Eski zamanda Selman adında bir bakkal vardı. Selman'ın kulakları ağır duyduğu için insanlar ona "Sağır Selman" adını vermişti. Selman'ın dükkânından alışveriş yapmak isteyen, yüksek sesle konuşmak zorunda kalırdı. Karşısındakinin ne demek istediğini anlamayınca, "Benim kulağım ağır, yüksek sesle konuşun!" derdi.
Selman'ın hesabı iyi olmayan Şaban diye bir komşusu vardı. Bir gün Şaban, veresiye mal almak için Selman'ın dükkânına gitti.
Selman, "Benim okuma yazmam yok. O yüzden veresiye satmıyorum kardeş," dedi. Bunun üzerine Şaban, Selman'a karşı kin tutup sürekli onu insanların önünde küçük düşürmeye çalıştı. Şaban her gün birkaç arkadaşını alıp Selman'ın dükkânına giderdi. Arkadaşlarını da "Yavaş konuşun!" diye tembihlerdi. Tabii ki Selman da duyamazdı ve "Efendim? Ne dediniz?" diye sorup dururdu. Adam yine yavaşça mırıldanarak tekrar ederdi. Haliyle Selman yine duyamazdı ve "Lütfen yüksek sesle söyleyin! Ne isterdiniz?" derdi. Sonra Şaban onun yanına gidip yüksek sesle, Amca sağır mısın? Arkadaşımız salatalık istiyor, derdi ve herkes gülmeye başlardı. Böyle olunca da Selman üzülerek, "Salatalığımız yok efendim. Burası sebzeci değil" derdi.
Bu oyun, bakkalı çok üzüyordu. Bir gün Şaban'ı yalnız görünce, "Bak Şaban! Benim kulağım ağır işitiyor biliyorum; ama sen böyle yapma! Bu yaptığın eziyettir. Bu Allah'ın hoşuna gitmez. Benim sağırlığım bir hastalıktır, kusur değil. Sen beni küçük düşürmüyorsun, aslında kendi terbiyesizliğini ve kötülüğünü, ortaya koyuyorsun. Yarın öbür gün başına ne gelecek, sen de bilmiyorsun" dedi.
Gel zaman git zaman bir gün Şaban, kulağının ağır duyduğunu hissetti. Artık insanları iyi duyamıyordu. Bir gün biriyle konuştuğunda adamın sözünü yanlış duyunca adam güldü ve: "Amca sağır mısın?" dedi. Herkesin gözü bir gün görmeyebilir, kulağı bir gün duymayabilir, ayağı bir gün topallayabilir. Bunların hepsi bir sorun fakat ayıp değildir. Ama Şaban kibirli biri olduğu için kimse onun sağır olduğunu anlasın istemiyordu. Bazen öyle rezil bir duruma düşüyordu ki sağır olduğunu gizlediği için pişman oluyordu. Örneğin bir gün kendi kendine "Mahalledeki kasap hasta olmuş diyorlar. Bari bugün ziyaretine gideyim" diye düşündü ve soracakları soruları ve cevaplarını kafasında kurup kasabın ziyaretine gitti.
Önce selam verip hastanın yanına oturdu. Hastanın durumu çok kötüydü.
Şaban hastaya "Nasılsın kardeşim? İyileştin mi biraz?" diye sordu.
Hasta inleyerek: "Hayır çok kötüyüm. Ölüyorum" diye cevap verdi.
Şaban, "Çok şükür. Yavaş yavaş o da olur inşallah" deyince bu sefer hasta ve yanındakiler şaşırıp kaldı.
Sonra Şaban, "Nasıl yemekler yersin? Hangi ilaçları kullanırsın?" diye sorunca, hasta kızgın kızgın; "Zıkkımın kökünü yiyorum!" dedi.
Şaban, "Afiyet olsun. Daha iyi ilaç olamaz!" dedi. Hastanın öfkesi daha da arttı.
Şaban, "Doktorun kim kardeşim?" diye sordu.
Hasta, "Azrail! Defol git buradan!" dedi; ama Şaban, "Eli uğurlu gelir inşallah" diye cevap verdi.
Hastanın yakınları, "Terbiyesize bak! Ayıp değil mi dediklerin?" diyerek Şaban'ın kolundan tutup dışarı çakardılar.
Şaban, "Doktoruna rastlarsam siparişini veririm. Daha iyi ilgilenir belki" der demez hasta yakınlarından biri onu sokağa itti.
Ne olup bittiğini anlamaya çalışan Şaban, "Ya bir durun bakayım! Ben size ne yaptım?" diye kendini savunmaya çalıştığı sırada kasabın evinden çıkan bir genç, "Beyler! Ne oldu? Bu adamı neden dövüyorsunuz?" diye sordu. Adamlar, "Bizimle dalga geçiyor! Güya hasta ziyaretine gelmiş. Saçma sapan konuşup duruyor!" diye cevapladılar.
Genç, "Durun bir bakalım mevzu nedir!" dedi ve Şaban'a yaklaşıp, "Adın ne senin?" dedi. Şaban, tam duyamadığı için soruyu, "Ne işin vardı burada?" diye anlayıp "Mahallemizin kasabı hasta. Ziyaretine geldim" dedi.
Genç adam, bakkal Selman’ın oğluydu. Hemen Şaban’ın derdini anladı ve "Galiba bu adam da babam gibi sağır. Laflarında bir sıkıntı yok ama hepsi yanlış cevap!" dedi. Sonra cebinden bir kâğıt çıkarıp üzerine, "Okuma yazman var mı?" diye yazdı.
Şaban, "Tabii. Okuyabilirim" yazınca genç adam bir suçunun olmadığını anladı.
Onun bir tek kusuru vardı, o da yersiz kibriydi. Çünkü insanların onun sağır olduğunu anlamasını istemiyordu. Genç adam, "Amca sağır olmak suç değil! Benim babam bakkal Selman da sağır. Sen tüm soruları yanlış cevaplıyorsun bu yüzden insanlar, onlarla dalga geçtiğini düşünüp kızıyorlar. Sağır olduğunu anlasalardı böyle kötü duruma düşer miydin hiç?" dedi.
Şaban, "Sağ ol evladım. Doğru söylüyorsun. Zamanında ben senin babanla dalga geçtim. Demek asıl ben kendimle dalga geçmişim. Siz haklısınız, kusurumu kabullenmeliyim. Benim kulağım sağır işte!" dedi.
O günden sonra da Şaban cebinde hep bir kâğıt taşıyarak gezdi. Kâğıdın üzerinde şöyle yazıyordu:
"Ben sağırım efendim! Hiçbir şey duymuyorum! Benimle konuşmak istiyorsanız bu kâğıdın üzerine yazın!"*
* Kısaltılmıştır Mesnevî’den Hikmetli Hikâyeler