Tefsir

Kendini Hakka Bağlamanın Adı: Bey’at

Paylaş:

                 Bizleri doğru yola ileten Allah’a hamd, yoluna sımsıkı bağlanmak suretiyle kurtuluşa erebileceğimiz Rasulüne salât ve selam olsun. Ve Yüce Rabbimizin selamı, rahmeti ve bereketi O’nun davasına bağlı kalmaya gayret eden tüm kardeşlerimizin üzerine olsun.

                “Kabul etmek, razı olmak ve tasdik etmek” anlamında kullanılan bir ıstılahtır Bey’at. Bu bir anlamda mükellefin İslâmî olan her emirde hoşuna gitse de gitmese de itaat edeceğine dair yaptığı bir sadakat yeminidir. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir hadisinde; “Müslümanlar gerek hoşlarına giden, gerek hoşlarına gitmeyen her hususta, kendilerinden olan emir sahiplerine itaat ederler. Bununla yükümlüdürler. Ancak günah işlemeleri emredilirse itaat etmezler”1 buyurmuştur.

                İnsan bu dünyaya imtihanlarla sınanmak için gönderilmiştir. Allah kullarının imanını, hakka bağlılığını görmek ve göstermek ister. Tabiatıyla dünya hayatı bela ve imtihanlarla doludur. Hem kaygan bir zeminde yürüyen insan olarak hem de kutsal davayı yüklenmiş bir mükellef olarak yere sağlam basmaya ne kadar da ihtiyacımız var. Bazı insanların fıtratlarında sadakat vardır. Bir davaya gönül verdiği zaman yolundan asla dönmez. Ama bazıları da vardır ki bir bağ onları bağladığında tutunur. Sağlam bir kulpa sarıldığında kurtulur. Bunu bey’at yeminiyle pekiştirir. Böyle kaygan zeminde ayakta kalabilmek ancak bu sadakat sözünü vermekle mümkündür.

                Her meselede bize en güzel örneği sunan sahabede bu konuda da çok güzel bir örnek görüyoruz. Ensar’dan 12 kişi hakka şahit olduklarında memleketlerinden kalkıp Efendimizin yanına geldiler. Ve orada ilk defa tanıdıkları bir insanın yoluna-davasına baş koymaya söz verdiler. Bu halleriyle bize doğruyu gördükleri anda ona sarılmanın misalini sundular. Yüce Rabbimiz bu açık yürekliliği şu ayetiyle destekledi. “Şüphesiz sana bey’at edenler, ancak Allah’a bey’at etmişlerdir. Allah’ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Şu halde, kim ahdini bozarsa, artık o, ancak kendi aleyhine ahdini bozmuş olur. Kim de Allah’a verdiği ahdine vefa gösterirse, artık O (Allah) da, ona büyük bir ecir verecektir.”2 Onlar Allah Rasulü’ne bağlı kalacaklarına söz verdiler. Allah Rasulü ise sonrasında da onlarla beraber kalacağına, onları dünyada bile terk etmeyeceğine garanti verdi.

                Bu şekilde bey’at, İslam tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Allah Rasulü ve ashabının kâfirler tarafından oldukça hırpalandığı bir dönemde İslam davasının önünde açılan yeni bir güven kapısı olmuştur bey’at. Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in zor günler yaşadığı bir dönemde güven duyabileceği bir topluluğa ihtiyacı vardı. Hem Allah’a bağlı hem de O’nu ve davasını sahiplenecek. İşte bu topluluk Medine’den geldi ve bir ümit ışığı oldu yeni filizlenen İslamî harekete. Ensar’dan ikisi kadın on iki kişi Akabe mevkiinde bey’at için toplandıklarında Abbas b. Ubade; “Bu adama ne üzerine bey’at ettiğinizi biliyor musunuz?” diye sordu. “Evet” dediler. O da; “Siz kırmızısıyla siyahıyla bütün insanlarla savaşmak için ona bey’at ediyorsunuz eğer mallarınızın musibete uğrayıp yok olduğunu, eşrafınızın öldürüldüğünü gördüğünüzde onu düşmanlarına teslim edecekseniz, bu işi şimdiden bırakın. Allah adına yemin ederim ki böyle yaptığınızda dünya- ahiret hüsrana uğrarsınız.  Eğer mallarınızın yok olmasına ve eşrafınızın öldürülmesine rağmen, sizi davet ettiği şeyde ona bağlı kalacaksanız, onu alın. Allah adına yemin ederim ki bu, dünya ve ahirette sizin için hayırlıdır” dedi. Onlar da; “Bu şartlara bağlı olarak kabul ediyoruz” dediler ve “Ey Allah’ın Rasulü eğer buna bağlı kalırsak bizim çıkarımız nedir?” diye sordular. O da; “Cennettir” buyurdu. “Elini uzat” dediler, elini uzattı ve ona bey’at ettiler. Bu bey’at karşılığında dünyevî bir menfaat konulmamış, siyasî bir ittifak kurulmamış belki de başlangıçta sadece saflar ayrılmıştır. Böyle bir bey’at gerçekleştiğinde bu davanın zafere ulaşması kaçınılmazdır. Fakat Allah ve Rasulü’ne bey’at edenler İslam davası zafere ulaştığında belki hayatta olmayabilirler. Çünkü bu bey’atın karşılığı İslam’ın zaferi bile değildir. Sadece ve sadece cennettir. Belki dünya gözüyle zaferi göremezler ama bey’atlarına bağlı kalmışlarsa o zafer esnasında elbette şehitler defterinde kayıtlı olacaklardır.

                Ayette geçen “Allah’ın eli” kelimesi, koruma ve emin kılma manasındadır. “Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir” ifadesi ise yani; ‘Allah’ın yardımı, koruması, emniyeti’ onların üzerindedir manasında olmaktadır. Ayrıca bir alış-verişte; iki kişi arasında alış-veriş tamamlanmaksızın bu ahdi bozmalarına engel olacak bir üçüncü kimse bulunur ve elini, bu ikisinin elleri üzerine koyar. Böylece akit (alış-veriş) tamamlanıncaya kadar o ikisinin ellerinin birbirinden ayrılmamasına uğraşır. İşte eli, diğerlerinin eli üzerine koymak, alış-verişin muhafazası yani bozulmaması için bir alamettir. Bundan dolayı Allah-u Teâlâ; “Allah’ın eli, onların elinin üstündedir” buyurmuştur ki bu, ‘Allah Teâlâ, bu bey’atta onları korur, işi tamamlamalarını sağlar ve bu dava selamete ermeden aralarında bir ayrılık çıkmasına engel olur’ manasına gelir. Bu Mü’minler için elbette büyük bir müjdedir.

                Bu ayetteki “Allah’ın eli, onların eli üzerindedir” tabiri ise; “Allah’ın onlara olan nimeti, onların Allah’a (yani Allah’ın dinine) olan ihsanlarının üstündedir” manasındadır. Yine bu tabir, “Allah’ın onlara olan yardımı, onların Allah’ın dinine olan yardımından daha kuvvetli ve daha yücedir” manasına da gelir.

                Cabir Radıyallahu Anh’dan gelen bir rivayette: “Ey Allah’ın elçisi ne üzerine sana bey’at edelim? diye sorduk. O da şöyle dedi. 1- Çalışkanlıkta ve tembellikte söz dinleyip itaat etmeye, 2- Zorlukta ve kolaylıkta infak etmeye, 3- İyiliği emredip, kötülükten menetmeye, 4- Kınayanın kınamasından korkmaksızın Allah yolunda çalışmaya, 5- Sizin yanınıza geldiğim zaman bana yardımcı olmanız, kadınlarınızı, çocuklarınızı ve nefislerinizi koruduğunuz gibi beni korumanıza. Bunları yaptığınız takdirde cenneti kazanırsınız.”

                Allah’a ve Rasulü’ne bağlılıklarını kalplerinde bey’at ile pekiştirmiş olanların damarlarındaki kanları Allah yolunda akmak için sabırsızlanır. Bununla her şeylerini Allah yolunda feda edebilecekleri günün gelmesini ve verdikleri söze her şeylerini kaybetme pahasına vefa gösterip, davalarına sadık kaldıklarını Rablerine ispatlamayı isterler. Bir ayet-i kerîmede Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: “Mü’minlerden öyle erkek-adamlar vardır ki-  Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi de beklemektedir. Onlar hiç bir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler.”3

                Rasulullah insanları yüce Allah’a bağlamak ve Allah ile onlar arasında kendisinin aralarından ayrılması ile kopmayacak sürekli bağ oluşturmak için gelmiştir. Dolayısı ile Rasulullah bey’at için elini onların eline uzattığında, bunu ancak ve ancak Allah adına yapmaktadır. “Sana bey’at edenler ancak Allah’a bey’at etmektedirler. Allah’ın eli onların ellerinin üstündedir.” Bey’ata katılan her kişi, elini Rasulullah’ın eline koyarken, Allah’ın elinin kendi elinin üstünde olduğunu ve bey’atın asıl sahibinin O olduğunu hissedecektir. İşte bu manzara, insanın aklından, bey’atı bozma düşüncesini kökünden söküp atmaktadır. Çünkü Rasulullah kişi olarak ortadan kalksa bile yüce Allah mevcuttur ve diridir.4

                “Artık kim ahdini bozarsa, kendi aleyhine bozmuş olur.” Çünkü Allah vefayı ve sözünde sadık olanları sever. “Ve kim Allah’a verdiği sözü tutarsa Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.”

                Evet, bugün Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem aramızda değildir ki sahabesi gibi ellerine sarılıp; “Her şeyimizi kaybetme pahasına senin yanındayız Ya Rasulallah” diyelim. Ama O Yüce Rasulün bizlere emanet ve miras bıraktığı davası ortadadır. Ona sarıldığımız vakit dünya ve ahiret kurtuluşuna ereceğimiz ‘Sağlam Kulp’ (Kur’an) elimizdedir. O halde biz de diyoruz ki; Biz Senden asırlar sonra Sensiz yaşayan ümmetiniz Ya Rasulallah! Yolun yolumuzdur. Davan davamızdır. Senin o kıymetli hayatını ortaya koyduğun bu dava için şu kıymetsiz hayatlarımızı ortaya koyuyoruz. Mallarımızın yok olmasını, eşrafımızın öldürülmesini göze alarak Senin düşmanlarına boyun eğmeyeceğiz. Sancağını tüm dünyada dalgalandırana kadar Senin yolunda devam edeceğimize SÖZ VERİRİZ. Sen de kıyamet günü ellerimizden tut ve bizleri de şefaatine nail eyle Ya Rasulallah!

 

1- Buhârî, Ahkâm, 4

2- Feth, 10

3- Ahzab 23

4- Seyyid Kutup Fı-Zılal il-Kur’an