Hamd; değerli olarak yarattığı insana değerli ve kutsal hedefler gösteren Rabbimize, Salât-u Selam; ideallerine bağlı kalarak dünya ve ahiret dengesinin nasıl sağlanacağını gösteren Efendimiz’e, Selam ise; Rabbimizin göstermiş olduğu ideal uğrunda, Allah Rasulü’nün yolunu takip ederek mücadele eden kardeşlerimin üzerine olsun…
Geçmiş sayılarda idealist insanın özelliklerini anlatıyordum. Kaldığım yerden devam ediyorum…
- İdealist İnsanlar Dava ve İdeallerinden Taviz Vermezler
Şu bir gerçektir ki; aslında davası ve ideali olmayan ancak davayı, davanın büyüklerini veya dava içinde bulunanları sevdiği için hareketin içerisinde bulunan birçok insan mevcuttur. Bu tür insanlar, zorlandıkları her meselede davalarından ve ideallerinden taviz vermek isterler. İdealist insanlar ise davalarından ve ideallerinden asla taviz vermezler. Çünkü onlar davalarının doğruluğundan ve onun dışındaki her şeyin yanlış olduğundan emindirler. İdeallerine ulaşabilmeleri için taviz vermeden yollarına devam etmeleri gerektiğinin farkındadırlar. İdeallerinden taviz vermeyi ideal ve davalarına ihanet olarak kabul ederler. Ayrıca menfaat için ya da önüne çıkan engellerden dolayı davasından taviz veren insanlara kimsenin güvenmeyeceğini ve dolayısıyla da ideallerine ulaşamayacaklarını bilirler. Bu bakış tarzı tüm idealistler için geçerlidir. Müslüman bir idealiste gelince; bunlara ilaveten bir de davasının ve idealinin Allah’tan gelmiş olması, kendinin icad ettiği bir dava ve ideal olmadığı için taviz veremeyeceği gerçeği söz konusudur. Çünkü davayı da ideali de gönderen Allah’tır ve kulun Allah’tan gelene müdahale etme yetkisi olamaz.
İdeallerinden vazgeçen ve davasından taviz verenlerin birçoğu aslında ya davasına ve idealine inanmamış ya korkak ya menfaatine düşkün ya da rahatına düşkün olduğundan öyle davranırlar. Rahatlarının ve menfaatlerinin bozulmasını istemezler. Ancak sanki davanın menfaatlerini düşündükleri için öyle davranıyorlarmış gibi konuşurlar ve: “Biz davamız ve ideallerimiz için taviz veriyoruz, aslında fedakârlık yapıyoruz” derler. Bu şekilde bilerek veya bilmeyerek yalan söylemiş olurlar.
Dava insana kişilik kazandırır. Taviz vermek ise kişiliği bozar. Davanın doğruluğu önemli olduğu kadar davanın hareket metodunun doğru olması da önemlidir. Doğru ideallere doğru metotlarla ulaşılır. Eğer bir hareket metodu şahsiyetten ve inançtan taviz verilmesini ve bukalemun gibi renk değiştirilmesini gerektiriyorsa o metot, doğru bir metot olamaz.
Müşrikler, Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e gelip: “Ya Muhammed! Bu dava ile istediğin kral olmaksa seni kralımız yapalım, istediğin zengin olmaksa seni en zenginimiz yapalım, istediğin güzel kızlarla evlenmekse seni en güzel kızlarımızla evlendirelim” demişler ve Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile anlaşmaya O’nu yavaş yavaş davasından vazgeçirmeye ve başka bir tarafa sevk etmeye çalışmışlardı. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bütün bu teklifleri reddetmiş ve: “Ben bunlar için gönderilmedim. Ben sizi Allah’tan başka ilahın olmadığını kabul etmeye, sadece Allah’a ibadet ve itaat etmeye, sahte ilahları terk etmeye davet ediyorum” demişti. İşte bu, idealist bir dava adamının davranışıdır.
Efendimizin amcası Ebu Talip, Efendimize: “Yeğenim! Sen onlara: ‘Bütün ilahlarınızı bırakın’ diyorsun. Onlar bunu kabul etmiyorlar. Onlara başka bir şey söyle” dediğinde Efendimiz: “Vallahi, bundan başka bir şey söylemem” buyurmuştu. Çünkü bu, O’nun davasıydı. Davası Tevhiddi ve ideali de sahte ilahların reddedildiği, kula kulluğun bitirildiği ve sadece Allah’a ibadet ve itaat edilen bir toplumun meydana gelmesiydi. Davanın Allah adına olması ve yanına başka bir davanın eklenmemesi gerekiyordu. Çünkü ne dava ne de ideal Peygamberimiz’e aitti. Her ikisi de Allah’tan gelmişti ve kendinin en küçük bir değişiklik yapma yetkisi yoktu. Müşriklerin kabul etmediği Tevhid davasını bırakıp onların kabul edebileceği “ibadet ve ahlak davası, fakir-fukara davası ya da milliyetçilik davası” gibi davaları savunması isteğini bu yüzden reddetmişti. İdealist insanlar böyle olurlar. Kimse onları davalarından saptıramaz; çünkü idealleri vardır. Eğer bir insan davasından taviz veriyorsa ya da başka ideallere kayıyorsa o insan idealist değildir.
Bu noktada tavizin ne olduğunu da kısaca anlatmamız gerekmektedir. Taviz: İnanç esaslarında, farzlarda veya haramlarda geri adım atmaktır. Hâkim güçlerin istediği şekilde inançta değişiklik yapmak, dini ılımlı hale getirmek, engellerle karşılaşınca farzları terk etmek, az bir baskı gördüğünde haramlara girmektir. Bir konu, iman esası, farz veya haram değilse, mesela sünnet ya da müstehap ise o konuda şartlara göre davranmak taviz vermek değil müsamahakâr davranmaktır. Taviz konusunda ölçümüz bu olmalı, tavizden aslandan kaçar gibi kaçmalı ancak farz veya haram olmayan konularda müsamahakâr davranmayı da bilmeliyiz. Taviz vermemek ya da takva olmak adına farz olmayanı farz yapmamalı, haram olmayanı da haram yapmamalıyız. İslam itikadını ve İslam fıkhını ölçü olarak almalıyız.
Bu konuyu daha geniş bir şekilde Haziran-2021 sayısında “İdealist İnsanlar Rotadan Sapmamaya Çok Dikkat Ederler” başlığında anlatmıştım. Haziran sayısı da okunduğunda konu daha iyi anlaşılacaktır.
- İdealist İnsanlar Duygularıyla Değil Akıllarıyla Hareket Ederler
İdealist insanlar duygularıyla değil, akıllarıyla hareket ederler. Çünkü hedefe duygusal kararlarla değil akli ve cesur kararlarla varılabilir. İdealist insanlar taş değildirler, onların da duyguları vardır hem de ideallerinden dolayı duyguları birçok insandan daha güçlüdür. Ancak akılla karar verilmesi gerektiğinde akılla karar verebilirler, zayıflık göstermezler.
Duyguyla hareket etme durumu, aklın önüne geçiyorsa bu zayıflıktır. Radikal bir karar verilmesi gerektiği ya da müdahale edilmesi gerektiği yerde duygusallık gösterilerek o karar verilemiyor, müdahale edilemiyor ve o cesaret gösterilemiyorsa bu itidalli davranmak değil gerçekte korkaklıktır, dava ve idealin olmamasıdır. Çünkü dava ve ideal, insana zor ama akli kararları verdirir.
İdealist insanlar iradeli insanlardır. İdealleri onların iradelerini kuvvetlendirir. Şöyle de söyleyebiliriz; İradesi güçlü insanlar iradesi zayıf insanlardan daha idealist olabilirler.
- İdealist İnsanlar Kararlıdırlar
İdealist insanlar kararsızlığa düşmezler. Bu aynı zamanda güçlü bir insan olmak demektir. Demek ki idealist insanlar, idealleri sayesinde güçlü bir insana dönüşmekte, cesur, kararlı ve iradeli bir insan olmaktadırlar.
İdealist insanlar, kim ne derse desin ve önüne ne kadar engel çıkarsa çıksın yollarından dönmezler, son derece kararlıdırlar; çünkü onlar davalarından ve ideallerinin doğruluğundan mutmaindirler. İman esaslarında mutmain olmak nasıl zorunluysa, insanın idealist olabilmesi için de davasının doğru olduğu, idealinin ulaşılabilir olduğu ve bu yolda mücadeleye değdiği hususunda da mutmain olunması zorunludur. Ancak bu şekilde tereddütlerden kurtulup çok şey feda edilebilir. Dava uğrunda fedakârlık yapılamamasının ve idealist olunamamasının perde arkasında gerek din gerekse dava hakkında tereddütler yaşanıyor olması yatmaktadır.
İdealinden mutmain olmayanlar her zaman kararsız ve zayıf bir insan olarak kalacaktır. Bizim gerek iman esasları gerekse idealimiz ve hedeflerimizle ilgili mutmain olmamız şarttır. Allah Azze ve Celle: “Artık kim zerre kadar iyilik yapmışsa, karşılığını görecek”1 buyurmaktadır. Buna inanan ve bundan mutmain olan insanlar dava ve idealleri uğrunda daha çalışkan ve amellere karşı daha istekli olur, hedefine aşkla şevkle yürür, amacına sımsıkı sarılır. Böyle bir gayret yoksa mutmain olunamamış demektir.
- İdealist İnsanlar, İnsanlara Yardım Eder Ancak Yardım Almazlar
İdealist insanlar ideallerine taraftar toplamak isterler. Bunun yollarından birinin de insanlara yardım etmek olduğunu, insanlara ne kadar yardım ederlerse ideallerinin taraftarlarının da o kadar çoğalacağını bilirler. Böylece idealleri onları insan sever ve hayırsever yapar. Kendileri ise yardım almaktan utanırlar. Onurlarını her daim muhafaza ederler. İdealleri onları izzet sahibi yapar. Kur’an-ı Kerim böyle insanlardan bahsederken: “…Utangaç (İffetli) olduklarından dolayı, bilmeyenler, onları zengin sanırlar. Oysa sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük yapıp kimseden bir şey isteyemezler…”2 buyuruyor. Onların bu davranışları kibirlerinden değil onurlu olmalarından kaynaklanır.
- İdealist İnsanlar Okurlar ve Öğrendiklerini Anlatırlar
Okumak, idealist insanların ideallerine ulaşabilmesi için bir araçtır. İdealist insanlar okumadan, araştırma yapmadan ideallerine varamayacaklarını bilirler. Onun için sürekli olarak okur ve araştırma yaparlar. İdealleri olmayan insanlar ise okumazlar, kendilerini geliştirmezler. İdealleri olsaydı, “Acaba hedefimize nasıl varacağız?” diye düşünür, dert eder, okumaya ve öğrenmeye çalışırlardı.
İdealist insanlar, çok okudukları gibi aynı zamanda okuduklarını ve öğrendiklerini anlatırlar. Davalarının davetçi ve propagandacılarına dönüşürler. Yani idealistler aynı zamanda propagandacıdır. İdealistlerin hedefi tüm dünyadır ve hedefi “tüm dünya” olanlar yerinde duramazlar. Bir misyoner gibi sürekli anlatacak insan ararlar.
Kişi bir davanın davetçisi, müdafi ve muhafızı olmadıysa idealist değildir. Her davanın kendi muhafızlarına ihtiyacı vardır. Bir dava kadar kıymetli olmadıkları halde korumaları (muhafız) olan nice insanlar vardır. Davaların neden muhafızları olmasın? İnsanın ulaşabileceği şereflerin en üstünü, hak davanın müdafii olma şerefidir.
İdealist insanlar ideallerini anlatmak ve duyurmak için gerekirse memleket değiştirirler. Bu bir fedakârlıktır ve hicret zordur… Ancak idealist insanlar hicreti başarabilirler. İdealist olmayanlar ise iş icabı başka yerlere giderler ama dava icabı gitmeleri gerektiğinde gidemezler.
- İdealist İnsanlar Toplumlarını Yükselten İnsanlardır
İdealistler her zaman azdır ve devletleri, toplumları, cemaatleri yükseltenler, gelişmeleri sağlayanlar aslında daima az sayıdaki idealist insanlardır. Bir cemaatte veya bir devlette idealistlerin sayısı ne kadar çoksa gelişmeler de o kadar çok olacaktır. Çünkü onlar, tuttuklarını koparır, işlerini iyi takip ederler. İşini iyi takip etmeyen, kulak arkası eden insanlar asla “idealist bir dava adamı” olduklarını iddia edemezler.
İdealistler işlerini unutmazlar, tehir etmezler ve gerektiğinde yıllarca takip ederler. İdealist olmayanlar ise mazeret üretirler ve “Filan yapacaktı yapmadı, filanı çağırdım gelmedi…” diyerek işi hep başkalarına bırakırlar. İşlerini takip etmeyen veya tehir edenlerle ne bir cemaat ne de bir devlet yükselebilir. Çünkü böylelerinin her işleri yarımdır, hiçbir işi tamamlamamaktadırlar. Küçük bir mesele bile koşturmadan, takip etmeden, uğraşmadan sonuçlanmaz. Mesela evdeki basit bir tamirat bile takip edilmez, usta aranmaz, malzemeler getirilmezse iş yarım kalır. Dolayısıyla böyleleri arkalarında eser bırakamazlar. Eserleri, idealist insanlar meydana getirirler.
İdealist insanlar vazifeyi kendi omuzlarında bilirler, başkalarına tam güvenemezler, “Ya yapmazsa?” diye düşünürler ve ona göre önlemlerini alırlar; çünkü genellikle insanlar işlerini ihmal ederler. Böyle insanlar yaptıkları işten sonuç alırlar ve gelişmeleri sağlayanlar her zaman böyle insanlardır. Hatta diyebiliriz ki aslında mücadele davaların idealistleri arasındadır. Büyük bir kalabalık sanki birbirleriyle mücadele ediyormuş gibi görünüyorsa da hakikatte hak davanın idealistleri ile batıl davaların idealistleri mücadele etmektedirler. Arkalarında iz bırakanlar hep idealist insanlardır.
İDEALİST İNSAN YETİŞTİRMENİN YOLLARI
- İdol Göstermek
İdealist insanlar eğitimle meydana getirilebilir; fakat gerçek idolleri Allah seçer ve yetiştirir. Tamamen aynı olmasa da peygamberlerin seçilmesine benzer. Peygamberler çok namaz kıldıklarından ya da çok oruç tuttuklarından dolayı peygamber olmamışlardır. Allah onları seçtiğinden dolayı peygamber olmuşlardır. Çünkü Allah onları layık görmüştür. Aynen onun gibi gerçek idoller de Allah tarafından yetiştirilirler.
Mesela İmam-ı Azam, Fıkıh talebesi için bir idoldür. Müslüman bir dava adamı için sahabenin büyükleri, Hz. Hüseyin, Bediüzzaman, Hasan El Benna, Seyyid Kutub vb. birer idoldür. Bu insanlar aslında çok okumakla, çok çalışmakla idol olmuş değillerdir. Onlardan daha fazla okuyanlar, onlar gibi idol olamamışlardır. Allah onları o alanda kabiliyetli yaratmış ve o alanda seçmiştir. Çünkü onlar; samimi, cesur, fedakâr, sabırlı, canını ve malını Allah’a satmış kimselerdir. Allah, idol yapacağı kimseleri imtihanlara sokar, sabır verir, olgunlaşmalarını ve yükselmelerini sağlar. Gerçek idoller böyledir ama bir de sahte idoller vardır. Sahte idolleri de devletler üretir, yalanlarla sevdirir ve onları idolleştirir. Kâfirler, zalimler ve fasıklar gençlere her alanda sahte idoller sunarlar. Çünkü sahte idollerin gerçek idollere ulaşmada bir engel olduğunu bilirler. Çocuklarımızın ve gençlerimizin; Peygamberleri, sahabileri, Müslüman dava adamlarını ve alimleri idol olarak seçmesi için gayret göstermeli ve çocuklarımıza onları sevdirmeliyiz. Nesillerimizin Müslüman bir idealist olmasının buna bağlı olduğunu unutmamalıyız. Düşmanlarımızın onlara başka idoller gösterdiğini görüp dururken bu konuyu ihmal edemeyiz.
- Hedef Göstermek
Büyük hedefler göstermeden idealist nesiller meydana getiremezsiniz. O yüzden Allah Azze ve Celle, Enfal Suresinde: “Yeryüzünde fitne (Nesli ve ahlakı bozan, kötülükleri çoğaltan gayr-ı İslami düzenler) kalmayıncaya ve dinin (hayat düzeni) tamamı yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın”3 buyurarak Müslümanlara hem vazifelerini bildirdi hem de tüm dünyayı hedef olarak gösterdi. Duha Suresinde Hz. Peygamber’e hitaben: “Gelecek günler senin için bugünden daha hayırlı olacak. Rabbin sana verecek ve sen razı olacaksın”4 buyurarak ümit verdi ve hedef gösterdi. Peygamberimiz de ümmetine hedefler gösterdi ve İran’ın, Bizans’ın ve Yemen’in fethedileceğini haber verdi. Ayrıca İstanbul’un ve Roma’nın fethedileceğini de bildirdi. Bütün bunlar idealist Müslüman nesiller yetiştirmek ve Müslümanlara ümit vermek içindir. Allah ve Rasulü’nün verdiği müjdelerin çoğu gerçekleşti, gösterilen hedeflerin birçoğuna ulaşıldı ve Müslümanlar kıtalara hükmettiler. İstanbul fethedildi, Roma fethedilmeyi bekliyor. Ancak son 100 yıldır halimiz perişan olduğu için bize haber verilen Roma kızıl elması adeta inanılmayan bir hedefe dönüşmüştür. Oysa diğer bütün müjdeler gerçekleştiği gibi bu da gerçekleşecektir.
Peygamberimiz’in kıyamete yakın Hz. İsa’nın yeryüzüne tekrar geleceğini ve İslam Medeniyetini kuracağını bildirmesi de bizi idealist yapmak ve ümit vermek içindir. Hz. İsa’nın tekrar geleceği ile ilgili hadisleri inkâr edenlerin bir kısmı, bu hadislerin Müslümanlara ideal ve hedef kazandırıyor olmasından ve geleceğe dair ümit vermesinden rahatsız olmakta, o yüzden bu hadisleri inkâr ettirmeye çalışmaktadırlar. Konu ile ilgili hadisler okunduğunda; “Hz. İsa’nın tekrar geldiğinde domuzu öldüreceği, haçı kıracağı, Deccal’i öldüreceği, yeryüzünde birkaç yıl hükmedip İslam Medeniyetini kuracağı ve bütün yeryüzünde bolluk bereket olacağı…” müjdelerinin verildiği görülecektir. Böylece buna inanan Müslümanlarda “Demek ki bu kötü durum değişecek ve hedefe ulaşmak mümkün olacaktır” anlayışı gelişecek, kendilerinde ümit, moral ve gayret meydana gelecek ve ideallerinden vazgeçmeyeceklerdir. Oryantalistlerin bu hadisleri inkâr ettirmeleri işte bu yüzdendir. İdealist olmamızı engellemek, ümitsizleşmemizi ve tembelleşmemizi sağlamak içindir. Yani Hz. İsa’nın tekrar geleceğine dair hadislerin inkâr ettirilmesi ilmin gereği olarak değil aslında siyasetin gereği olarak yapılmaktadır.
Gösterilen hedef “yakın hedef, orta hedef ve uzak hedef” şeklinde taksim edilebilir. Sadece uzak hedef, hedef olarak gösterilirse o zaman insan, çok uzak gördüğü için o hedefe doğru koşmayabilir, faaliyet yapmayabilir hatta ümitsizliğe düşebilir. ‘Yeniden İslam Medeniyetini kurmak ve tüm dünyada İslam’ın hâkimiyetini gerçekleştirmek mümkün mü ki?’ diye düşünmeye başlayabilir. Yalnız uzak hedefin olması insanları ümitsizleştirebilir ve ümitsiz insanlar da idealist olamazlar. Yakın ve orta hedefi göstermeden sadece çok uzak bir hedef göstermek aslında hedef göstermemekle aynıdır. O yüzden uzak hedefi gösterirken bir de yakın hedef ve orta hedef gösterilmelidir. İdealist insan uzak hedefi kalbine yerleştirip yakın ve orta hedefe doğru gayret edecektir.
- İnsanları İdealden Mutmain Kılmak
Bir insanın idealist olabilmesi idealinin doğruluğundan mutmain olması ile mümkündür. İdealinden mutmain olmayan insanlar, idealist olamazlar. İdealden mutmain olmak ise davanın delillerini bilmekle mümkündür. Doğru davanın delilleri çoktur. Dava yanlışsa, onun doğruluğuna delil bulunamaz. Bizim davamız haktır, delillerimiz de çoktur. Yeter ki delilleri öğrenelim, öğretelim. Sadece birisinden duyduğu için davayı savunan kişiler davalarından mutmain olamazlar. İslam düşmanları, Müslüman kitlelerin İslam davasını anlamaması ve İslam’ın gösterdiği ideallere sarılmaması için gerçek ve samimi hocalara karşı düzenin uşağı, derin devlete çalışan yahut da gerçeklerden habersiz gafil hocaları çıkartırlar ve onlara: “Biz bu işin profesörüyüz. Dinin davası yoktur. Din, ibadet ve ahlaktır. Namazınızı kılın, ahlaklı olun tamam” dedirtirler. Dinin davası olduğunu Kur’an’dan ve Sünnetten delilleriyle bilmeyen kişinin bu durumda inancı sarsılabilir ve İslam Medeniyeti idealinden vazgeçebilir. Eğer kişi davayı ayetlerle, hadislerle ve aklî delillerle bilirse, o zaman rahat bir şekilde bu adamların zehirlerinden kurtulabilir ve yoluna devam edebilir.
Demek ki idealist insan yetiştirmek; insanlara idol göstermekle, hedef göstermekle ve idealden mutmain kılmakla gerçekleşir. Mutmain kılmak da delilleri öğretmekle mümkün olabilir.
İDEALİST İNSAN YETİŞTİRMENİN DİĞER YÖNTEMLERİ
İdealist insan yetiştirebilmek için yukarıda anlatılanların dışında pratik olarak şunlar da yapılabilir:
- Evde, iş yerinde vs. insanlarımıza ideal kazandıracak görselleri, yazı ve fotoğrafları yaygınlaştırmak. Mesela hepimizin evinde İslam Medeniyetini hatırlatması için Osmanlı arması, Filistin’in Yahudi işgalinden kurtarılmasını ve cihad ruhunu tutuşturmasını sağlamak için Mescid-i Aksa fotoğrafları gibi görseller olmalıdır.
- İslam âleminin durumunu gösteren videoları ve belgeselleri izletmek. Afrika, Irak, Suriye, Afganistan, Filistin, Yemen, Libya, Doğu Türkistan gibi ülkelerin İslam düşmanları tarafından ne hale getirildiği izletilmelidir. Ayrıca gençlerin düşürüldüğü bataklıklar ve meydana getirilen sorunlu ve mutsuz toplum belgesel ve istatistiklerle gözler önüne serilmelidir. İslam âleminin bu durumdan kurtarılması gerektiği fikri iyice yerleştirilmeli ve insanlarımıza ideal kazandırılmalıdır.
- İnsanlarımıza, özellikle gençlerimize ideal kazandıracak sloganlar geliştirmek ve herkese ezberletmek. Çünkü sloganlar gençlere ideal kazandırmakta etkilidir. Bu sloganlar tekrarlanmalı ve unutturulmamalıdır.
- Her zaman ve her yerde idealimizden bahsetmek. İdealimiz “Allah’ın dünyasında Allah’ın dediğinin olması”, Allah’ın istediği ve insana yaraşır medeniyetin tüm dünyada gerçekleşmesidir ve bunu Tevhid akidesi ifade etmektedir. “La İlahe İllallah” akidesi manasıyla birlikte hiçbir zaman unutturulmamalıdır. Allah’tan başka ilahın yani itaat edilecek makamın olmadığı, tüm insanların sadece Allah’ın kanunlarına göre yaşaması ve sadece O’na itaat etmesi gerektiği herkese öğretilmelidir. Bazı insanlar öğrendi diye hiçbir zaman “Herkes öğrendi” denilmemelidir. Her sohbete Tevhidi bilmeyen yeni insanların geldiği unutulmamalıdır. Ayrıca bilenlerin de unutabileceği, en azından gündeminden çıkacağı ve bunun sonucunda idealsiz ve dertsiz insanlara dönüşecekleri akıldan çıkarılmamalıdır. Herkes öğrendi denilerek ya da hâkim güçlerle karşı karşıya gelmekten korkarak Tevhidden bahsedilmezse şeytanın tuzağına düşülmüş demektir. Eğer ideal unutulur ya da unutturulursa ideale varmak mümkün olmayacaktır.
- Kâfirlerin zulümlerini, tuzaklarını ve projelerini anlatmak, ilgili kitapları okutmak ve belgeselleri izletmek. Bu, Müslümanların muhalefet ruhunu kamçılar ve zalimlerden nefret etmelerini sağlar. Kendi dinlerine, davalarına, ideallerine sarılmalarına ve idealist olmalarına vesile olur. O zaman İslam topraklarında zulme karşı bir hareket başlar. Elimizde internet gibi bir imkân var. Ayrıca kâfirlerin zulümlerini ve tuzaklarını anlatan kitaplar ve belgeseller var. Bu zulümleri ve projeleri Batılılar bile yazmaktadır. Bir Batılı olan Paul Harrison, “3. Dünyanın Batılılaştırılması” adlı kitabında Batılıların diğer ülkeleri nasıl geri bıraktıklarını, bu maksatla Batılı devletlerin yaptıkları projeleri anlatıyor. Yani “Afrika ve Ortadoğu neden bugün bu halde, Mısır niye geri kaldı, Arabistan’da neden fabrika yok? Özellikle İslam âlemini geri bırakmak, teknolojide geri kalmalarını sağlamak, sanayileşmelerini, tarımı ve hayvancılığı geliştirmelerini engellemek için neler yaptılar?” İnsanları idealist yapmak için yalnızca zulmü anlatmak yeterli değildir, tuzakları ve projeleri anlatmak da önemlidir. Mesela Miles Copeland’ın “Ortadoğu’da Devletler Oyunu” adlı kitabında CIA’nın Ortadoğu’da nasıl müdahalelerde bulunduğu, hangi devlette nasıl darbe yaptırdığı konusu anlatılır. Ancak herkes uzun uzun kitap okumadığı için topluma kâfirlerin zulümlerini ve tuzaklarını özet şeklinde anlatmak ve bazı noktaları adeta ezberletmek icap eder. O zaman insanımıza “biz bu durumu değiştireceğiz, bu tuzakları bozacağız” anlayışı verilmiş ve bir ideal gösterilmiş olur. Unutulmamalıdır ki ideal verilmeyenler, kendilerine gereksiz şeyleri ideal yaparlar.
- Batıl yolda mücadele edenlerin hayatlarından örnekler vermek. Onları idolleştirmemek ve kendi idollerimizin önüne geçirmemek şartıyla batıl ideolojilerin peşinden giden idealist insanlardan da misaller verilmesi hak yolun yolcularının daha cesur, daha fedakâr ve idealist olmasına etki edebilir. Onların çektiği çilelerden örnekler verilmesi ya da hayatlarının belgesellerde izlenmesi, kitaplardan okunması insanda mücadele ruhu oluşturur. “Bu insanlar batıl bir dava için bile nelere katlanmışlar, ideallerinden vazgeçmemişler. Biz hak dava uğrunda daha fazlasına katlanmalıyız. Çünkü bize cennet var” diye düşündürür, karşısına bazı zorluklar çıktığında hemen pes etmez ve ideallerinden vazgeçmez.
- Ümmetimizin şanlı tarihi üzerinde durmak. İslam tarihi şanlı ve harika bir tarihtir. Evet, tarihimizde yanlışlarımız vardır ama bizim yanlışlarımız asla batıl ehlinin yanlışları kadar çok ve iğrenç değildir. Arap’ıyla Türk’üyle Kürt’üyle gittiğimiz yerlere Tevhid akidesini ulaştırmış, toplumları krallara kulluktan kurtarmış, adalet ve medeniyeti götürmüşüzdür. Kendimizi değil Allah Azze ve Celle’yi hâkim kılmış, işgal değil fetih gerçekleştirmişizdir. O halde şanlı tarihimizden de misaller vermeliyiz. Bu şekilde insanlarımıza idol göstermiş olur, yeniden o eski şanlı günlerimize ulaşma isteği oluşturmuş oluruz. Osmanlı ruhunun canlandırılması aslında İslam Medeniyetinin ve ümmet ruhunun canlandırılmasıdır. Osmanlı dendiğinde akla laiklik ya da demokrasi değil İslam gelir.
Değerli kardeşlerim! İdealist insanlar ve idealist bir nesil yetiştirmek zorundayız. Eğer düşmanlarımızın yetiştirdiğinden daha fazla idealist insan yetiştirebilirsek biiznilleh bu mücadeleyi kazanırız. Çünkü idealist insan yetiştirmek sadece bizim için değil onlar için de zordur. Biz nasıl ki insanları dünya sevgisinden kurtarıp dava adamı yapmakta zorlanıyorsak onlar da zorlanıyor. Kim bunu başarır ve idealist insanlar yetiştirirse, o dava muzaffer olur.
Bu konuyu burada tamamlıyoruz. Allah’a emanet olun.
- Zilzal, 7
- Bakara, 273
- Enfal, 39
- Duha 4,5