Dinimize göre, ziyaret ettiğinizde maneviyatını hissedeceğiniz değerli mekanlar var olduğu gibi değerli zamanlar da vardır. Fırsat bilip değerlendirilmesi gereken, istifade edildiğinde istifade edeni de değerlendirecek zamanlar... İbnü’l Esir’in El-Kamil’inde Afif el-Kindi'nin şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ben ticaretle uğraşan bir kişi idim. Hac günlerinde Mekke'ye vardım ve Abbas'ı gidip gördüm. Onun yanında oturmakta iken, bir adam çıkıp Kâbe’ye doğru yönelerek namaz kılmaya başladı. Arkasından bir kadın daha çıkıp onunla birlikte namaz kıldı. Derken bir çocuk daha çıkarak onunla beraber namaz kılmaya başladı. Bunu görünce ben: ‘Ya Abbas, bu yeni dinde ne oluyor?’ diye sorunca bana şöyle dedi: ‘Bu, kardeşimin oğlu, Muhammed bin Abdullah'tır. Allah'ın kendisini Nebi olarak gönderdiğini, Kisra ve Kayser'in hazinelerinin fethinin kendisine müyesser kılınacağını ileri sürüyor. Bu da O'nun hanımı Hatice'dir ve O'na iman etmiştir. Bu genç ise Ali bin Ebi Talib olup o da iman etmiştir. Allah'a yemin ederim, yeryüzünde bu din üzere bu üçünden başka kimseyi tanımıyorum.’ Afif: ‘Ben de keşke onların dördüncüsü olmuş olsaydım.’ diye ekledi.”1 Afif Radıyallahu Anh Mekke’nin fethinden sonra iman edecekken, 21 yıl önce onları namaz kılarken gördüğünde iman etme fırsatını kaçırdığına, Ebu Bekir olma fırsatını kaçırdığına, o gün nefsini ikna edemediğine ağlıyordu. Bizler de kim bilir ne hayırlı fırsatları kaçırmışızdır ömrümüz boyunca. İşte üç ayların bereketli manevi iklimini Rabbimiz bu sene de kaçırılmayacak bir fırsat olarak bizlere sunuyor. Şeytanın tuzaklarından ve nefsimizin tahakkümünden kurtulma becerimizi geliştirebileceğimiz, bize çok şey kazandıracak önemli bir fırsattır üç aylar.
İnsanı değerli kılan elbette ki sadece herhangi bir kutsal mekânda bulunması veya değerli bir zamanda yaşamış olması değildir. Bulunduğu mekânın veya yaşadığı zaman diliminin hakkını vermek kişiyi kıymetlendiren unsurlardan biridir denilebilir. O halde dönüp kendi nefsimizi kontrol ettiğimizde çoğumuz Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den daha çok kez üç ayları görmüş, nice Ramazanlar geçirmişizdir. Ama her geçen sene nefsimizin bazı yönlerini terbiye etmemişsek, ibadetlerimizi güzelleştirmemişsek, kulluğumuzu önceki seneye göre daha da olgunlaştırmamışsak işte o değerli zamanlar bizim için sadece geçip gitmiş, hakkıyla yaşanmamış demektir. Dolayısıyla bereketli, faziletli günlerin bizim için değeri, bizim o zaman dilimlerinden istifade edip etmememize bağlıdır. Ancak biz kıymetini bilmezsek zaman değerini kaybetmeyecek, kaybeden biz olacağızdır.
Sahabeden Ebu Said el-Hudri’nin rivayetine göre Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu noktada çok sert ifadelerle kıymet bilmezlerin dikkatini çekmiştir: “Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir keresinde minbere çıkarken, her adımda ‘âmin’ dedi: Bir adım çıktı, ‘âmin’; bir adım daha çıktı, ‘âmin’; bir adım daha çıktı, ‘âmin.’ Hutbesi bittikten sonra: ‘Ya Rasulallah! Minbere çıktığınız zaman ‘âmin’ dediniz, her adımınızda bunu neden söylediniz?’ diyerek sebebini sordular. Buyurdu ki: ‘Cebrail Aleyhisselam üç dua etti, ben de onlara âmin dedim!’ Birincisi: ‘Cebrail Aleyhisselam: ‘Annesine, babasına veya sadece onlardan birine ulaşmış bir evlat, (onlara güzel hizmet edip, onların hayır duasını alıp) cenneti kazanamadıysa, ona yazıklar olsun/burnu yerde sürtünsün!’ dedi, ben de ‘âmin’ dedim. İkincisi: ‘Cebrail Aleyhisselam: ‘Sen peygamber olarak bir insanın yanında anıldığın zaman, sana salat-u selam getirmezse ona yazıklar olsun! Onun burnu yere sürünsün!’ dedi. Ben de ona ‘âmin’ dedim. Üçüncüsü: ‘Cebrail Aleyhisselam: ‘Ramazan Ayına eriştiği halde bir insan, Ramazan Ayının feyzinden, bereketinden istifade edememiş, Ramazan Ayı gelmiş geçmiş de hâlâ Allah’ın mağfiret ettiği bir kul olamamışsa, Allah’ın affını, mağfiretini kazanamamışsa yazıklar olsun o kula! Burnu yerde sürtsün!’ diye dua etti. Ben de ona ‘âmin’ dedim.”2
Bu hadis bize sevap arzusu taşımayan veya günahlardan arınma fırsatına karşı ilgisiz davranan, kendisinde böyle bir genel hal oluşan kimsenin ne kadar önemli bir hata yaptığını açık bir şekilde öğretiyor. Peki neden günümüz insanı böyle kıymetli zaman dilimlerine karşı ilgisizdir? Evet, insanların çoğu zaten zamanının tümünü israf ediyorken arada bu kıymetli günleri de boş geçirmesi beklenen bir davranıştır diyebiliriz belki ama asıl problem kişinin affolunmak, sevap kazanmak ve hatta cenneti elde etmek gibi bir derdinin kalmayışıdır. Bir zamanlar üç ayların, Ramazan Ayının heyecanının cadde ve sokaklara kadar taşmasının temel sebebi bizden öncekilerin bu ayları kıymetli birer misafir gibi görmesi, yaklaşan iklimin ne kadar önemli hediyelerle, fırsatlarla geldiğinin bilincinde olmasıdır. Affedilmek, nefsinizi söz dinler hale getirmek, imanınızı kuvvetlendirmek yani kulluğunuzu güzelleştirmek gibi bir derdiniz yoksa, rahmet aylarının başlıyor oluşunun sizi heyecanlandırmaması beklenen bir durumdur maalesef. Allah Azze ve Celle bir yıllık zaman diliminin içerisine bazı değerli saatleri, geceleri, günleri, ayları serpiştirmiştir ki en azından bunların birinde kulları Rablerine yönelir; tövbe etme, hayatlarını değiştirme, nefsin arzularına karşı bir mücahedeye girişme gibi önemli kararlar alırlar diye. Allah Azze ve Celle sürekli sunduğu fırsatlarla kullarından vaz geçmediğini göstermektedir. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem de: “Eğer kâfir Allah’ın katındaki rahmetin tamamını bilseydi cennetten ümidini kesmezdi; mü’min de Allah’ın katındaki azabın tamamını bilseydi cehennemden kurtulacağından emin olmazdı”3 buyurarak kul için en doğru tavrın Allah’ın rahmetine yönelmek, azabından da endişeyle kaçınmak olduğunu ortaya koymuştur.
Bu noktada yapmamız gereken şey Ramazan Ayında bizleri ne denli bir rahmet ikliminin beklediğinin farkına varmak, Recep ve Şaban aylarını da ciddi bir hazırlık devresi olarak değerlendirip en kıymetli ay geldiğinde ondan yüksek düzeyde istifade edecek manevi bir atmosferi yakalamış olmaktır. Üç ayları değerli kılan durum da zaten nice faziletlerin habercisi Ramazan Ayına komşu olmalarıdır. “Allah’ım! Bize Receb ve Şaban'ı mübarek kıl ve bizi Ramazan'a ulaştır”4 duasıyla bitiriyor ve Rabbimizden üç ayların ümmetimize hayırlar getirmesini temenni ediyorum.
- İbnü’l Esir, El- Kâmil fi’t- Tarih (Cilt 2, ss.58), Bahar Yayınları, İstanbul 1991
- Buhari, el- Edebu’l- Müfred, 1/338; Taberanî, Mü’cemü’l- Evsat, 8994
- Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 334, 397, 484; Buhari, Rikâk, 19; Müslim, Tevbe, 23
- Taberânî, el- Mu'cemu'l- Evsat, 3939