Bir gün zayıf, hastalıklı ve yaşlı bir adam doktora gidip: “Çok kötüyüm Doktor Bey, bir şeyler yap” dedi.
Doktor, hastayı muayene etti ve “En son ne yedin?” diye sordu. Yaşlı hasta: “Uzun zamandır doğru düzgün bir şey yemedim” dedi.
Doktor, adamın yaşlılığı ve zayıflığının yanı sıra aç olduğunu da görünce halsizliği yüzünden ölebileceğini bile düşündü, hastayı kırmamak adına: “Senin hastalığının herhangi bir ilaca ihtiyacı yok. İyileşmek istiyorsan birkaç zaman istediğin gibi yaşamalı, yiyip içmelisin. Böylelikle hemen iyileşirsin” dedi.
Yaşlı hasta: “Buyurduğunuz doğrudur ama benim istediğimi almaya param yok” dedi.
Doktor daha çok acıdı ama daha fazla üzülmemesi için: “Ben de onu kastettim zaten, yani demek istediğim mümkün mertebe var olan şeylerle mutlu olarak, olabildiğince her istediğini yapmalısın” dedi.
Yaşlı adam: “Allah razı olsun, beni rahatlattınız” dedi ve oradan ayrıldı.
Doktorun dediklerinden mest olan yaşlı adam gezinerek bir çayıra vardı. Derenin kenarında yürürken, elini yüzünü yıkamakta olan bir dervişle karşılaştı.
Yaşlı hastanın gözü dervişin ensesine takıldı. Bir an önce dervişin ensesine tokat atası gelen yaşlı adam bu işin doğru olmadığını biliyordu ama bir taraftan da doktorun tavsiyesi aklına geldi ve dervişe bir tokat attı. Tokattan ses çıkınca yaşlı adam gülmeye başladı.
Elini yüzünü yıkamakla meşgul olan derviş tokatlanınca afalladı ve suya düşmemek için kendini zor tuttu. Sonra hemen arkasına dönüp tokat atan adamı aradığında yaşlı adamı gördü. Derviş, yaşlı adamın cezasını vermek istiyordu ama adama dokunsa oracıkta telef olur diye: “Zavallı adam! Canından bezdin mi beni dövüyorsun? Bunu geçtik, gülecek ne var?” diye sordu.
Yaşlı adam: “Neden yaptığımı bilmiyorum ama canım istedi. Doktor, canının istediğini yap dedi. Gülmemin sebebi de sesiydi. Anlamadım, şu ses benim elimden mi çıktı yoksa senin ensenden mi?” dedi.
Derviş: “O zaman şimdi anlayacaksın” dedi ve yaşlı adamı alıp hâkime götürdü.
Hâkime durumu anlatan derviş, “İşte bu benim şikâyetim, siz de aramızda hükmedecek olan hâkimsiniz! Ben karşılık verip vurmak istedim ama hâkimi olan bir şehirde haksız yere kimse kimseye tokat dahi atmamalıdır” dedi.
Hâkim, yaşlı adama baktığında ona kısas yapılamayacağını anladı. Mecbur dervişe dönüp: “Biliyor musun kardeşim, kısas yapmak sağlıklı insanlar için geçerlidir, kendisi bile zar zor ayakta duran bir adamı ancak affetmek gerek. Sen de gel, şu amcayı bağışla, ‘Affetmenin verdiği haz intikam almakta yokmuş’ derler” diye öğüt verdi.
Derviş: “Neyi bağışlayacakmışım? Sonuçta her kötü işin bir cezası olmalı. Hayatta bağışlamam. Cezalandırmalısın!” dedi.
Hâkim, yaşlı adama dönüp: “Ne kadar paran var senin?” diye sordu. Yaşlı adam: “Hiç” dedi.
Hâkim, dervişe bakıp: “Gördün mü? Bu adamın hiç parası yok. Sana bir tokat attıysa ne oldu. Senden bir şey mi eksildi? Bu lafları bırak! Bana ne kadar paran olduğunu söyle” dedi.
Derviş: “Altı dirhem” dedi.
Hâkim: “O zaman yarsını yaşlı adama ver, bir ekmek alıp yesin. Allah mükâfatını verir kardeşim” dedi. Derviş: “Böyle bir şey olamaz! Hem tokat yiyeceğim hem param gidecek. Bu haksız hükümdür. Zulümdür. Nasıl bir hüküm bu?” diye sordu.
Onlar birbirini ikna etmeye çalışırken yaşlı adam kendi kendine: “Demek bir tokadın değeri üç dirhemmiş!” diye düşünmeye başladı, konuşmaları iyice kızışan derviş ve hâkime yaklaşarak elini kaldırıp hâkimin ensesine sağlam bir tokat attı ve “Şimdi üç dirhem de sen ver. Belki bir yere varırsınız!” dedi.
Hâkim bozuldu ama derviş bilakis sevinerek altı dirhem para çıkarıp: “Buyurun efendim! Üç dirhem bana attığının karşılığı, üç dirhem de size attığının karşılığı!” dedi.
Hâkim: “Ne demek bu? Bana tokat atsınlar diye sen para mı veriyorsun?” dedi.
Derviş: “Evet efendim! Tokat iyiyse herkes için iyidir. Kötüyse de herkes için kötüdür. Keşke daha fazla param olsaydı. İkinci tokat yüz dirheme bile değerdi çünkü haksız verilen hükmün cezasıydı. Şimdi artık sen sen ol, kendine beğenmediğini başkasına da beğenme!” dedi.*
* Mesnevî’den Hikmetli Hikâyeler, Kısaltılmıştır.