Kurtuluş yoktur! İnsan, Rabbinden ve O’nun yolundan uzaklaşıp kendi nefsine taparak hevasını ilah edinmiş, kendini tanımamış, yol gösterici olmaksızın bataklıklara dalmıştır. Hayat yolunu, cehaletine ve hevasına dayanarak çizmiştir. Bunun sonucu olarak da Allah’ın kendisini üzerinde yarattığı fıtratına düşmanlık etmiş, haddi aşmış, Rabbinin yolundan uzaklaşmıştır.
Kurtuluş yoktur! İnsan, Rabbinin kendisine verdiği şerefi reddetmiş, Allah onun insan olmasını isterken, o kendisini hayvan kabul etmiş, Allah onun aletin mühendisi olmasını dilerken, o kendini alet yapmıştır. Hatta aleti, kendine istediği gibi hükmeden bir ilah yapmıştır. Yine o, maddeyi ve iktisadı da aynı şekilde ilah kabul etmiştir. Oysa Allah, onun, maddenin de iktisadın da efendisi olmasını dilemiştir. Fakat o, kiliseden ve kilisenin ilahından uzaklaşmak için bütün bu değerleri reddetmiştir.
Kurtuluş yoktur! İnsan, kadını da erkeği de vahşi birer hayvan addetmiş, birleşmelerinin gayesini basit bir yararlanma ve zevk kabul etmiştir. Allah’ın bu ilişkiyi yüceltip arıttığını, bu ilişkiye bir yandan hayatın devamını, diğer yandan ilerlemesini sağladığını, insanî medeniyetin hamurunu yoğurduğunu, aileyi geleceğin kaynağı yaptığını, kadını da bu hoş ürünün koruyucusu yapıp onu basit bir zevk aleti olmaktan ve ailede insan yetiştirmesine mani olan fabrikalardaki üretimle uğraşmaktan alıkoyduğunu unutmuştur.
Kurtuluş yoktur! İnsan tüm kuvvetini maddî alana hasretmek için, insanî özelliklerini işlemez hâle getirmiştir. Tüm hayatını maddî esaslara ve maddî anlayışa göre düzenlemiştir. Kâinattaki eşsiz yaratılışından dolayı Allah’ın kendisine vermiş olduğu duyulardaki latif, canlı ve yüksek yönleri kaybetmiştir. Oysa bu mevhibeler, bütün çelişkileri harika bir uyum içerisinde kapsıyordu.
Kurtuluş yoktur! İnsan, sistemini faiz üzerine kurmuştur. Böylece insanların tüm ürünü, birkaç bin bankacının ve faizcinin eline geçiyor. Bunlar da büroların, iktisadî teorilerin, bilgilendirme ve yönlendirme cihazlarının arkasına saklanıyorlar.
Sonuçta yine kurtuluş yoktur! İnsan, Allah’tan başka şeyleri ilah edinmiştir. Parayı, hevasını, maddeyi, ürünleri, dünyayı, bir cinsi ve Allah’ın ulûhiyet hakkını gasp eden kanun koyucuları ilah edinmiştir. İnsan tüm bu ilahları, Allah’tan uzaklaşmak ve O’na ibadet etmekten müstağni olmak için edinmiş ve onlara tapınmıştır.
Evet, kurtuluş yoktur! Çünkü insan, bütün bunları fıtratın, kendisini cezalandırması için yapmıştır. Fıtratın çağrısına uymamak suretiyle bu cezayı da hak etmiştir.
Bunlar oldu. İnsan tüm bu işleri saadetini, huzurunu, dünyasını, ahiretini feda pahasına yapmıştır.
Evet, insan tüm bunları yapmıştır. Maddî medeniyetin doruğuna ulaşan milletlerde bile bu sebepten nesil, yok olma tehdidiyle karşı karşıya kalmıştır. İnsanî özellikler azalmaya ve barbarlığa dönmeye başlamıştır. Medeniyetin dayandığı bilimin uçuruma sürüklenmeye başlamasıyla da zekâ ve akıl tehdit edilmiş, sonuçta medeniyetin kendisi de çökme tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.
Sonuç itibariyle, bugünkü imkânlarıyla tekniğin ihtiyaç duymadığı diğer güçleri terk etmenin neticeleri ortaya çıkmıştır. Bu dinsiz uygarlığın yol açtığı geleceğe yönelik endişelerin ve modern felsefelerin meydana getirdiği ruhî boşluğun etkileri bir bir zuhur etmekte, bu etkiler kendilerini psikolojik rahatsızlıklar, aklî hastalıklar, delirme, bunama ve cinayetler şeklinde göstermektedir.
Yine insanın hayvanlığa yönlendirilmesinin, serbest bir şekilde şehvetinin peşinde gitmesinin etkileri de bozulma, insanlıktan çıkma, yeme, içme ve fesattan başka bir hedefi olmayan patronluk hayatını kabul şeklinde ortaya çıkmıştır. Fıtrata uymayan tüm insanların bu ağır ve korkunç cezayı çekmeleri kaçınılmaz. Bu da çeşitli şekillerde olmuştur: Öldürülmüş, yaralanmış, sakatlanmış ve işkence görmüş milyonlarca insana mâl olan korkunç savaşlar, birbirini takip eden felaketler, üretim azlığından veya fazlalığından kaynaklanan krizler, ticari ölçünün acze düşmesinden veya fazlalığa meyletmesinden kaynaklanan krizler, istikrarsızlık, şaşkınlık, ıstırap ve endişeler, insan bünyesinin güç yetiremeyeceği sinir bozucu sarsıntılar… Bunların tesiriyle bazıları ölür, bazıları aklını kaybeder, bazıları da kötürüm olurlar. Hiç bilmedikleri ve hesap etmedikleri yönlerden kendilerine çeşitli belalar gelir. Fakat bütün bu felaketler, insanların kendi yaptıkları yüzünden başlarına gelmiştir. Bunlar kalplerin hissetmediği, kalplerin duymadığı, Allah’ın birer uyarısıdır.
Kim Allah’ın kendisine gelen nimetini değiştirirse bilsin ki Allah’ın cezası çetindir.1
Kim imanı küfürle değiştirirse, şüphesiz (o), dümdüz yolu kaybetmiştir.2
Onlara şu adamın haberini oku: Kendisine ayetlerimizi verdik de onlardan sıyrıldı, çıktı. Şeytan onu peşine taktı, böylece azgınlardan oldu. Dileseydik elbette onu o ayetlerle yükseltirdik. Fakat o, yere saplandı ve hevesinin peşine düştü. Onun durumu, tıpkı şu köpeğin durumuna benzer: Üstüne varsan da dilini sarkıtıp solur, bıraksan da dilini sarkıtıp solur.3
Faiz yiyenler, ancak şeytanın dokunup çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar. Bu, onların ‘Alışveriş de faiz gibidir’ demelerinden ötürüdür. Oysa Allah alışverişi helâl, faizi haram kılmıştır. Kime Rabbinden bir öğüt gelir de (o öğüde uyarak faizden) vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve işi de Allah’a kalmıştır. Kim tekrar (faize) dönerse onlar ateş halkıdır, orada ebedî kalacaklardır. Allah, faizi mahveder, sadakaları artırır. Allah, hiçbir günahkâr nankörü sevmez.4
Ey inananlar! Allah’tan korkun, eğer inanıyorsanız faizden (henüz alınmayıp) geri kalan kısmı bırakın (almayın.) Eğer böyle yapmazsanız, Allah ve Rasulü’yle savaşa girdiğinizi bilin.5*
* Seyyid KUTUB, Çağdaş Uygarlığın Sorunları ve İslam, Beka Yayınları, s. 135- 138
- Bakara, 211
- Bakara, 108
- Araf, 175, 176
- Bakara, 275, 276
- Bakara, 278, 279