza özel olarak sizlerin istifadesine sunuyoruz. Başyazarımızın yazılarının tamamına furkannesli.net adresimizden ulaşabilirsiniz.
“Sözlerime bu derginin çıktığı günü bizlere gösteren Rabbime hamd, O’nun mücadele ve takvada örnek Rasulü’ne salât-u selam, başta Allah Rasulü’nün talebeleri, davanın ilkleri olan ashabına ve bu davaya hizmet etmiş ve eden tüm dava kardeşlerime selam ederek başlıyorum” cümlesiyle dergimizdeki ilk yazısına giriş yapan Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin “BEKLENEN NESİL: ÖNCÜ NESİL” başlıklı başyazısı Furkan Nesli arşivinde yerini aldı. Öncü Nesle olan ihtiyacı ve Öncü Nesli tanımladığı yazısında önemli tespitler yer almaktadır.
ALPARSLAN KUYTUL HOCAEFENDİ ÖNCÜ NESLİN OLUŞMASI İÇİN GAYRET ETTİ
Batı medeniyeti insanı Allah Azze ve Celle’ye kulluktan uzaklaştırmış, nefse, ideolojilere ve liderlere kul yapmış, insanlık şerefinden mahrum etmiş, dünyasını da ahiretini de berbat etmiştir. İslam Medeniyeti, bu medeniyetin verdiği zararları telafi edecek tek medeniyettir, çünkü Allah’tandır. Bu medeniyeti kuracak olanlar da her memleketin öncüleri ve onların izinden gidecek olan öncü nesilleridir.
Öncü nesil; Firavunların zulümlerine karşı Allah Azze ve Celle’nin artık yeryüzünde imam kılmak istediği ve bunun için Musa Aleyhisselam’ın doğuşu gibi doğmuş olan bir nesildir.
Öncü nesil; halkının önünde gidecek ve söylenmeyen ya da söylenemeyenleri söyleyecek olan nesildir.
Öncü nesil; geminin tabanını delmek isteyenlere dur diyecek olan nesildir.
Öncü nesil; sadece yaratıcı bir Allah’a değil hem yaratan hem kanun koyan bir Allah’a iman eder.
Her insanın ve her neslin bir vazifesi vardır. Bu neslin vazifesi; ne İmam-ı Âzam olmak, ne de Abdulkadir Geylani olmaktır. Bu nesil, sahabe neslinin vazifesi olan Kelime-i Tevhîd’i dünyaya hâkim kılmak ve İslam Medeniyeti kurmakla vazifelidir.
Öncü nesil; gayesi Allah rızası, hedefi İslam Medeniyeti, hareket metodu Rabbanî ve bağlılık duygusu aşk seviyesinde olan dava erleridir.1
Alparslan Kuytul Hocaefendi, İslam davasının yayılmasında önemli rol oynayan gençlere yönelik kıymetli nasihatlerinin yer aldığı yazılarıyla neslimizi doğru istikamete sevk etmektedir.
Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin Gençliğe Mesajı
Ben henüz lisedeyken ümmetin acısını çekip “ne yapabiliriz” diye kafa yoruyordum. Aslında, “beni İslamî hizmete yönlendiren üç önemli sebep vardı” diyebilirim. 1- Allah’ın hakkının Allah’a verilmiyor olması ve insanların Allah’ın hakkını gasp ediyor olması. 2- Batı medeniyetinin, insanlığı içine düşürdüğü iğrenç durum. 3- Dünya Müslümanlarının bugünkü içler acısı hâli.
Gençken insan, toplumunu ve ümmeti düşünebilmektedir. Yaş ilerleyince ise genelde kendini düşünmeye başlar. O yüzden gençlik davayı anlama ve katılma yaşıdır. Gençlik; ümmeti düşünme, hedef sahibi olabilme dönemidir.
Bunun için sizler hem İslam’ı hem siyaseti bilen ve toplumunu tanıyan gençler olmalısınız. Ve topluma ışık tutmak ve yol göstermek için aydın-âlim vasıflarını kazandıracak bir eğitim görmelisiniz. Kendinizi her yönden yetiştirerek yarınlara hazırlamalısınız. Yalnız teorik değil aynı zamanda pratiği de olan ve sunî değil, gerçek eğitimlerden geçmelisiniz.
Ve her nesil görevini bilmelidir. Bizim neslimizin görevi; sahabe neslinin görevi gibidir. Dini anlamak, yaşamak ve yaymak! Ümmetin yeniden dirilişini gerçekleştirmek, İslam Medeniyetini kurmak ve batının medeniyetinden de zulmünden de insanları kurtarmak. İşte bu hedef için kendinizi hazırlamalısınız.2
Yazılarında daima “İslam Medeniyeti” hakimiyetine vurgu yapan Alparslan Kuytul Hocaefendi, medeniyete ulaşmak için ümmet olmanın önemine değindi.
ÜMMET OLMAK
Allah Azze ve Celle, insanlık tarihi boyunca bazı toplumları yeryüzünde adaleti tesis etmek, haksızlıkları önlemek, Allah’ın istediği gibi bir toplum ve medeniyet kurmakla görevlendirmiş ve böyle olan toplulukları ümmet olarak isimlendirmiştir.
Ümmet olmak, mes’ul olmak demektir. Bir topluluğun ümmet olarak isimlendirilmesi, o topluluğun yeryüzünün imamları olarak görevlendirildiğini ifade eder. Zaten ümmet kelimesi imam ile aynı köktendir. Ve ümmet olanlar yeryüzünün imamlarıdırlar, liderleridirler. O halde yeryüzünde haksızlık ve zulmü onlar durdurmak, günah ve isyanı onlar engellemek zorundadırlar.3
“Ümmetimizin Çöküşü ve Çöküşün Sebepleri” başlıklı yazı serisinde ilk olarak Sünnetullah’ın önemine değindi.
SÜNNETULLAH’I TESPİT ETMEK ZORUNDAYIZ
Ümmetimiz nasıl bu hale geldi? Zulmü engellemekle görevli olanlar, nasıl her tarafta zulüm görür ve kanları akıtılır hale geldi?
Kur’an’da geçen Peygamber kıssaları, Allah’ın toplumlarla ilgili kanunlarını yani sünnetini ortaya koymak içindir. Sünnetullah’ı tespit edelim ve ona göre önlemler alalım, diyedir.
Allah’ın madde için ortaya koyduğu yerçekimi gibi bir takım fizik kanunları olduğu gibi, toplumlar için koyduğu bir takım sosyolojik ve metafizik kanunları da vardır. Bu kanunlara göre toplumlar hakkında hükmeder, yükseltir, alçaltır veya yok eder. Bu ilahî yasaları anlayabilmek, Kur’an’ı bu gözle okumakla mümkün olabilir. Bu ilahî yasaları yani Sünnetullah’ı anlamadan toplumu, bulunduğu durumdan kurtarmak veya yükseltmek isteyenler, yerçekimi kanununu bilmeden uzaya çıkmak isteyenlere benzerler.4
İslam ümmetini yaşatma ve yeniden inşa etme mücadelesini verenlerin ümmeti yatağa düşüren hastalıkları ve bu hastalıkların sebeplerini doğru olarak tespit etmeleri zorunludur. Aksi halde bütün gayretlerimiz, harcadığımız paralar ve yıllar boşa gidecek ve ümmetimiz bu hastalıktan, bu ezilmişlikten ve bu zulümlerden kurtulamayacaktır.
İçimizden bazıları ümmetin bu hale gelmesinin gerçek sebebi olarak geri kalmışlığımızı; bilime önem vermemiş oluşumuzu gördüler. Hâlbuki önceleri bilimde en ileride olan bizdik. O halde önceleri bizi her alanda ilerleten bir şey vardı ve sonra onu kaybetmiş olmalıyız. Onu kaybedince bilimde de geri kalmış olmalıyız. Bilimde geri kalmak bir sebep değil, bir sonuç.
Bazılarımız da ümmetin bu hale gelmesinin sebebi olarak; fakir kalışımızı görmekte ve Müslümanlar zenginleşmeli demektedir. Hâlbuki önceleri dünyanın en zengin devleti idik. O halde ne oldu da fakirleştik. Başka bir sebep olmalı.
Bir kısmımız da ümmetimizin çöküşünün ve dağılmasının sebebi olarak kendince uydurma kabul ettiği hadisleri gördü. Hiçbir ilmî ehliyeti olmadığı ve muhaddis olmadığı halde, kendi küçük aklına uymayan hadisleri inkâr yolunu tuttu.
İçimizden kimileri de ümmetin bu duruma gelmesinde en önemli sebebin mezhepler olduğunu, mezheplerin varlığının fikri ve düşünceyi dondurduğunu, ictihad kapısının açılması gerektiğini, bir mezhebe bağlılığın o mezhebi din haline getirmek olduğunu iddia ettiler.5
Alparslan Kuytul Hocaefendi yazılarında, ümmetimizi bu duruma getiren gerçek sebepler üzerinde durduğu gibi çözüm yollarını da göstermiştir.
1-İslam medeniyetinin esaslarından en önemlisi ve en temeli olan Tevhidin yani Allah’tan başka hiçbir ilahın olmadığı, sadece O’na itaat edilmesi, O’nun dediği gibi bir nizam ve medeniyet kurulması gerektiği gerçeğinin unutulması veya öğrenilmemesi… Bunun sonucunda ümmetimizin kademe kademe İslam nizamından ve dine uygun hayat tarzından uzaklaşması, Tevhidin unutulması ve ümmetimizin çökmesi…
2-Ümmetimizin kalbine dünya sevgisinin girmesi, dünyaperestlerin çoğalması, dünya nimetlerini önemseyip dünya hayatını ve dünyadaki imtihanı önemsemez hale gelmesi, dünyanın konulması gereken yere konulamaması, dünya nimetlerinin Allah’a ve ümmetimize karşı olan görevlerimizi aksatacak kadar sevilmesi… Bunun sonucunda dünyanın elimizden alınması ve ümmetimizin çökmesi… Çünkü ceza amelin cinsindendir ve maksadın aksi ile tokat vurulur.
3-Son asırlarda ümmetimizin yapması gereken görevleri yapmaz hale gelmesi, yeryüzüne İslam’ı yaymak, Allah’ın nizamını tüm dünyaya hâkim kılmak, zulmü ve haramları ortadan kaldırmak ve adaleti tesis etmekle görevli olan ve yeryüzünün lideri olarak görevlendirilen ümmetimizin bu görevleri yerine getirmemeye başlaması ve tembelleşmesi… Bunun sonucunda maddî-manevî her alanda geri kalmamız ve geri kalmışlığın sonucunda da aşağılık kompleksinin oluşması ve batıyı taklit etmemiz, düşmanlarımızın âdetlerini, kültür ve sanatlarını, kanunlarını, ahlâkî değerlerini ve sonunda onların ideoloji ve nizamlarını almamız ve ümmetimizin çökmesi.6
4-Ölüm Korkusu ve Cesaretsizleşme: “Vehn” hadisinde Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Bir vakit gelecektir ki ümmetler size karşı bir kuvvet oluşturacaklar. Tıpkı yemek yiyenlerin yemek dolu tabağa saldırdıkları gibi.” Dediler ki; “Ya Rasulallah, biz o gün az olduğumuz için mi?” Dedi ki; “Hayır, bilakis çoksunuz. Yalnız selin götürdüğü çer-çöp gibi gücünüzü kaybedeceksiniz. (Çer-çöp mesabesinde olursunuz.) O da sizin korkunuzu düşmanlarınızın kalbinden alır, kalbinize vehn sokar.” “Vehn nedir ya Rasulallah?” dediler. Buyurdu ki: “Dünya sevgisi ve ölümü kerih görmektir”7
5-Gerileme ve Çöküş Döneminde Yapılan Eğitim Hataları: Bir millet veya ümmet eğitimde ciddi yanlışlar yapmadığı müddetçe çökmez. Eğitim; verilmesi gereken tüm vitaminleri veren şümullü-kapsamlı bir eğitim oldukça, insanları yanlış hayat tarzı ve yanlış fikirlerden korudukça ve milleti her asırda çıkması gereken düzeye çıkartan bir eğitim oldukça o millet fikrî, ilmî ve manevî gerilemeye düçâr olmaz ve bu sebeplerden çökmez.8
Alparslan Kuytul Hocaefendi, Allah’ın yardımının geleceğini delilleriyle anlattığı yazısında Ümmet-i Muhammed’e ümit aşılamaktadır.
ALLAH’IN YARDIMI GELECEKTİR
Efendimiz bir hadisinde şöyle buyurur: “Allah yeryüzünü benim önüme dürdü, koydu. Bana dünyanın doğusunu ve batısını gösterdi. Bana gösterdiği bütün memleketlere ümmetim sahip olacaktır.” Hz. Peygamber bu şekilde hem ümmetine hedef göstermektedir hem de ümmetinin geleceğinin parlak olacağını haber vermektedir. Başka bir hadisinde ise şöyle buyurmuştur: “Bu din bütün evlere girecek; çuldan yapılmış çadırlara da kerpiçten yapılmış evlere de girecek, bu dinin girmediği hiçbir ev kalmayacaktır.”
Allah Rasulü bu hadisleriyle ümmetinin geleceğinin parlak olduğunu haber veriyordu. Bir seferinde Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Bizans ve Roma fetholunacaktır” buyurdu. Dediler ki “Ya Rasulallah hangisi daha önce fethedilecek? Roma mı, Bizans mı?” Allah Rasulü: “Herakliyus’un şehri Kostantiniyye (İstanbul) önce fethedilecek, daha sonra Roma” buyurdu.
Bu müjdeler Müslümanların kalbinde; zafere kesin inanç ve ümit oluşturmak, bu şekilde Kur’an ve Sünnetin yönteminden sapmadan ilerlemelerini sağlamak içindir. Müslümanların bu ümidi, daima kâfirleri korkutmuş ve ümitsizleştirmiştir.
Allah’a güvenerek O’nun gösterdiği yola teslim olanlara Allah’ın yardımı mutlaka gelmektedir. Çünkü Kur’an-ı Kerim’in birçok ayetinde, Allah Azze ve Celle bizlere; “yeryüzünde kâfirlerin kökünü Müslümanların elleriyle kazımak istediğini” haber vermektedir. Hâlbuki Allah isterse, bütün insanları Müslüman yapmaya ya da gönderdiği melekleriyle, rüzgârıyla yerden ve havadan göndereceği kuvvetleriyle kâfirleri yerle bir etmeye kâdirdir. Fakat Rabbimiz, dünyaya imtihan sebebiyle geldiğimiz için ve Müslümanlara, bu şekilde bir şeref vermek istediği için kâfirleri onların eliyle mağlup etmek istemektedir.9
Alparslan Kuytul Hocaefendi, Suriyeli muhaliflerin silahlı mücadeleyi başlatmadan önce düşünmeleri gerektiği halde düşünmedikleri ana noktalara temas ettiği, “Ortadoğu Gerçeği ve Ümmetimizin Doğum Sancısı” başlıklı yazı serisinde en önemli hususlardan ve yıllardır en çok temas ettiği konulardan biri olan “Tevhidî hareket” olmanın önemini anlattı.
HAREKETİNİZ ALLAH ADINA OLMALI
Muhalifler küfre ve şirke muhalefet eden Tevhidî bir hareket olarak değil, zulme ve diktatörlüğe muhalif özgürlükçü bir hareket olarak ortaya çıktılar. Yani İslamî bir hareket olarak değil demokrasi taraftarı bir hareket olarak, özgürlüklerin genişletilmesi ve insan hakları adına mücadeleye başladılar. Hâlbuki hiçbir peygamber böyle bir söylemle işe başlamamıştır. Peygamberler hangi söylemle mücadeleyi başlatır ve hangi stratejiyi izler?
İstisnasız bütün peygamberler “La ilahe illallah” diyerek ortaya çıkmışlar ve insanları sadece Allah’a itaate davet etmişlerdir. İnsanları Allah’tan başka otorite tanımamaya, kullara kulluk yapmamaya, sadece Allah’a kulluk yapmaya çağırmışlardır. Peygamberlere Allah tarafından verilen bu şerefli sancakta yalnızca “La ilahe illallah” yazmış, başka da bir şey yazmamıştır. Tevhid davasının yanına ikinci bir dava konulmamıştır. Hiçbir zaman Tevhid ikinci plâna itilmemiştir. Çünkü Allah Azze ve Celle kendi namına ve kendisi için bir hareket başlatmaktadır.
Tüm peygamberler insanları Tevhide, yalnızca Allah’a kulluk yapmaya, O’ndan başka ilah yani ma’bud, yani ibadet ve itaat edilecek makam tanımamaya, hayat esaslarımızı ve kanunlarımızı sadece Allah’tan almaya davet etmişlerdir. Hareketi bunun üzerine kurmuşlardır. Silaha sarılmamışlar ve ilk günden itibaren bu gerçeği kabul etmeye çağırmışlardır. Kur’an-ı Kerim art arda birkaç peygamberi anlatarak tüm peygamberlerin metodunun bu olduğunu ifade eder. Mesela A’raf Suresi’nde: “Andolsun biz Nuh’u kendi kavmine (toplumuna) gönderdik. Dedi ki: “Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Doğrusu ben, sizin için büyük bir günün azabından korkmaktayım.”
“Ad (toplumuna da) kardeşleri Hud’u (gönderdik.) (Hud, kavmine:) “Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Hala korkup sakınmayacak mısınız? dedi.”
“Semud (toplumuna da) kardeşleri Salih’i (gönderdik. Salih:) “Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir.”
“Medyen (toplumuna da) kardeşleri Şuayb’ı (gönderdik. Şuayb onlara:) Dedi ki: “Ey kavmim, Allah’a kulluk edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Size Rabbinizden apaçık bir belge (mucize) gelmiştir” buyrulur.
Ayetlerde açıkça görüldüğü gibi aralarında binlerce yıl olan peygamberler zaman ve şartlar değişse de farklı toplumlara gönderilmiş olsalar da aynı metodu takip etmiş ve aynı söylemle harekete geçmişlerdir. Efendimiz de farklı bir yol izlememiş, O da Tevhidi anlatarak işe başlamış, tebliğ ve davet yöntemini izlemiş, hemen silaha sarılmamış ve önceki peygamberlerin izinden gitmiştir. Diğer peygamberler gibi Tevhidin yanına ya da Tevhidin yerine başka bir söylem koymamıştır.10
Ümmetimizin dirilişinin gerçekleşmesi ve yeniden harekete geçebilmemiz için ihtiyacımız olan muharrikleri tespit etti.
İNSANI HAREKETE GEÇİREN ETKENLER (MUHARRİKÛN)
Suâl: Gerek dünyevî gerekse uhrevî meselelerde Ümmet-i Muhammed’de görülen gevşekliğin ve pasifliğin çözümü nedir? Nasıl harekete geçebiliriz?
El-cevab: Bir aracın harekete geçmesi nasıl ki motorunun olmasına ve o motorun sağlıklı çalışmasına bağlı ise hareketsizleşmiş bir ümmeti ya da insanları harekete geçirmek de manevi birer motor olan muharriklere sahip olmalarına ve bu muharriklerin güçlü ve sağlıklı olmasına bağlıdır.
1-Ümit: İnsanın yaptığı işe sarılması o işin olacağından ümitvar olmasına bağlı olduğu gibi ümitsizlik içinde olması da o işe sarılmamasına sebeptir. Üç asır önce batıyı canlandıran, istikbalden ümitvar olması ve bizi çökerten ise geleceği karanlık görmek ve ümitsizliğe (ye’s) kapılmaktı.11
2-Kudsiyet: İnsanı pasiflikten kurtarıp harekete geçiren muharriklerden biri de kutsal bir kaynağa iman etmektir. Yani; insanı kutsal kabul ettiği bir merci veya kitap harekete geçirir. Müslümanlar için ise bu; Allah Azze ve Celle, Kur’an ve sahih sünnettir.12
3-Aşk: Mümkün görmeyenler olmuşsa da kulun Allah’ı, Allah’ın da kulunu sevmesi mümkündür. Kur’an ve sünnette Allah’ın sevdiği kullardan da Allah’ı seven kullardan da sık sık bahsedilmiştir.13
4-Ahirete kuvvetle iman: İslam’ın ahiret anlayışı insanı kötü şeylerden alıkoyup frenlediği gibi güzel şeyleri yapmaya da teşvik eder ve kişiyi harekete geçirir. Öyleyse ahirete iman insanlar için bir muharriktir ve bu iman kuvvetlendirilmelidir.14
5-Davanın Haklılığından Mutmain Olmak: Bir meselede şüphe ve tereddüt içinde olmak insanın harekete geçmesine ve o yolda fedakârca çalışmasına engel olurken o meselenin doğruluğundan ve haklılığından emin olmak ve bu konuda itmi’nane ulaşmak ise kişiyi harekete geçirir ve fedakârlık göstermesini sağlar.15
6-Zulme Uğramak: Tarih boyunca haksızlığa veya zulme uğrayanlar buna karşı harekete geçmiş ve mücadele etmiştir. O halde zulme uğramak insanı harekete geçiren bir muharrik görevi görmektedir.16
7-Vazife: İnsan nefsi tembelliğe meyyaldir. Kendisini harekete geçirecek bir sebep olmadıkça kolay kolay harekete geçmez. Vazife bu sebeplerin en önemlilerindendir ve insanların büyük bir çoğunluğunun harekete geçmesinde önemli bir rol oynar.
8-Hedef: Hedefi olanlar koşarken hedefi olmayanlar ise yürümeye bile üşenirler. Hedefi küçük olanlar büyük ürünler ortaya koyamazlar. Hedefi küçük olanlar kendilerini çok zorlamazlar. Allah Azze ve Celle kitabında, Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem de hadislerde bu ahir zaman ümmetine büyük hedefler göstermiş ve onları bu hedeflerle harekete geçirmiştir.17
9-Kuvvetli Bir Nokta-i İstinad: İnsanı ataletten, pasiflikten ve tembellikten kurtaran etkenlerden biri de kuvvetli ve güvenilir bir yere dayanmaktır. Çünkü güçlü ve güvenilir bir dayanak insana moral ve çalışma arzusu kazandırır. Harekete geçtiğinde başarılı olacağına güven duyar. Başarılı olamadığında bile o güçlü dayanağın kendisini yalnız bırakmayacağını ve yardım edeceğini bilir. Dolayısıyla böyle güçlü bir dayanağa sahip olmak kişide enerji patlamasına ve bitmez-tükenmez bir gayrete sahip olmasına vesile olur.18
1. furkannesli.net/beklenen-nesil-oncu-nesil-sayi-1.html
2. furkannesli.net/genclerle-soylesi-sayi-14.html
3. furkannesli.net/ummet-mesuliyet-ve-arakan-muslumanlari-sayi-16.html
4. furkannesli.net/ummetimizin-cokusu-ve-cokusun-sebepleri-1-sayi-17.html
5. furkannesli.net/ummetimizin-cokusu-ve-cokusun-sebepleri-2-sayi-18.html
6. furkannesli.net/ummetimizin-cokusu-ve-cokusun-sebepleri-6-sayi-22.html
7. furkannesli.net/ummetimizin-cokusu-ve-cokusun-sebepleri-10-sayi-27.html
8. furkannesli.net/ummetimizin-cokusu-ve-cokusun-sebepleri-11-sayi-28.html
9. furkannesli.net/allahin-yardimi-ve-feth-u-karib-sayi-25.html
10. furkannesli.net/ortadogu-gercegi-ve-ummetimizin-dogum-sancisi-8-sayi-36.html
11. furkannesli.net/insani-harekete-geciren-etkenler-muharrikun-sayi-38.html
12. furkannesli.net/insani-harekete-geciren-etkenler-3-sayi-40.html
13. furkannesli.net/insani-harekete-geciren-etkenler-4-sayi-41.html
14. furkannesli.net/insani-harekete-geciren-etkenler-5-sayi-42.html
15. furkannesli.net/insani-harekete-geciren-etkenler-6-sayi-45.html
16. furkannesli.net/insani-harekete-geciren-etkenler-7-sayi-46.html
17. furkannesli.net/insani-harekete-geciren-etkenler-8-sayi-47.html
18. furkannesli.net/insani-harekete-geciren-etkenler-9-sayi-54.html