İçinde yer aldığımız ve bizi her yönüyle kuşatan Batı Medeniyetinin teknolojik birtakım faydaları olsa da zararları pek çoktur. Kendi içinde Rönesans ve Reform gibi hamleleri gerçekleştiren Batı’nın estirdiği ve Osmanlının son iki asrından itibaren başlayan değişim, günümüzde de son hızıyla devam etmektedir. Zaman içerisinde kılık-kıyafetimiz, hayata bakışımız, önceliklerimiz ve hassasiyetlerimiz değişti. Dine ait değerlerimize yabancılaştıkça da modernizmin pençesine iyice yuvarlandık. Bu değişim elbette ki birdenbire olmadı. Zamana yayıldığı ve teknoloji ile harmanlanıp sunulduğu için çoğu zaman farkına bile varamadık. Böylelikle her geçen gün İslam toplumu olmaktan daha fazla uzaklaştık. İdeolojilerin kirlettiği dünyada Müslümanlar olarak birçok yönden zarar gördük.
Batı Medeniyetinin zarar verdiği yapıların başında aile gelmektedir. Son yıllarda Türkiye gibi nüfusun büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu ülkelerde bile, her üç evlilikten birinin boşanma ile sonuçlanıyor olması durumun vahametini göz önüne sermektedir.1 Aile, toplumun en küçük yapısı ve temel birimidir. Onun zarar görmesi veya bozulması, bir süre sonra toplumun bozulmasına yol açacaktır. Eğer toplumun gidişatını düzeltmek istiyorsak aileyi hatta aileyi meydana getiren bireyi düzeltmekle işe başlamalıyız. Düzeltmeye bozulmanın olduğu yerden yani dini değerlerden başlamalıyız. Geri kalmışlığın tüm faturasını dine çıkararak bizi evvela dine ve onun değerlerine karşı soğuttular, dünyaya bakışımızı bozdular sonra içinde bulunduğumuz buhranlardan kurtuluşun reçetesi olarak alternatif bir yaşam tarzı sundular. Oysa kendi medeniyetimize bağlı kaldığımız dönemlerde hem dünyada söz sahibiydik hem de toplum olarak daha erdemli ve huzurluyduk. Batılı hayat tarzı/dünya görüşü bizi birçok cepheden kuşatmış, toplum yapımızı bozmuştur. İslami bir nesil inşa etmek istiyorsak önceliği aileye ve neslin oluşumundaki rolüne vermeliyiz. Gerçek medeniyet olan İslam’ın aile yapısına bakışını ele alıp bu konuda eksiklerimizi gidermek, neslimizi doğruluğundan emin olduğumuz değerlerle eğitmek zorundayız.
İSLAM’IN AİLEYE VERDİĞİ ÖNEM
İslam bir medeniyettir (haddizatında tek gerçek medeniyettir). Dolayısıyla medeniyetin içinde bulunması veya temas edilmesi gereken ne kadar şey varsa içermekte, hiçbir alanı başıboş bırakmamaktadır. Bu medeniyetin temelleri (Batı’daki medeniyet tasavvurunun zıddına) dinin kriterlerine göre atılmıştır, her türlü hak/hukuk bu kriterlerle belirlenmiştir. Yani medeniyete asıl rengini veren dindir ve din, bu medeniyetin asli unsurudur. İslam Medeniyetinde beş şey emniyet altına alınır ve topluma bu noktada teminat verilir. Bunlar; din, can, mal, akıl ve nesil emniyetleridir. Her biri kendi içinde farklı alanlar gibi görünse de aslında birbirine bağlı ve bir bütün olarak yaşandığında birbirini destekleyecek emniyetlerdir. Bunlardan birisi olan neslin emniyetini sağlamak için öncelikle temelin sağlam atılması gerekmektedir. Toplumun en küçük yapı taşı/temeli ise ailedir. Bireylerin şahsiyetli olduğu bir toplumda kurulan aile yuvaları da sağlam olacaktır. Temeli sağlam atılmış evlilikler sağlam aileler, sağlam aileler de sıhhatli bir toplum meydana getirir. İslam’ın aileye verdiği önem ve bununla ilgili örneklere bakalım:
Aileyi kurarken eş seçimi çok önemlidir. Hem aile yapısının devamlılığı hem de dünya-ahiret saadeti için hassasiyetle üzerinde durulması gereken bir husustur. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, bir hadisinde: “Kadın dört sebepten biri için alınır: Malı, soyu, güzelliği ve dindarlığı. Sen (diğerlerini geç), dindar olanı seç. (Aksi halde) sıkıntıya düşersin”2 buyurarak çok önemli bir konuya dikkatimizi çekiyor. Soy-sop, mal ve zenginlik, güzellik gibi vasıflar, dini/ahlakı güzel olmadıktan sonra bir kıymeti olmayan şeylerdir. Ancak bugünün insanları daha çok hadiste bahsi geçen diğer vasıfları önemsemekte, bunun adına da mantık evliliği demektedirler. Sonuçta çoğu, zamanla değişime uğrayan bu hasletler mutluluk getirmemekte, uzun vadede aile içi huzursuzluklara ve boşanmalara sebep olmaktadır. Aslında hadis, evlilik için eş seçme üzerinde dursa da insan, hayatı boyunca yapacağı seçimlerde bu hususa dikkat etmelidir. Arkadaş seçimlerinde kendisini hayra sevk edecek, insana yüklediği sorumlulukları hatırlatacak kişileri seçmesi hem dünyası hem de ahireti için çok daha faydalı olacaktır.
Aile yapısı ve bu yapıda yetişecek çocuğa verilecek ilk eğitim de birçok açıdan önemlidir. İslam, her doğan kişinin İslam fıtratı üzere doğduğunu, daha sonra anne-baba ve çevrenin o kişiye tesir ettiğini (bozduğunu/düzelttiğini) söyler. Bu durum bize çocuğa verilecek ilk eğitimin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Çocuk her ne kadar fıtraten tertemiz olsa da içinde bulunduğu aileden ve çevreden etkilenecektir. Onları taklit edecek, nasıl yaşıyorlarsa onlar gibi yaşamaya çalışacaktır. Dolayısıyla çocuk eğitiminde anne ve babanın iyi rol model olmaları çok önemlidir. Yapmasını istediğimiz şeyi çocuğumuza iyi örnek olarak göstermek, söylemekten çok daha tesirlidir. Çocuğun eğitimi sanıldığı gibi doğduktan hemen sonra değil, daha doğmadan başlamaktadır. Anne-babanın (özellikle annenin) helal lokmayla beslenip-beslenmemesi, bulundukları ortam, hatta izledikleri/okudukları şeyler anne karnındaki bebeği etkilemektedir. Bu duruma tesir eden en önemli faktör elbette genetik yatkınlıktır. “Anne ve babadan gelen genler çocuğun karakterinde ve eğitilmesinde önemli birer rol oynar. Bunun için İslam, eğitimi anne ve babadan başlatır. İslam tohumluktan çıkıp fide haline gelmeden önce tarla ve tohum mesabesinde olan anne ve babaya yöneliyor. Eğitim doğumdan sonra başlamıyor, tohum döneminden itibaren başlıyor…” Eğitimde psikolojik terbiyenin rolü ile ilgili bir makaleden3 alıntıladığımız kısım, anne babanın çocuğa tesirinde genetik ve çevre faktörünün ne kadar önemli olduğunu açıklıyor.
İslam, aileye dair emir ve yasaklarıyla aile içinde bütünlüğü sağlamakta, aile ve akraba bağlarını kuvvetlendirmektedir. “Ey iman edenler! Kendinizi ve ehlinizi (ailenizi) yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…”4 ayetiyle özellikle aile reisine mesuliyet yüklemektedir. Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem de: “Hepiniz çobansınız. Hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Âmir memurlarının çobanıdır. Erkek ailesinin çobanıdır. Kadın da evinin ve çocuğunun çobanıdır. Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve hepiniz idare ettiklerinizden sorumlusunuz”5 diyerek hem Kur’an’ın emrini pekiştirmiş hem de sorumluluğun boyutunu ortaya koymuştur. Demek ki sorumlulukta herkesin üzerine düşen görevler vardır ve hiç kimse kendi mesuliyetini başkasının üzerine atıp da kurtulamaz. Herkes elinin altında bulunanların gidişatından sorumludur, bu sadece ailenin de sorumluluğu değildir. Bu ayete dayanarak konunun sadece evli ve çocuklu aile reisini ilgilendirdiği sanılmasın. Her birey kendisine emanet olarak sunulan her şeyden mesul olduğunun idrakinde olmalıdır.
Kur’an, Lokman Aleyhisselam kıssasıyla bir babanın evladına yapması gereken en önemli nasihatleri bize örnek olarak sunmaktadır.6 Baba, evladını yetiştirirken öncelikle ona sağlam bir itikat kazandırmalı, sonra onu Rabbine yaklaştıracak en önemli hususları bildirmelidir. Lokman Aleyhisselam’ın en başta evladını şirkten sakındırması, sonra namazı kılmasını ve hayırlı işler yapmasını tavsiye etmesi ve en sonunda da “bunlar azmedilmeye değer işlerdendir” diyerek hayatı anlamlı kılacak işlere yöneltmesi, çocuk eğitiminde altın değerinde tavsiyelerdir. Demek ki çocuğa öncelikle Rabbini tanıtmalıyız. Allah Azze ve Celle’nin sıfatlarını öğretmeli, O’nu sevdirmeliyiz, sonra dünyaya gönderiliş gayesini anlayacağı şekilde açıklamalıyız. Onu Allah’a yaklaştıracak salih ameller işlemesi hususunda da teşvik etmeliyiz hatta bizzat uygulamalı olarak göstermeliyiz.
Çocuklar ebeveynler için en kıymetli varlıklardır. Onların geleceğini düşünmek için ellerinden geleni yapmaları da gayet doğaldır. Ancak gelecek denildiğinde akla ne kadarlık bir zaman dilimi gelmektedir? Eğer sadece dünya hayatına dair gelecek planları kastediliyorsa bu çok büyük bir yanılgı olur ve çoğu zaman telafisi de zordur. Belki dünyası mamur olur ama ahirete yatırım yapmadıysa ebedi hayatı hüsran olacaktır. Her çocuk anne-baba için elbette çok kıymetlidir. Kur’an, İmran’ın karısı Hanne ve kızı Meryem kıssasında fedakâr bir anneden bahseder. O kadar fedakâr ki yıllarca çocuğu olmadığı için hasret kaldığı evladına kavuşmak üzereyken onu mabede adamayı (Allah yoluna vakfetme) göze alabilmiştir. Adağın Allah katında ne kadar kıymetli olduğunu Zekeriyya Aleyhisselam’ın ona kefil/bakıcı kılınışından anlayabilmek mümkündür. Adayan fedakâr, adanan kıymetli, kefili de bir peygamber olunca ortaya çıkan ürün de İsa Aleyhisselam gibi ulu’l-azm bir peygamber olmaktadır. İnsanoğlu peygamberlerin örnekliğini kabule yanaşmakta zorlanıyor çünkü onlar yaratılış olarak güçlüler ve Allah onları seçmiş, günahlardan onları muhafaza etmiştir. Belki de bu sebeple Allah Azze ve Celle, kitabında insanlara peygamber olmayan ama tarih boyunca insanlara çok güzel örneklik teşkil edenlerden de bahsetmektedir. Ta ki insanlar için hiçbir mazeret kalmasın.
İslam tarihi boyunca bu kıssayı örnek alan anneler çok şükür ki olmuştur. Küçük yaşlarda babasını kaybeden ve annelerinin himayesinde ilme teşvik edilen nice büyük âlimlerimiz (İmam Şâfii, İmam Ahmed gibi) vardır. Onların anneleri de birer Hanne olmuşlar ve evlatlarını nice sıkıntılara katlanarak Allah yolunda ilme adamışlardır. İlmi mirasın sahih bir şekilde gelecek nesillere intikal etmesinde kilit rol oynamışlardır. Böylelikle hem evlatlarının hem de ümmetin geleceğinin kurtulmasına (biiznillah) vesile olmuşlardır.
Arzu edilen neslin ortaya çıkması için sadece ailenin verdiği eğitim yetmez, toplumun da düzelmesi lazımdır. Toplumda haramlar her geçen gün yaygınlaşıyorsa, kadın-erkek ilişkileri bozuluyorsa, medya vs. gibi yayınlarla sürekli nesil bombardıman altında tutuluyorsa, sağlam eğitim almış çocuğun bile bozulma ihtimali yüksektir. Dolayısıyla herkes iyi birer aile olmaya çalışmanın yanında toplumun da ıslah olmasına çalışmalı, toplum olarak layık olursak ancak o zaman Allah’ın nimetine (İslam Medeniyeti) ulaşacağımızı bilmeliyiz. Bu hususta fiili dua yerine geçen eğitim ve ıslah çalışmaları yapmalıyız bir de kavli dua üzerinde de sıklıkla durmalıyız. Yazımızı bu dualardan birisi ile bitirelim: “Ve onlar ki: ‘Ey Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl' derler.”7
- https://tr.euronews.com/2023/02/24/2022-evlilik-istatistikleri-evlenen-ve-bosanan-ciftlerin-sayisi-artti
- Buhârî, Nikâh 15, Müslim, Radâ 53
- https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/101155 (Makale, Eğitimde Psikolojik Terbiyenin Rolü ve İslam’da Eğitim, Osman Sezgin)
- Tahrîm, 6
- Buhârî, Vesâyâ 9, Nikâh 81, 90; Müslim, İmâre 20; Ebû Dâvûd, İmâre 1, 13; Tirmizî, Cihâd 27
- Lokman suresi, 13-19. ayetler
- Furkan, 74