Makale

Kulluktan Özgürlüğe Giden Yol

Paylaş:

Âdemoğlu ilk yaratıldığı günden itibaren çetin bir iç ve dış savaş içerisine girmiştir. Bu savaş sonunda ya düşmanlarına karşı zafer kazanacaktır veyahut da kaybedecektir. Savaşın kurallarını belirleyen ise insanı ve kâinatı yaratan Allah Azze ve Celle’dir. Allah insana iki yol tayin etmiştir. Birincisi, Allah’a kul olup bütün ilahları reddetme ve sonunda diğer unsurlara karşı özgürlüğe kavuşmak, ikincisi, nefsinin, şeytanın ve çevrenin çağrılarına kulak verip Allah’tan başka her şeye itaat edip sahte özgürlüğe kavuşmak ama aslında her şeyiyle köle olmaktır.

İnsan, dünyaya gelirken etkisi ebediyen sürecek teklifler yani sorumluluklarla yeryüzüne gönderilir. Teklif aslında mükellefiyet yani sorumluluk demektir. İnsan mükellef bir varlıktır. Yani kendisine tevdi edilen halifelik ve Allah’a kulluk görevine karşı mükelleftir. İnsan ruhlar âleminde Allah’a söz verdiğinde çok ağır bir yük altına girmiştir. Dağların kabul etmediği bu yük omuzlarında olmasına rağmen, verdiği sözün gereklerini yerine getirmemiş ve oyun eğlence derdinde bir hayat sürmeye başlamıştır.

Ali Şeriati’nin “İnsanın Dört Zindanı” adlı kitabında anlattığı ‘Benlik Zindanı’ insana görev ve sorumluluklarını unutturmaktadır. İnsan ‘ben’ deyince her şeyi unutur. İçinde büyüttüğü nefis ilahı onu alır tüm sahte ilahların önüne kurban eder. Ben diyen benliğini unutur, kul olduğunun farkında olmaz. Benlik, öyle bir zindandır ki insanı hayvandan aşağı hale düşürünceye kadar onu rezil eder.

İnsan mutlaka bir şeye kulluk edecektir. Çünkü fıtraten kul olmaya elverişli şekilde yaratılmıştır. Filozoflardan Nietsche kendince yeni bir özgürlük yolu keşfettiğini ve büyük bir şey başardığını zannederek ‘Nihilizm’ adında bir görüşü benimsedi. Ona göre tüm dinleri, tüm farklı görüşleri reddedip sadece benliğimizin sözüne inanmak ve kendinden başka hiç bir şeyi kabul etmemek gerçek özgürlüktür. Çünkü ona göre benlik yenilmez, benlik yanılmazdır. Ancak kaybetmeyi asla hazmedemeyen bu benlik insanın sonunu getirecek ve onu intihara sürükleyecektir.

İnsan kendisi için yaşamaya başladığı an, en büyük esaret zindanına düşmüş demektir. İnsanın ‘ben’ yanı madde; kardeşlik, kulluk ve ümmet tarafı ise manadır. Ona mana veren, onu insan yapan benliği değildir. Bir kardeşinin zor anında yanında olması, İslam davasına her hal ve şartta hizmet etmesi, ümmet adına yapılan her türlü faaliyette aktif olup kendi rahatını terk edebilmesi ona anlam katacaktır. Yoksa kendi benliğine hizmet eden ve nefsine köle olan insanları kim sevmiştir bugüne kadar? Firavunu, Nemrut’u ve zalim nice hükümdarları kim hayırla yâd etmiştir? Yine İbrahim Aleyhisselam’ı, Musa Aleyhisselam’ı, İsa Aleyhisselam’ı, Muhammed Mustafa Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i kim kötülükle yâd etmiştir? Bir tarafta nefsi ve şeytanıyla bir hayat tutmuş zalim diktatörler diğer tarafta ise ümmet için veya başkaları için kendi rahatlarını terk etmiş yüce peygamberler ve onların yolcuları…

İnsan hep şu üçgende yaşar: Nefis, şeytan, çevre… Bazen bu çevrenin dışına çıkmayı başarıp bunlara karşı özgürlüğe kavuşabilir. Ama çoğu kez maalesef bu üç duvar arasında sıkışıp kalır. İnsan içinde beslediği en büyük düşmanı yüzünden sürekli Rabbine ihanet içerisinde bir hayat yaşamaya mahkûm olur. Özgürlük Allah’ın hudutlarını çiğneyerek asla gerçekleşmez. İnsan Allah’a karşı gelince özgür olacağını zanneder ama aslında kendisini bekleyen sahte ilahların kucağına düşer. Allah’a rağmen mi özgürlük yoksa Allah’a bağlı mı özgürlük insanı yüceltir? Tabi ki özgürlük Allah’tan bağımsız ve ona itaat etmeden elde edilecek bir şey değildir.

Şeytan âdemoğlunun ilk ve kıyamete kadar sürecek en büyük düşmanlarındandır. Şeytan hem dışta hem içte çok aktif çalışır. İçerideki müttefiki nefsimiz, dışarıda ise bazen en yakınlarımız veya bize gösterdiği zayıf ilahlardır. Şeytanın geliş yollarını bilenler, onun esaretine girmezler. Şeytan Allah’a meydan okuyup Allah’ın kullarını kıyamete kadar kendisine veya sahte mabutlara kul yapacağına dair söz vermiştir. O yüzden şeytana meydan okumak ve esaretinden kurtulmak ancak geliş yollarını bilmekle mümkündür.

İnsanın ikinci en büyük düşmanı nefistir. Ama ne yazık ki insan hep nefsini tatmin etme derdindedir. Falanca yemeği yerse tatmin olacağını zanneder. Falanca kıyafet, falan kadın, falan kariyer, çok para, makam-mevkiinin kendisini tatmin edeceğini zanneder. Onlara ulaşma arzusunu kendince özgürlük diye tanımlar. İnsan her istediğini yapabilmeyi her ağzına geleni söylemeyi her aklına geleni kabul etmeyi özgürlük zanneder. Tatmin olma arayışları onu günden güne esarete sürükler. Kulluk yapmak istediği şeylerin çoğunun iradesi yoktur, iradesi olanlar da Allah karşısında çok zayıf varlıklardır. Allah’ı bırakır, onlara kul olmaya koşar ve ardından da kendisini hür zanneder ahmak insan.

İnsan için çevre denilen bir esaret perdesi daha vardır. Bu çevre içerisine bazen okulumuz, ailemiz, iş arkadaşlarımız veya patronlarımız, bazen karşı cinsten bir kimse, bazen mal-mülk-makam, bazen de kariyer edinme kaygılarımız girmektedir. 

Özetle nefis, şeytan, çevre üçgeninde işler şöyle yürür ve bizleri böylece bu üçgene hapsederler. Arzu ve şehvetleri terbiye edilmemiş nefse şeytan bir uyaran gönderir. Çevre uyaranları şeytan tarafından nefse hoş gösterilince nefis insan iradesini ele geçirip saldırıya başlar ve akıl, kalp devre dışı kalır. Ardından Allah’ı unutan insan sürekli bu uyarıları bekler ve şeytan artık ona bir uyaran işaret göndermese dahi nefis dışarıdan herhangi bir çevre uyarıcısına kulluğa devam eder. Aslında şeytan ve nefis çok iyi iki dosttur. Terbiye edilmemiş her nefis, içimizdeki en büyük düşmandır.

İnsan için iki yol vardır. Birincisi: Allah’a itaatin sonunda yücelip özgürleşmek, meleklerden bile üstün olmak; ikincisi ise saydığımız üç aldatıcı şeye itaat edip hayvandan bile aşağı bir yola girip sefillerden olmaktır. Rahmana kul olanlar, hem madden hem de manen güçlü olurlar. Nefsine, şeytana ve çevreye kul olanlar ise her durumda zayıf ve esir olmaya mahkûm olurlar.

Rabbimiz bizi hakka esir, batıla karşı şiddetli ve hür olan mü’min kullarından eylesin.

  1. com
  2. com/tr