Güncel

MUHACİR’E ENSAR OLABİLMEK

Paylaş:

Tarih birçok toplumun doğup büyüdüğü toprakları terk ederek başka yurtlarda yaşamasına veya yaşamaya zorlanmasına şahit olmuştur. Gerçekleştirilen bu hicret hareketleri her zaman olumlu sonuçlar doğurmamış;  açlık, sefalet ve kitlesel ölümler ile sonuçlanmıştır.

İslam tarihinde gerçekleşen ilk hicret, küçük çapta da olsa Habeşistan’a yapılan hicrettir. Küçük bir topluluğun gerçekleştirdiği bu hicret, Mekkeli müşriklerin Müslümanlara yaptıkları işkence ve baskılar sonucu Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem tarafından emredilmiştir. Müslümanların toplu bir şekilde gerçekleştirdiği ilk hicret ise Medine’ye hicrettir.

Tek olan Allah’a iman ettikleri için yurtlarından hicret etmek zorunda bırakılan sahabe, Allah yolunda hicret ederken kendilerini ne gibi zorlukların beklediğini, başlarına nelerin geleceğini düşünmemiş, Allah ve Rasulü emrettiği için gönülden boyun eğmişlerdir. Allah bu emre gönülden itaat eden muhacirleri Medine’de ensâr topluluğu ile karşılaştırmış, onlar da ‘ensâr olma’ görevini hakkıyla yerine getirmişlerdir. Allah Rasulü’nün getirdiği din ile birbirlerini hiç tanımayan Medineli Müslümanlar ile Mekke’den gelen muhacirler kardeş olmuş ve dünyada eşi olmayan bir kardeşlik örneği sergilemişlerdir.

İslam tarihi kayıtlarına ‘muâhât’ diğer ismi ile ‘uhuvvet tesisi’ olarak geçen ‘Muhacir-Ensâr Kardeşliği’ tarihte eşine rastlanmamış toplumsal dayanışma ve birlik örnekleriyle doludur.  Bu kardeşlik temelde “hak, eşitlik ve miras” konusunda karşılıklı yardımlaşmaya ve sevgiye dayalı idi.1

Medine’ye hicretten beş ay sonra Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ensâr ile muhacirden kırk beşer kişiyi bir araya toplayarak tarihte benzerine az rastlanacak, cüssesi küçük ama muhteviyatı büyük birliği meydana getirecek sözler söyleyerek; “ikişer ikişer kardeşler olunuz” buyuruyordu. Elbette bu kardeşler rastgele değil bizzat Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yönlendirmesi ile gerçekleşiyor, Rasûlullah, Hz. Ali’yi kendi kardeşi ilan ettikten sonra, Hz. Ebû Bekir ile Hârise b. Zübeyri; Hz. Ömer ile Itbân b. Mâlik’i; Ebû Ubeyde b. el-Cerrâh ile Muâz b. Cebel’i; Abdurrahman b. Avf ile Sa’d b. Rabî’yi kardeşler ilan ediyordu.2

Allah Rasulü’nün bu uygulaması ile Mekke’den yurtlarını bırakıp gelen Müslümanlar ile Ensâr arasında, Medine’de kurulacak olan İslam Devleti’nin temelini oluşturacak sosyal ve siyasî birlik gerçekleşmişti. Bu toplumsal dayanışma ile ilerde İslam’ın sancağı altına girecek Medineli topluluklara da örnek teşkil edilmiş oluyor, İslam Medeniyeti’ne hâl ile davet gerçekleşmiş oluyordu. Günümüz Müslümanlarının birbirlerinden bu denli kopuk oluşu, kardeşlik şuurunun yitirilmiş olması İslam Medeniyeti’nden ne kadar uzak olduğumuzu da göstermektedir. Muhâcir ile ensârın arasındaki kardeşliği gören gayr-i Müslimler, İslam dininin pratik hayattaki uygulamalarını görüyor ve hayranlıkla izliyorlardı.

Ensâr ve Muhâcirler arasında yapılan kardeşlikle Ensar, Muhacir kardeşlerinin özellikle maddi ihtiyaçlarını karşılamak üzere arazilerinin ikiye bölünmesini, hatta eşlerinden birisini boşayarak muhacir kardeşine nikâhlamak üzere vermeyi teklif etmişlerdir. Nitekim Abdurrahman b. Avf’ın, Ensâr kardeşi malının yarısını ve hanımlarından birini ona vermek istediği zaman, Abdurrahman b. Avf ensar kardeşine yük olmamak için bunları kabul etmeyerek kendisine çarşı ve pazar yolunu göstermesini istemiş, kısa sürede yaptığı ticaret ile büyük bir servet sahibi olmuştur.3

Kurulan bu kardeşlik müessesesine göre, Medineli ailelerden her birinin reisi, Mekkeli Müslümanlardan bir aileyi yanına alarak; mallarını onlarla paylaşacaklar, beraber çalışıp beraber kazanacaklardı.

Bu kardeşlik müessesesi ile muhacirler ensâra yol gösterici, aynı zamanda bir nevî eğitici kılınarak, ashâb arasında adeta bir eğitim programı hazırlanmıştı. Diğer yandan aynı dava uğrunda mücadele eden müslümanlar arasında müşrik, münafık ve Yahudi düşmanlara karşı beraberlik sağlanmıştı.

Bu kardeşliğin tesisinden sonra ensârın, muhâcirlere karşı gösterdiği fevkalade alâka ve ev sahipliği Kur’an-ı Kerim’de bazı ayetlerde ve Peygamber Efendimiz tarafından övülmüştür.

Kur’an-ı Kerim’de Allah Azze ve Celle hicret edenler ve onları barındıranlar hakkında: “Gerçekten de iman edip hicret edenler, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler , onları barındırıp yardım edenler; işte bunlar birbirlerinin dostlarıdırlar”4 buyurarak onların gerçek dostlar olduklarını belirtmektedir.

Medineli Müslümanların, “Le İlehe İllallah” dedikleri için kendi yurtlarında işkence ve zulümlere maruz kalan Mekkeli Müslümanları bağırlarına basmalarının adı idi ‘muâhât’…

Şirke karşı Muvahhid Müslümanların tek yumruk olduklarının göstergesi idi ‘muâhât’…

Her alanda inkılâplar yapan, böyle toplumsal bir sorunu bu kadar kolay ve çok yönlü bir kardeşlik projesiyle çözen Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in peygamberliğinin delillerinden biri idi ‘muâhât’…

Bugün ise yeniden kardeş olmaya ihtiyacımız var. O günkü Müslümanın ne kadar kardeşliğe ihtiyacı var idiyse bugün belki daha fazla ihtiyacımız var. O gün Allah Azze ve Celle Kur’an ile kardeşliği gerçekleştirdi. Bugün de Kur’an elimizdedir. Bugün de Kur’an’ın “Mü’minler ancak kardeştirler” buyruğu müminleri muhatap almaktadır. Suriye’deki zulümler sebebiyle yurtlarını terk eden kardeşlerimize ensârın muhacirlere gösterdiği kardeşliği günümüzde gösterebilme imkânına sahiptir birçok Müslüman. Bu bir imkândır çünkü… Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin ifadesiyle “Suriyeli kardeşlerimize yapabileceğimiz bu yardım imkânı Allah’ın bir yönlendirmesidir. Allah bu şekilde onlara yardım ile bizleri imtihan etmekte, onların da İslamî faaliyetleri tanıyıp öğrenmesini sağlamaktadır.”

Ensarın gösterdiği kardeşlik örneğinden övgü ile bahsedenler, bulunduğu şehirdeki Suriyeli kardeşlerini ziyaret etmeli, onların ne gibi sıkıntılar içinde olduğunu görmeli ve tüm imkânlarını kullanarak yardımcı olabilmelidirler. O zaman daha iyi anlaşılacaktır ensâr olabilmenin şerefi, o zaman daha iyi anlaşılacaktır muhacire desteğin verdiği kardeşlik bilinci… Zamanın ensârından olabilmek temennisiyle…

1. Müslim, Fedâilü’s-Sahabe, 204, 205

2. İbn Hişâm, II/161, Buhârî, Menâkıbül-Ensâr, 3

3. Buhârî, Nikâh, 68, Menâkıü’l-Ensâr, 3

4. Enfal 72