Şimdi şöyle derin bir nefes alalım...
Havanın akciğerlerimize girişini, göğüs kafesimizin hava ile doluşunu hissedelim ve rahatça nefesimizi verelim. Böyle söyleyince farkına vardık değil mi? Yoksa günde 21.000 veya 23.000 kez yaptığımız bu hareketi hangimiz fark ediyoruz ki? Kâinatın her bir zerresini hayran olunası bir ihtişam ile yaratan ve “Biz gerçekten insanı en güzel biçimde yarattık”1 buyuran Allah’a inanıyoruz. Her işini güzel yapan Rabbimiz, en güzel ayrıntıları elbette en güzel biçimde yarattığı kullarında gizlemiştir. Gelin bu muhteşem nizama hep beraber bakalım ve hep beraber sanattan sanatkara ulaşmaya çalışalım.
Akciğerler vücudun ön bölümünde bulunan hayati bir organdır. Ön kısımda 24 adet kaburga ve arka kısımda omurilik kemiklerinden oluşan göğüs kafesi ile korunmaktadır. Ayrıca etrafında “plevra” adı verilen çift katlı koruyucu bir zar bulunmaktadır.
Akciğerlerin esnek ve süngerimsi bir yapıları vardır ve biri sağ diğeri solda olmak üzere 2 adettir. Sağ akciğer 3 lobdan (parçadan), sol akciğer ise 2 lobdan oluşmaktadır. Sol akciğerin 3 lobunun bir parçasında kalp bulunmaktadır. Bu nedenle sağ akciğer sol akciğerden daha büyüktür.
İnsanın beden olarak canlı kalabilmesi için ihtiyaç duyduğu en önemli etmen şüphesiz ki oksijendir. Kalbin çalışmasını sağlayan ve kalp ile damarlar aracılığıyla vücuda dağılan enerji kaynağı olan oksijenin vücuda giriş kapısı ve tabi ki uzaklaştırılması gereken maddeler için de çıkış kapısı olan organımız akciğerlerimizdir. Allah Azze ve Celle bu derece önemli olan ve her gün her saniye trilyonlarca hücrenin ihtiyacı olan oksijen için insana muhteşem bir sistem bahşetmiştir.
Her iki akciğere de soluk borusundan ayrılmış olan bir adet ana bronş girer. Bu bronşlar ağaç dalları gibi giderek daha çok dala ayrılır. Ayrılan daha küçük bronşlara bronşçuk (bronkiolus) denir. Bronşçuklar en sonunda yuvarlak, şişkin kör bir kese olarak sonlanır. Bu kör keselere ‘alveol’ denir. Alveoller solunum olayının gerçekleştiği yapılardır. Bronştan alveole gelene kadar olan bölümdeki yapılar bir üzüm salkımına benzetilebilir. Bu şekilde dallanmaların nedeni solunum olayının gerçekleşebileceği yüzey alanını artırmaktır. Her bir akciğer her nefes alışımızda minyatür balonlar gibi şişen 300 milyon hava kesesine sahiptir. Alveollerin kapladığı alan 60 m² kadardır. Ancak bu kadar geniş bir yüzeyde yapılan gaz alışverişi ile yaşam mümkün olmaktadır.
Peki her nefes alışverişinde nasıl oluyor da akciğerler sönmüş bir balon gibi birbirine yapışmıyor? Bunun nedeni akciğerlerde bulunan surfaktan adı verilen alveollerdir. Surfaktan sıvının yüzey gerilimini azaltarak kollapsı (içe çökme) ve ödemi önleyen, gaz alışverişi ile bronşiyal mukusun kayganlığını kolaylaştıran yağ yapısında olan bir maddedir. Anne karnında 20. haftada oluşmaya başlar ve 39-40. haftalarda üretimi tamamlanır.
Bu kadar iş yükü ve küçük göğüs kafesimize sığdırılmış bir dünya… Subhanallah! Allah insanoğluna böyle güzel bir sistem bahşetmişken biz bu olaylara hikmet nazarı ile bakmalı ve baktığımız, duyduğumuz, hissettiğimiz her şeyde Rabbimizi görmeliyiz.
Şimdi tekrar derin bir nefes alalım ve tüm hücrelerimizle Subhanallah diyelim…
- Tin, 4