Makale

İslam’ın Karakter İnşasındaki Rolü

Paylaş:

Şahsiyet Arapça bir kavram olup, “kişilik” kelimesiyle eş anlamlıdır. Soyut bir kavram olan şahsiyet, çok yönlü ve karmaşıktır. İrade, zekâ, duygu, heyecan, mizaç, biyolojik yapı, soyaçekim, çevre ve sosyal etkenler gibi pek çok özellik şahsiyetin muhtevasında yer alır. Şahsiyet ferdin doğuştan getirdiği genetik faktör ile daha sonra çevre ve aile başta olmak üzere pek çok faktörün etkilediği davranışların uyumlu bir bütünüdür. Şahsiyet bir insanı diğerlerinden ayıran özellikler bütünü olarak da tarif edilmiştir.

Bizim üzerinde duracağımız konu ise Kur’anî eğitim modelinin şahsiyet üzerindeki etkileridir. Mü’minin şahsiyetinin inşasında iki temel kaynak vardır: Kur’an-ı Kerim ve Sünnet. Bu iki temel kaynak ışığında oluşan mü’min şahsiyeti eşsiz ve örnek bir insan karakterini oluşturur. Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de Hz. Peygamber’e itaati emrettiği gibi O’nun örnek alınmasını da emretmiştir. İlgili ayette: “Andolsun sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah Rasulü’nde güzel bir örnek vardır”1 buyurulmuştur. Allah Rasulü’nün örnekliği mü’min şahsiyetinin inşası açısından zaruridir. O’nun hayatında ömür boyu karşılaşacağımız birçok durum için en güzel misaller mevcuttur.

Peygamberimizin örnekliğinde şekillenmesi istenen Müslüman şahsiyeti, birtakım esaslar yerine getirildiği takdirde oluşur. İnsanı eşref-i mahlukat olarak yaratan Allah, ona kendi ruhundan üflemekle onu ulvi bir noktaya eriştirmek istemiştir. Şerefli olarak yaratılan insan, yaşamı boyunca yükselmeye namzettir. Çünkü Allah kullarının meleklerden üstün hale gelmesini istemektedir. Allah’ın yeryüzündeki temsilcisi olan insanın şşahsiyetini geliştirmesi de mecburidir. Peki kişi şahsiyetini nasıl geliştirebilir ve olması gereken seviyeye taşıyabilir? Öncelikle İslami şahsiyetin gelişmesi için Tevhid’in çok iyi anlaşılması, bazı zorluklardan geçilmesi, nefisle mücadele içinde olup, onun terbiye edilmesi gibi birtakım şartların yerine getirilmesi gerekmektedir.

İslam, insana üstün bir kişilik kazandırmıştır. Bunu ise en başta Tevhid inancıyla yapmıştır. Çünkü Tevhid insanı şirk bataklığından kurtararak imanın zirvesine yükseltmektedir. Kelime-i Tevhid ile sahte ilahlar reddedilmiş, kula kulluk bertaraf edilmiş ve yegâne hüküm koyan Allah Azze ve Celle’ye itaat yerleştirilmiştir. Böylece izzetli ve şahsiyetli Müslümanlar yetiştirilmiştir.

Sıradan bireyleri şahsiyetli hale getirmek elbette kolay bir iş değildir. Bu zor işi Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mekke’nin baskı ve zulüm döneminde kurmuş olduğu Dar’ul Erkam’la başlatmıştı. İnen her ayetle kalpler nakış nakış işleniyor, vahyin ışığında yol alınıyor ve karakterler yeniden inşa ediliyordu. Öyle ki Peygamber eğitiminden geçen sıradan insanlar, omuzlarına yüklenen davayı hakkıyla taşıyabilecek bir şahsiyete bürünüyordu.

Kur’an’ın geneline baktığımızda Allah Azze ve Celle’nin şahsiyetli dava adamları yetiştirmek istediğini anlıyoruz. Peygamberimize iman edenlerin az ve güçsüz olmasına, inkâr edenlerinse sayıca çok ve güçlü olmasına rağmen Rabbimizin ilk inen ayetlerdeki: “Onlara itaat etme”2 emri sarsılmayan, gücün karşısında eğilmeyen güçlü karaktere sahip dava adamları yetiştirmek içindir. Çünkü kâfirlere itaat şahsiyetin kaybolması demektir. Peygamberimiz ashabını bu ayetlerle eğitti ve bu eğitimin sonucunda şahsiyetli Müslümanlar yetişti.

İnsana şahsiyet kazandıran bir başka nokta, nefsin sınır bilmez isteklerine karşı dirençli olmak, nefsi terbiye etmektir. Terbiye edilen nefis öyle bir aşamaya gelir ki artık Allah’a boyun eğmiş, O’ndan gelene rıza göstermiştir. Bu, nefsin esaretinden kurtulmak özgürlüğe kavuşmaktır. Böylece insan dünyevi zevkler uğruna ahiretini berbat etmemiş, makam- mevki uğruna onurunu ve şerefini ayaklar altına almamış, Rabbini unutup nefsini veya bir başkasını ilah makamına çıkarmamıştır.

Kur’an’ın her bir emri ideal Müslüman modelini anlatmaktadır. Onlardan birisi de Rabbimizin: “Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten sakındıran bir topluluk bulunsun”3 ayetidir. Rabbimiz mücadele ederek güçlenen bir topluluk var etmek istemektedir. Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Bir kötülük gördüğünüz zaman elinizle, gücünüz yetmezse dilinizle düzeltin. Ona da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz. Ama bilesiniz ki bu imanın en zayıfıdır”4 buyurmaktadır. Hadis bize haramlara karşı mücadeleyi şart koşmaktadır. Mücadele etmek için gönderildiğimiz dünyada mücadeleden kaçmak, rahatı tercih etmek, zulme ses çıkarmamak, hakkı söylememek, yanlışları reddetmemek, güçlüden yana olup mazlumu terk etmek şahsiyeti yitirmiş olmanın tezahürüdür.

“Muhammed, Allah’ın Rasulü’dür. Onunla beraber olanlar kafirlere karşı çetin, birbirlerine karşı merhametlidirler. Onların, rükû ve secde halinde Allah’tan lütuf ve hoşnutluk istediklerini görürsün.”5 İşte şahsiyeti inşa eden bir başka ayet… Muazzam bir itidal! Allah Rasulü’nün ashabı kafirden ve gücünden korkmadan mücadele ederken, diğer yandan kendi aralarında olabildiğince merhametli, nahif ve mütevazilerdi. Aralarında herhangi bir hırs ve ego yoktu. Böylece kardeşini kendi nefsine tercih edecek imani olgunluğa erişmişlerdi. 

Kur'an, haddini bilen bir kişilik meydana getirmek istemektedir. Şahsiyetin insan üzerindeki bir tezahürü de kişinin kendisini müstağni görmemesidir. Rabbimiz: “O insanı bir kan pıhtısından yarattı”6 buyurmaktadır. Yaradılışını tefekkür et ey insan! Evvelin yoktu. Bir atımlık sudan var edildin. Allah senin varlığını bildirene kadar ailen var olduğunu bilmiyordu. Sen dahi yokluğundan habersizdin. Acziyetini unutup müstağni olma! Haddini bil ki sen insansın Hâlık değilsin. Kusurlusun mükemmel değilsin. Zayıfsın güçlü değilsin. Korkuların var korkusuz değilsin. Ölümlüsün ebedi değilsin. Öyleyse ne Rabbine baş kaldır ne de insanları hor gör!

Ayet ve hadisler Müslümanlara şahsiyeti oluşturmanın yollarını öğretmiştir. Müslümanlar kaybettikleri şahsiyeti tekrar kazanmak zorundadır. Dünyevileşen, vazifesini terk eden, kafiri ve zalimi dost bilen Müslüman profilinden çıkmak mecburiyetindeyiz. Bu elbette kolay olmayacak. Ancak şunu iyi biliyoruz ki ashabı putperestlikten, kız çocuğunu diri diri toprağa gömmekten kurtaran hükümler bugün de yüksek şahsiyetler ortaya çıkaracak güçtedir. Yeter ki İslami eğitimlerle şahsiyetli bireyler yetiştirmeye ağırlık verelim. Kızını diri diri toprağa gömen Ömeri Hz. Ömer yapan İslam, bugün de hayatı değiştirme, inkılaplar gerçekleştirme gücündedir.

Rabbimiz Kur’an ahlakıyla ahlaklanmayı, kendi boyasıyla boyanmayı cümlemize nasip etsin.

 

1.        Ahzab, 21

2.        Kalem, 8

3.        Al-i İmran, 104

4.        Müslim, İman 78; Tirmizi, Fiten 11

5.        Fetih, 29

6.        Alak, 2

* Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin ‘İmanın Kazandırdığı Kişilik’ yazı serisinden faydalanılmıştır. Bknz: Furkan Nesli Dergisi 75, 76, 78. sayılar.