‘Âlim’ sıfatıyla; yarattıkları hakkında sonsuz bilgi sahibi olan, küçük-büyük, gizli-aşikâr, uzak-yakın her şeyi öz yapısı ve mahiyetiyle bilen Rabbimiz: “Rahman, Kur’an’ı öğretti, insanı yarattı”1 buyurarak kullarına ilmi bahşettiğini ifade etmiştir.
‘Âlim’ ismi, Kur’an-ı Kerim’de 153 defa Allah’a nispet edilmiştir. Rabbimiz 153 kez kendisini ‘Âlim’ sıfatıyla tanıtarak Kur’an’a muhatap olan kullarının ilme rağbet etmelerini istemiştir. İlmin ve âlimin önemiyle ilgili ayet ve hadislerin varlığı, konunun ehemmiyetini anlamamız için yeterlidir. Ancak insanoğlunun geçen zaman içerisinde dünyaya rağbeti, manadan ziyade maddeye yönelmesiyle ilme iştiyak azalmış, ilim sahiplerinin dindeki konumları anlaşılmamıştır. İlme ve âlime değer vermeyen bir toplumda haliyle, dinin davası ve mücadelesi de anlaşılmamıştır.
Rabbimiz, âlimlerin konumunu Nisa Suresi 59. ayette üçüncü sırada belirtiyor ve şöyle buyuruyor: “Allah’a itaat edin, Rasulü’ne itaat edin, bir de sizden olan ulu-l emre itaat edin.”
Tefsir âlimlerinden Fahrettin Razî, ayette geçen ‘ulu-l emr’den maksadın, en doğru görüşe göre ‘âlimler’ olduğunu söylemekte ve şu fetvayı vermektedir: “Meliklerin (hükümdarların) âlimlere itaati vaciptir ama âlimlerin yanlış icraatta bulunan meliklere itaati vacip değildir.”2 Çünkü âlim ilmi; sultan dünyayı temsil ediyor. İlmin dünyadan üstün olduğu da inkâr edilmez bir hakikattir.
Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmaktadır: “Âlimler, peygamberlerin varisleridir. Peygamberler ne dinar ne de dirhem miras bıraktılar ancak ilim miras bıraktılar. Şu halde o ilmi alan büyük bir pay almış demektir.”3 Efendimiz başka bir hadiste ise: “Allah Teâlâ insanlardan ilmi çekip almaz, ancak âlimleri çekip alınca ilmi de çekip almış olur. Artık kara cahil bir zümre kalır. Halk bunlardan dini ihtiyaçlarını sorar, onlar da kendi düşünce ve arzularına göre fetva verip hem kendileri saparlar hem de başkalarını saptırırlar”4 buyurmaktadır.
Ulema istikamette olduğu müddetçe toplumu istikamete yöneltirler. İstikametten ayrılırlarsa, halkı da dalâlete sürüklerler. Yukarıda bahsi geçen hadiste de Efendimiz bu konuya dikkat çekmiştir.
Topluma yön veren, onları istikamete sevk eden âlimlerin en önemli özelliği; hakla batılı birbirinden ayırmalarıdır. Onlar sisteme entegre olmadıkları gibi güç ve makam sahiplerinin tehditlerinden de korkmazlar. Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği olsun diye mücadele eder, baskılar karşısında geri adım atmazlar. Haklı davada korkaklık göstererek zillete düşmezler. Çünkü bilirler ki “Korkaklıkta ar ve zillet, ilerlemekte şeref ve izzet vardır.” Alparslan Kuytul Hocaefendi zindandayken ailesiyle yaptığı telefon görüşmelerinden birinde bu konuyla ilgili şunları söylemiştir: “Korkaklar, hakkı söylediklerinde dünyada başlarına gelecekleri düşünürken, cesurlar hakkı söylemediklerinde dünyada ve ahirette başlarına gelecekleri düşünürler. Onlarla aramızdaki fark budur. Allah, korkakları hakikati söylemedikleri için sadece ahirette değil dünyada da zelil kılar.”
İlmiyle amil olup, topluma yön veren âlimlerin en bariz özelliklerinden biri de cesur olmalarıdır. Cesur davranışlarıyla toplumu korkaklıktan, sindirilmişlikten, koyun gibi güdülmekten kurtarırlar. Topluma cesaret aşılayan âlimlerimiz her ne kadar ağır bedeller ödemek zorunda olsalar da cemiyetin büyük çoğunluğu tarafından kendilerine hayranlık duyulur. Çünkü en korkak insan dahi cesur kişiye hayranlık duyar. Bunun tam zıttı olanların, ilmini güç sahiplerine satanların, makam sahiplerinin dalkavukluğunu yapanların, hakikati gizleyenlerin dünyada kıymetleri olmadıkları gibi kıyamet gününde lanet edicilerin lanetine uğrayacak ve rezil olacaklardır. “Gerçekten, apaçık belgelerden indirdiklerimizi ve insanlar için Kitap’ta açıkladığımız hidayeti gizlemekte olanlar; işte onlara hem Allah lanet eder hem de (bütün) lanet ediciler.”5
Zikrettiğimiz ayet ve hadislerden anlıyoruz ki, Allah ve Rasulü gerçek ilim sahiplerini toplumun kılavuzu olarak görmektedir. Çünkü onlar Tevhidin anlaşılması, hakkın üstün tutulması ve İslam Medeniyetinin tesisi için gece gündüz çalışan İslam fedaileridir. Onlar toplumun mihenk taşıdır. İnsanların batıla dalmalarına seyirci kalamazlar. Zalim diktatörlerin zulmü altında inleyen mazlum ümmetin sesidir onlar. Herkesin sus pus olduğu dönemde Hakkı korkusuzca ortaya koyar ve cesaretleriyle toplumu ayağa kaldırırlar.
Öyleyse mutlak surette topluma yön verenler âlimler olmalıdır. İçinde bulunduğu toplumu tanıyan, İslam düşmanlarının Müslümanlar üzerinde oynadıkları oyunları ve hazırlanan tuzakları gören âlimler baş tacı edilmelidir. Ki onlar bu tuzaklara karşı halkı uyandırmakta ve oynanan oyunları boşa çıkarmaktadırlar Allah’ın izniyle. Davalarından öyle mutmaindirler ki asla geri adım atmazlar. Kalplerinde yer eden Allah’ın rızasını kaybetme korkusu dünyalık tüm korkuları geride bırakmıştır. Batı Medeniyeti karşısında eziklik hissetmez, baskı ve tehdide boyun eğmezler. İşte bu âlimlerdir diriliş hareketini başlatan ve Ümmet-i Muhammedi kapıldığı ümitsizlik girdabından kurtaran…
Okuduğumuz kitaplardan biliyoruz ki peygamber varisi olan âlimlerin hayatlarında çile hiç eksik olmamıştır. Ve toplumun dirilişine vesile olan âlimlerimiz, maalesef yaşamları boyunca toplumları tarafından pek anlaşılmamış, yalnız bırakılmışlardır. Elbette âlimin kıymetini bilmeyen, ona sahip çıkmayan, zalimin zulmüne sessiz kalanların Allah’a karşı sunacakları hiçbir mazeretleri olmayacak, ahiretteki hesapları çok çetin olacaktır.
Allah Azze ve Celle sünneti gereği kıymet bilmeyenlerden, verdiği nimetini geri alır. Tevhidin mesajının anlaşılması için gece gündüz çalışan, hakkı batıldan ayıran, mazluma sahip çıkan âlimlerimizin kıymetini bilmeyecek olursak, Rabbimiz ümmetin kandili olan âlimlerimizi bizden alır ve başımıza cahilleri musallat eder. Böylece kendi düşünce ve arzularına göre fetva veren sözde hocalar hem kendileri saparlar hem de başkalarını saptırırlar.
İslam davasının duyurulması ve İslam Medeniyetinin inşası için ömrünü feda eden tüm âlimlerimizi rahmetle anıyoruz. Rabbim geçmişten günümüze tüm âlimlerimizin kıymetini bilmeyi, onların izlerini takip etmeyi nasip etsin.
- Rahman, 1-3
- Razî, I, 179
- Buhari, İlm, 10; Ebû Davut, İlm, 1; Tirmizi, İlm,19; İbnMace, Mukaddime,17
- Buhârî, İlim, 34
- Bakara, 159