Hepimizin de bildiği üzere Kur’an’da Talut-Calut kıssası yer alır. Aslında bu hak ve batıl mücadelesidir. Hakkın sancaktarı Talut, batılın ve zulmün sancaktarı ise Calut’tur. Talut, kelime anlamı itibariyle de bir o kadar ilginç bir isimdir. Boyu herkesten uzun, çok kudretli anlamlarına gelen bu isim İsrailoğulları komutanına verilmiş bir isimdir.
Kıssa şöyle başlar: İlk önce Calut ordusunun zulmü altında inleyen İsrailoğulları bu zulümden bir an evvel kurtulmak için zamanın İsrailoğulları Peygamberi Samuel’in yanına gelip ondan kendileri için bir kral- komutan tayin etmesi için Allah’a yalvarmasını isterler. Samuel Peygamber onların ne kadar itaatsiz bir kavim olduklarını bildiği için onlara “Siz Allah’ın peygamberine itaat etmiyorsunuz ki, nasıl olacak da bir krala itaat edeceksiniz?” diye sorar.
Rivayetlere göre İsrailoğulları kendi aralarında bile kabileler şeklinde yaşar ve bazılarını düşük soylulardan görürlermiş. İşte Samuel Peygamber de Yakup Aleyhisselam’ın en küçük oğlu Bünyamin’in soyundan geldiği için onun soyu aşağı bir soy gibi görülürmüş ve bunlar toplumda söz sahibi olamazmış. O yüzden bu peygambere itaat etmek onlara zor gelirmiş. Demek ki soylulara ve güçlülere itaat Yahudi ahlakıdır. Allah, peygamberin bu isteği karşısında Kral Talut’un tayin edilişini ve İsrailoğulları’nın tepkisini şöyle anlatır: “Onlara peygamberleri dedi ki: ‘Allah size Talut’u (melik olarak) gönderdi.’ Onlar: ‘Biz hükümdarlığa, ona göre daha çok hak sahibiyken ve ona bir mal (servet) bolluğu verilmemişken, nasıl bizi (yönetmek üzere) hükümdarlık onun olabilir?’ dediler. O (şöyle) demişti: ‘Doğrusu Allah size onu seçti ve onun bilgi ve bedenî gücünü arttırdı. Allah, kime dilerse mülkünü verir; Allah (rahmeti ve gücü) geniş olandır, bilendir.”1
Hem kral istediler hem de Allah’ın seçimini sorgulamaya kalkıştılar. Çünkü Talut da Samuel gibi Bünyamin soyundan geliyordu ve onu da “bir demircinin çırağı” diye çağırıyorlardı. Daha sonra onun hükümdarlığının alametini istediler. “Peygamberleri, onlara (şöyle) dedi: ‘Onun hükümdarlığının belgesi, size tabutun gelmesi (olacaktır ki) onda Rabbinizden bir güven duygusu ve huzur ile Musa ailesinden ve Harun ailesinden arta kalanlar var; onu melekler taşır.”2 Kutsal tabut, onların çok değer verdiği ve içinde peygamberlerin kutsal emanetlerinin ve levhaların bulunduğu bir sandukaydı. Gözleriyle gördüler ki meleklerin kanatları arasında bulundukları yere getirildi ve Talut’u o şekilde kral kabul ettiler. Burada ise İsrailoğulları’nın imanlarının sürekli Allah’ın emirlerini sorgulamakla meşgul olduğunu ve asla tam teslimiyet gösteremediklerini görüyoruz. Demek ki teslimiyet gösterememek Yahudi ahlakıdır.
Talut gerçekten çok takvalı, cesur ve heybetli bir komutandı. Kısa sürede dağılmış olan ve kendi içinde ırkçılık yapan Yahudileri bir araya getirdi. İçlerinden sağlam gördüklerini yanına alıp savaş eğitimi verdi. Savaşa hazır olduklarını görünce orduyu alıp Calut karşısına çıkmak üzere savaş meydanına doğru yola koyuldu. Ancak onlara yola çıkmadan Allah’ın onları bir nehirle sınayacağı konusunda uyardı. “Talut, orduyla birlikte ayrıldığında dedi ki: ‘Doğrusu Allah sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim bundan içerse, artık o benden değildir ve kim de -eliyle bir avuç alanlar hariç- onu tatmazsa bendendir.’ Küçük bir kısmı hariç (hepsi sudan) içti. O, kendisiyle beraber iman edenlerle (ırmağı) geçince onlar (geride kalanlar): ‘Bugün bizim Calut’a ve ordusuna karşı (koyacak) gücümüz yok’ dediler. (O zaman) Muhakkak Allah’a kavuşacaklarını umanlar (şöyle) dediler: ‘Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah’ın izniyle galip gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir.3
İşte teslimiyet gösterenlerle bir türlü teslim olamayanların farkı… ‘Az bir kısım’ diye bahsedilen Bedir ashabı kadar bir sayıdır. Halbuki ordu 3000 kişiden fazlaydı. Sadece onda biri teslimiyet gösterdi ve işte şu tarihi sözü söyledi: “Nice küçük topluluk, daha çok olan bir topluluğa Allah’ın izniyle galip gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir.” Bu imandan kaynaklanan bir sözdür. Allah’a güvenin yansımalarıdır. Orduda küçük yaşına rağmen Davud Aleyhisselam da bulunuyordu. Allah ilk defa burada onu karşımıza çıkarıp tanıtmak istedi. Küçük ama takvalı ve güçlü- zeki bir gençti. Rivayetlerde henüz 13-15 yaşlarında olduğu bildirilmektedir. İyi bir sapan atıcısıydı. Belki de yukarıdaki sözü o söylemişti. İmanları zayıf olanlar ve itaat etmeyerek o sudan içenler ordudan atıldı veya hasta olup geri kaldılar. Demek ki Allah çürükleri zafer meydanına varmadan temizliyor.
“Onlar, Calut ve ordusuna karşı meydana (savaşa) çıktıklarında, dediler ki: ‘Rabbimiz, üzerimize sabır yağdır, adımlarımızı sabit kıl (kaydırma) ve kafirler topluluğuna karşı bize yardım et.”4 İşte o izzetli ve teslimiyet sahibi az sayıdaki topluluk dua dua Rablerine yalvardılar. “Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sabit kıl, kaydırma, yolundan ayırma, kafirler ve zalimler topluluğuna karşı bizlere yardım eyle…”
“Böylece onları, Allah’ın izniyle yenilgiye uğrattılar. Davud Calut’u öldürdü. Allah da ona mülk ve hikmet verdi; ona dilediğinden öğretti. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmı ile bir kısmını def’i (engellemesi) olmasaydı, yeryüzü mutlaka fesada uğrardı.”5
Aslan parçası olan Davud Aleyhisselam savaş meydanında attığı beş sapan taşıyla Calut’u yere serdi. Hatta taşın biri o gaddar zalimin zırhını delip başına saplanmıştı. Son bir kılıç darbesiyle kafir Calut ölünce ordusu da dağılıp kaçtı. “Davud Taşı”, Filistinli çocukların sapan taşıdır bazen, bazen Bilal’in ezan sesidir, bazen Malcolm X’in dik duruşu, bazen İbrahimlerin putlara geçirdiği balta darbesidir. Bir gün gelir o sapan taşı bir söze dönüşür; Alparslan Hocanın Tevhidi haykıran gür sedası olur; zalim Calutların sığındıkları zulüm saraylarını deler geçer. Tevhidin ve adaletin can yakan, zalim titreten ayak sesleri olur. Davud’un sapanı bir semboldür; hakkın batıla inen öldürücü darbesidir.
Bir sapan taşı da sen olmak ister misin? Davud’un elindeki taş olup batılın beynini parçalayan bir ses de sen olur musun?
1. Bakara, 247
2. Bakara, 248
3. Bakara, 249
4. Bakara, 250
5. Bakara, 251