Makale

İslamî Hizmetlerde Dünyevileşme Tehlikesi -2

Paylaş:

Hamd; dünyevileşmekten kurtulup dünya imtihanını nasıl başarı ile tamamlayabileceğimizi bize öğreten Allah’a, Salat ve Selam; dünya nimetlerini elinin tersiyle itip zahitçe yaşayan Efendimiz’e, Selam; dünya nimetlerine önem vermeyen ve dünyevileşme tehlikesine karşı her daim dikkatli olan tüm mü’min kardeşlerimin üzerine olsun.

Geçtiğimiz sayıda Başyazı bölümünde ele aldığım “İslamî Hizmetlerde Dünyevileşme” konusuna başlamıştım. Bu sayıda Makale bölümünde kaldığım yerden devam ediyorum.

Dünyevileşme mikrobu bizden evvel nice ümmetleri bitirdi. Eğer bu ümmet son ümmet olmasaydı bu ümmet de bitecekti ve Allah başka bir ümmet yaratacaktı. Son ümmet olduğu, başka bir peygamber ve başka bir ümmet gelmeyeceği için bu ümmet bitirilmedi ama Allah, görevini yapmayan o nesli bitirdi. Şu anda başka bir nesil yaratıyor. Çünkü görevden alınan ve bitirilen neslin Allah’ın sancağını taşıyacak hali kalmamıştı. Dünyaya dalmışlardı. Allah o zaman, onlardan bu şerefi aldı ve yeni bir nesil yaratmaya başladı. Bu, sünnetullahtır.

Sünnetullah Nedir?

Sünnetullah, Allah’ın âdeti demektir. Bireylere ve toplumlara uyguladığı yasaları ifade eder. Toplumların yükseltilmesi-alçaltılması veya azaba uğratılması Allah’ın sünnetlerine göre gerçekleşir. Tabiata ve canlı-cansız tüm varlıklara konulan yasalar da sünnetullah kapsamındadır. “Doğa kanunları” denilen kanunlar aslında birer sünnetullahtır. Tüm varlıklar Allah’ın sünnetlerine göre yaşar ve bu yasalara göre davranmayanlar gerektiğinde cezalandırılır. Tarlasını Allah’ın tabiata koyduğu kanunlara göre ekip dikmeyen tarlasından istediği ürünü alamayacaktır. İnsan, tabiata konulan yasalara uymak zorunda olduğunu bilmeli ve bu yasaların kendine uymasını beklememelidir. Aynı şekilde Allah’ın toplumsal değişimin başarılabilmesi için koyduğu yasalara uymayanlar, başarılı olamayacak ve emekleri boşa gidecektir. Bu yasalar, on binlerce yıl geçse de değişmez. Çünkü Kur’an-ı Kerim:

“وَلَنْ تَجِدَ لِسُنَّةِ اللّٰهِ تَبْد۪يلًا”

“Allah’ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın”1 buyurmaktadır.

İnsanların sünnetleri (âdetleri) değişir ancak Allah’ın hiçbir sünneti değişmez. Çünkü;

1.       İnsanlar âdetlerinde hata yaparlar ve değiştirmek zorunda kalırlar. Allah ise hata yapmayacağı için sünnetinde değişiklik yapma ihtiyacı duymaz.

2.       İnsanlar geleceği bilmez ve bugünkü sünnetleri yarına uymaz. Bu yüzden insanlar, şartlar ve ihtiyaçlar değiştikçe sünnetlerini değiştirme ihtiyacı duyar ve değiştirmek zorunda kalırlar. Allah için ise böyle bir şey söz konusu değildir. Çünkü Allah zaten tüm zamanları bilmektedir. Dolayısıyla sünneti tüm zamanlara uygundur.

3.       İnsan acizdir, gücü az olduğundan sünnetini devam ettiremez ve değiştirmek zorunda kalır. Allah ise sonsuz kudrete sahip olduğundan sünnetini sonsuza kadar devam ettirebilir ve sünnetinde bir değişiklik yapma ihtiyacı duymaz. Sünnetini değiştirmez, gerekirse dünyaları değiştirir.

Sünnetullah değişmediğine göre o zaman geçmiş kavimlere, ümmetlere uygulanan sünnet bize de uygulanacaktır. Sünnetullahın değişmeyeceğinin bize bildirilmesi bir maksat içindir. “Sünnetullah değişmeyecek ona göre davranın. Geçmiş ümmetlere uyguladığım sünnetimi size de uygularım” demek içindir. Allah Azze ve Celle geçmiş kavimlere azap ettiğini anlattıktan sonra:

فَاعْتَبِرُوا يَٓا اُو۬لِي الْاَبْصَارِ”  

“Ey basiret sahipleri ibret alın”2 buyurmaktadır. İbret alın! YaniKıyas yapın! Bufe’tebiru’ ifadesi usul âlimlerine göre kıyasa delildir. Yani kıyasın delil olduğunun delilidir. “Kıyas yapın” demek, “Sünnetullah değişmeyecek aynısı size de uygulanacak, ona göre davranın” demektir. Hiçbiriniz Yahudi ahlakına kapılıp da kendinizi Allah’ın özel kulları falan zannetmeyin. Önceki ümmetlere uygulanan sünnetullah size de uygulanacaktır. Allah’ın kulları çoktur, layık olmayandan alıp layık olana verecektir.

Allah’ın toplumlar ve ümmetlerle ilgili sünnetlerinden bazıları şunlardır:

1.       Bir ümmet dünyaya dalar da vazifesini ihmal ederse birinci merhalede; Allah, görevini yapmayan ümmeti parçalar. Kur’an-ı Kerim: “Onları yeryüzünde ayrı ayrı topluluklar olarak paramparça dağıttık. Kimileri salih (davranışlarda) bulunuyor, kimileri bunların dışında olan aşağılıklardır”3 buyuruyor.

2.       İkinci merhalede, parçalanmış olanları iyi ve kötü belalarla imtihan eder. Kur’an-ı Kerim: “Onları iyiliklerle ve kötülüklerle imtihan ettik, ki dönsünler”4 buyurur. Her bir topluluk iyi ve kötü olaylarla (bela) imtihan edilir. Sağlam ile çürük birbirinden ayrılır. Sağlamlar daha da sağlamlaştırılır. “Bela” bizde hep olumsuz manada kullanılır. Kur’an-ı Kerim’de ise bela iki kısımdır: İyi bela ve kötü bela… Kur’an’ın ifadesiyle: “Belaun hasene ve belaun seyyie.” Bela, imtihan etmek ve sınamaktır. Dolayısıyla iyi bela da vardır kötü bela da. Kur’an’a göre deprem de bir beladır. Allah’ın zenginlik vermesi de bir beladır. Çünkü ikisi de sınamadır.

3.       Üçüncü merhalede ise; Allah, imtihanı kazananlardan yeni nesiller inşa eder. Bununla ilgili ayette: “Sonra onların ardından bir başka nesil yaratıp-inşa ettik”5 buyurmuştur. Allah Azze ve Celle dünyaya dalanları, görevini terk edenleri önce parçalamakta sonra her bir parçada imtihanlar yaratmakta ve daha sonra ise onların arkasından her bir ülkede yeni nesiller inşa etmektedir. Allah’ın kimseye ihtiyacı yoktur. Görevini yapan Müslümanları destekler, dünyada da güç ve şeref verir. Görevini yapmayanların yerine ise başkalarını getirir.

Dünya sevgisine kapılan Müslümanların, amellerinin cinsinden cezalandırılması ve çok sevdikleri dünyalarının ellerinden alınması da sünnetullahtandır. Ceza amelin cinsindendir. Yönünü dünyaya çeviren Müslümanlara amelleri cinsinden bir ceza verilecek ve maksatlarının aksi ile tokatlanacaklardır. Yani onlara ahiret verilmeyeceği gibi akıllarının başlarına gelmesi için dünya da verilmeyecektir. Ahireti kaybetmekle kalmayacak dünyayı da kaybedeceklerdir. Bu, sünnetullahtır ve sünnetullah değişmez.

Ümmetleri yatağa düşüren, görevlerini yapmaz hale getiren, onların dünyadaki güçlerini ve şereflerini kaybetmelerine sebep olan dünya sevgisiydi. Sahabede de dünya sevgisi başlayınca Allah Azze ve Celle onları ikaz etmiş ve “Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın”6 buyurmuştu. Bu ayetin sebebi nüzulü neydi? Ebu Eyyub El-Ensari anlatıyor: Bir savaşta bir asker tek başına düşmana hücum etmişti. Onu görenler dediler ki: “Kendini kendi elleriyle tehlikeye attı, tek başına düşmana hücum etti. Bu ayete aykırı davrandı.” Onların bu yorumunu 80-90 yaşlarında olduğu halde cihada katılan Ebu Eyyub El-Ensari duymuştu. Dedi ki: “Ayeti anlamıyorsunuz. Ayet bizimle ilgili geldi. Biz İslam’ı Arabistan Yarımadası’na yaydık ve bunun üzerine bazılarımız ‘İslam yayıldı, bundan sonra biraz da mal mülk toplayalım. Hurma bahçelerimizi ve develerimizi çoğaltalım’ dediler. O zaman Allah, bu ayetini gönderdi.” Yani cihadı terk edip, tarım ve hayvancılık yapıp zengin olmaya başlayalım dediklerinde Allah: “Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın” buyurdu. Cihadı terk edecekler ve mal mülk kazanacaklardı. Halbuki bu durumda zengin de olamayacak ve güçlerini tümden kaybedeceklerdi. Sahabeden bazılarının kapıldığı bu yanlış düşünce üç-dört tane Türkiye büyüklüğünde Arabistan yarımadası fethedildiğinde gerçekleşmişti. Allah Azze ve Celle buna rağmen razı olmadı. Bugün ise Müslümanlar henüz böyle bir başarı sağlamadıkları ve her tarafta ezildikleri halde dünyaperest olmaya başladılar.

Görüldüğü gibi dünyevileşmek Kur’an-ı Kerim tarafından bir tehlike olarak ifade edilmektedir. Kur’an, önümüzdeki tehlikeyi bize haber vermekte ve “bu tehlikeye düşmeyin” demektedir. Dünyevileşmek, dünya nimetlerine dalıp cihadı terk etmek, sadece fertler için değil bir ümmet ve bir cemaat için de en büyük tehlikedir. İnsan dünyaya rahat yaşamak ve dünya nimetlerine dalmak için değil bir vazife için gönderilmiştir. Allah, Müslümanlara “ümmet” demiş ve onları yeryüzünde sancağını taşımakla görevlendirmiştir. Dünyaya dalar ve Allah’ın sancağını taşımayı bırakırlarsa sadece ahireti kaybetmekle kalmaz, dünyayı da kaybederler. Çünkü bu Allah’ın sünnetidir ve sünnetullah değişmez.

Unutulmamalıdır ki; görevini terk edip dünyaya dalanlar ahiretlerini ve dünyalarını kaybedecekleri gibi ayrıca Allah, onlara düşmanlarını da musallat edecek, çok sevdikleri dünyalarını ve konforlarını ellerinden alacak ve onları istemeseler de cihada mecbur edecektir.

İslami yaşantıyı terk eden ve batıla dalan topluluğun götürülüp yerine sancağı taşıyacak bir topluluğun getirilmesi sünnetullahtandır. Allah Azze ve Celle bu sünnetini şöyle belirtmektedir: “Ey iman edenler! Sizden kim dininden (İslami hayat tarzından) dönerse Allah onların yerine başka bir kavim getirir. Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler ve onlar kınayanın kınamasından korkmazlar.”7 Demek ki Allah’ın sünneti budur. Bir topluluk İslamî hayat tarzından dönerse Allah Azze ve Celle o topluluğu götürmekte ve yerine başka bir topluluk getirmektedir. Öyle bir topluluk ki Allah onları sevmekte onlar da Allah’ı sevmektedirler. Hiç kimseAllah bizi götürmez, yerimize başkası getirmezdiyemez. Hiçbir ırk ya da hiçbir fert Allah’ın özel kulu değildir. Allah, İslam nizamından vazgeçenleri, dünyaya dalanları, davayı unutanları götürür ve yerine layık olanları getirir. Bu, sünnetullahtır ve sünnetullah değişmez.

Dünyevileşmekten Kurtulmanın Yolu Daima Cihat Etmektir

Kur’an-ı Kerim’in dünyevileşmenin önüne çektiği set nedir? Dünyevileşmeyelim diye Allah hangi yolu göstermiştir? Allah Azze ve Celle: “Kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın” buyurarak cihadı terk edip dünyaya dalmanın büyük bir tehlike olduğunu, bunun yasaklandığını ifade ettiği gibi aynı zamanda dünyaya dalmaktan kurtulmanın yolunu da göstermiş olmaktadır. “Cihada, Allah yolunda mücadeleye devam edin, dünyaya dalmaktan kurtulun. Cihadı terk ederseniz dünyaya dalmaktan kurtulamazsınız” demiş olmaktadır. Ayet-i kerime, dünyevileşmenin çaresinin cihat olduğunu bildirmekte ve cihat etmemizi emretmektedir. Cihada devam etmeyenler, dünyevileşmekten kurtulamazlar. Çünkü kâinat boşluk kabul etmez. Kalpte bir boşluk oluşursa mutlaka onun yerini bir şey doldurur. Eğer kalbinizden Allah’ın davası ve cihat sevgisini çıkartırsanız yerine mutlaka dünya sevgisi girecektir. Bunun kurtuluşu yoktur. O halde demek ki dünya sevgisinden kurtulmanın çaresi cihattır. Sürekli mücadele, insanı dünyaperest olmaktan uzak tutar ve aklına dünyanın gelmesine müsaade etmez. Çünkü insan, biraz boşluğa düştüğü zaman hemen şuyum olsun, buyum olsun demeye başlar. Dünya sevgisi kalbini kaplar. Demek ki insan ancak cihat ile dünyevileşmekten kurtulabilir.

Her Neslin Bir Görevi Var

Her neslin bir görevi vardır. Her nesil görevini iyi bilmek zorundadır. Sahabe nesli görevini anlamasa ya da unutsa ve dünyaya dalsaydı bu din böyle güçlü bir köke sahip olmaz ve güçlü bir çıkış yapamazdı. Sahabe hayatındaki o mükemmel örnekleri bize miras olarak bırakamazlardı. O nesil görevini anladı. Onlar: “Biz ilk nesiliz. Bizim sağlam olmamız lazım ki bizden sonraki ikinci, üçüncü, dördüncü nesiller sağlam olsun. Bizim dünya sevgisini kalbimizden atıp gece-gündüz cihad edip davamızı dünyaya yaymamız lazım, mal-mülk biriktirmenin zamanı değil” inancında idiler. Onlar mal-mülk kazanmak için zaman ayırmaktan çok davayı yaymak için zaman ayırdılar. Mal-mülk kazanmak için değil davayı yaymak için yoruldular. İçlerinde bu seviyeye gelemeyenler de Kur’an ile ikaz edilmişlerdi.

İçinde bulunduğumuz neslin vazifesi de sahabe neslinin vazifesine benzemektedir. Bu nesil; hak dini yeniden ayağa kaldırmak, zulüm altında inleyen ümmetin kurtuluşu için çalışmak ve İslam Medeniyetini yeniden kurmak ile vazifelidir. Böyle yüce bir vazife ile vazifeli olanlar, kendilerini bile unutmak zorundadırlar. Onlar davalarını unutup dünyaperest olamazlar. Vazifesini anlamış olanlar, Allah’ın rızasını ve cennetini kazanmak ve ümmetin kurtuluşuna vesile olmak için dünyalarını feda ederler. Bu neslin öncüleri, mal kazandıklarında değil bir insan kazandıklarında bir ev almış gibi sevinirler. Bir şube açtıklarında bir apartman almış gibi sevinirler. Böyle insanlar çok olursa Allah, o cemaate rahmet eder ve onları büyütür. Bir cemaatte kaç tane böyle insan varsa o kadar Allah’ın rahmeti iner. Çünkü onların kalbinde ve kafasında Allah’tan ve Allah’ın davasından başka bir şey kalmamıştır. Allah aslında onların hürmetine başarı vermekte ancak diğerleri de başarıyı kendilerinden bilmektedir. Halbuki Allah, onların yaptığından dolayı değil kalbi Allah ve Allah’ın davası ile dolu olan, malın, lüksün veya başka arzuların kalbine giremediği insanların yüzü suyu hürmetine vermektedir. Bunlar bir bakıma yağmur ormanları gibidirler, Allah’ın rahmetini çekmektedirler.

Konuya devam etmek temennisiyle… Allah’a emanet olun.

1.        Fetih, 23

2.        Haşr, 2

3.        A’raf, 168

4.        A’raf, 168

5.        Mü’minun, 31

6.        Bakara, 195

7.        Maide, 54