Kişisel Gelişim

Nasıl Başardılar? -5

Paylaş:

İdeal sahibi insanların hayatlarını okuyup bugünkü Müslümanların İslam Medeniyeti kur­ma yolunda ne yapmaları gerektiği hakkında ilham kaynağı olmasını temenni ettiğimiz kişisel gelişim sayfamıza İslam âlimlerinin hayatları ile devam ediyoruz…

İLK UÇAN ADAM: HEZARFEN AHMET ÇELEBİ

Hezarfen Ahmet Çelebi (1609 -1640) 17. yüzyılda Osman­lı’da yaşamış olduğu varsayılan Müslü­man Türk bilginidir. Kendisi hakkında tek bilgi Seyahatname’de geçmektedir. Sultan IV. Murat zamanında yaşamıştır. Uçma tasarısı­nı gerçekleştirmesi ve geniş bilgisinden dolayı halk arasında “Hezarfen” olarak anılmıştır. Hezar, Farsça kökenli bir sözcük olup 1000 anlamına gelmektedir. Hezarfen ise “bin fenli (bilimli)” yani “çok şey bilen” anlamına gelir.

Hezarfen Ahmet Çelebi hırslı, çalışkan ve ge­niş bilgili biri olmasıyla dikkatleri üzerine çek­meyi başarmıştır. İlk uçma denemelerinde, Leonardo Da Vinci’nin uçma konusundaki çalış­malarından ilham aldığı söylense de kendinden çok önce bu konuda deneyler yapan 10. yüzyıl Müslüman âlimlerinden olan İsmail Cevheri’den ilham aldığı bilinmektedir. Bu alanda başarısız olan Cevheri’nin vefat sebebi de uçma merakıy­dı. İsmail Cevheri tarafından yapılan ve başarısız olan bu deneyi uzun uzun düşünen Hezarfen Ah­met Çelebi, sonrasında özellikle de hava akımları ve kuşların uçuşunu inceleyerek kendi çalışma­larını onun bıraktığı yerden alıp geliştirmiştir. Becerisi, bilgisi ile günümüze dek nam salmıştır.

Cevheri’nin bulgularını iyice inceleyen ve öğ­renen Çelebi, kuşların uçuşunu inceleyerek tarihi uçuşundan önce hazırladığı kanatlarının daya­nıklılık derecesini ölçmek için Okmeydanı’nda deneyler yapmıştır. 1632 yılında lodoslu bir ha­vada Galata Kulesi’nden kuş kanatlarına benzer bir araç takıp kendini boşluğa bırakmıştır. Halkın hayran ve merak dolu bakışları eşliğinde İstanbul Boğazı’nı geçip 3358 m. ötede Üsküdar’da Doğan­cılar’a iniş yapmayı başarmıştır. Olay Osmanlı Devleti’nde ve Avrupa’da büyük yankı bulmuş ve dönemin padişahı IV. Murat tarafından da beğe­nilmiştir. Ayrıca Murad Han kendisine bir kese altın ihsan etmiştir. Hezarfen Ahmet Çelebi bu başarısıyla “İlk Uçan Adam” unvanına sahip ol­muş ve Türk havacılık tarihinin en kayda değer kişilerinden birisi olarak görülmüştür.

Sonuç olarak diyebiliriz ki: Bir konuda başa­rıya ulaşmak istiyorsanız hedefinize kilitlenme­lisiniz. Zorluk bir yere kadardır eğer pes etmez, devam ederseniz başarı bir ömür olacaktır. Bir işte hedefe kilitlenmek o işte başka insanların göremediği noktaları görmeyi sağlar. Hezarfen, Cevheri’nin göremediklerini gördü ve eksikleri tamamlayarak o gün için hayal, hatta imkânsız olan uçmayı başardı. Çünkü hayallerini korudu. Bugün İslam Medeniyetinin hâkim olması da İs­lam davetçilerinin en büyük ideali ve hayalidir. İslam davetçileri bu ideallerini korumalılar ve bu konuda kesin kararlı olup azimle, gayretle ça­lışmalılar. Ancak bu şekilde Allah’ın yardımının geleceğini ve hedefe varılacağını unutmamalılar.

MODERN KİMYANIN KURUCUSU: CABİR BİN HAYYAN

Doğum tarihi ve yeri net bilinme­yip farklı görüşler olmakla birlikte Cabir’in 8. yüzyı­lın ilk çeyreğinde Tus’ta doğduğunu söylemek mümkündür. Doksan yıldan fazla yaşadığı ve öldüğü zaman yastığının altında bulunan Ki­tabü’r-Raḥme nüshasına düşülmüş bir kayıt­tan 815 yılında Tus’ta öldüğü anlaşılmaktadır. Ebu Musa Cabir bin Hayyan, Batıda daha ziyade “Geber” olarak tanınan, Abbasiler döneminde yaşamış ve İslamiyet’te Fen Bilimlerinin teme­lini atmış olan Farsi çok yönlü bir fen bilgini; simyacı, kimyacı ve eczacı; fizikçi, astronom ve astrolog; tıp ve fizik tedavi uzmanı; mühendis, coğrafyacı, filozof ve sûfidir. Asıl alanı ise Kim­ya’dır.

Cabir’in babası Hayyan’ın aslen Yemen’in Ezd kabilesinden olduğu ve Kûfe’de attarlık (Eczacı) yaptığı bilinmektedir. Evde ilaçların, bitkilerin konuşulması Cabir’de ilme karşı bü­yük merak oluşturmuştur. Çocukluk çağından itibaren babasının yanında onun bilgilerinden faydalanmış ve bitkilerin insanlar üzerindeki iyileştirici etkisini hem teorik hem de pratik olarak öğrenme fırsatı bulmuştu. Bu onun için daha genç yaştayken bir dönüm noktası olmuş­tur ve kendini bu alandaki tüm bilgileri edin­mek için eğitmiştir. Babası yaşamını yitirdikten sonra işlerin başına kendisi geçmiş, o sıralarda Kimya alanında dönemin önemli isimleriyle tanışmıştır. Onlardan Kimyanın temellerini öğrenmiş, bu alanda kaleme alınmış tüm eser­leri incelemiştir. Eğitimi sona erdiğinde daha fazlasını öğrenmek ve araştırmak maksadıyla Bağdat’a gitmiştir. Bağdat’ta manevi olarak Ha­life Harun Reşid’in, maddi olarak ise dönemin önde gelenlerinden Bermeki’nin himayesine girmiştir. Hayatının bu noktasından sonraki her anı araştırmak, öğrenmek ve özellikle Kim­ya alanında doğru bilinen yanlışları aydınlat­makla geçmiştir.

Hayatı boyunca yaptığı çalışmalardan bazı­ları şunlardır:

  • İlk kimya laboratuvarını kurmuştur.
  • Paslanmayı önleyen maddeyi bulmuştur.
  • “Baz” kavramını geliştirerek modern dünya için çığır açmıştır.
  • Yanmayan kâğıt, su geçirmeyen kâğıt ve gece okunabilen mürekkep icat etmiştir.
  • Hassas terazi geliştirmiştir.
  • Maddelerin atomik yapısını gösteren ori­jinal tespitler yapmıştır. Atom hakkında, ancak asırlar sonra anlaşılabilecek şu söz­leri söylemiştir: “Maddenin en küçük parçası olan ‘el-cüz’ü lâ yetecezzâ’da yoğun bir enerji vardır. Yunan bilginlerinin söylediği gibi, bu­nun parçalanamayacağı söylenemez. Atom da parçalanabilir. Parçalanınca da öyle bir güç meydana gelir ki, bir anda Bağdat’ın al­tını üstüne getirebilir. Bu, Allah-u Teâlâ’nın kudret nişanıdır.”
  • Tabiat ilimlerinde “deneysel metod”un öne­mini tam olarak kavramış ve bu metodu bütün çalışmalarında uygulamıştır. Hayyan “Bu kitapta duyduklarımızı, bize söylenenle­ri yahut okuduklarımızı değil ancak tecrübe ettikten sonra gözlediğimiz şeylerin özellik­lerini zikrettik” demiş ve deneysel metodu kendinden sonrakilere miras olarak bırak­mıştır.

 

Bütün Orta Çağ kimyacıları büyük ölçüde Cabir’in tesirinde kalmıştır, Ebu Bekir Er-Ra­zi ve İbn Sina gibi filozof ve bilginler onu üs­tat olarak tanımışlardır; hatta Roger Bacon bile ondan “üstatların üstadı” diye söz etmiş­tir. Kitapları dünya üniversitelerinde okutul­muştur.

Sonuç olarak diyebiliriz ki: 90 yaşında ve­fat ettiği kabul edilen Hayyan, hayatı boyunca birçok alanda tek başına uzmanlaşmıştır. Bu başarı ancak büyük bir merak, sürekli gayret ve çalışkanlıkla elde edilebilir. Özellikle ilmi konularda meraklı olmak insanı çağın ilerisine taşıyabilir. Bilinenin aksine merak insanı me­zara sokmaz, merak insana açılmamış kapıları açma fırsatı verebilir. Ayrıca Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “İki hırslı doymaz bunlardan biri ilim hırslısıdır” buyurmuştur. Merak ve ilmi hırs insanı çalışkanlaştırır ve kimseye nasip olmayan keşifler yapmaya vesile olabilir.