Siyer

Peygamberimiz’in Davet Mektupları

Paylaş:

 

Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem Hudeybiye Anlaşması’ndan sonra hazır sulh ortamı bulmuşken tebliğ vazifesini daha geniş coğrafyalara ulaştırmak için ashabının ellerine davet mektuplarını tutuşturuyordu. Çünkü O; bir dava adamıydı, tüm insanlıktan sorumlu, bir anını bile ziyan edecek vakti olmayan bir “davetçiydi.” İnsanlarla Rablerinin arasına giren tüm engelleri bertaraf edip herkesi Allah’a kul olma kıvamına getirmek isteyen bir Muvahhiddi.

Peygamberimiz’in bu vazife şuuruyla gönderdiği mektuplar dizisinin ilkini siz­lere sunuyoruz. İyi okumalar…

“Allah’ın kulu ve Rasulü Muhammed’den, Romalıların büyüğü Herakliyus’a!

Hidayete tabi olanlara selam olsun! Ben seni İslam’a davet ediyorum. İslam’a gir ki, selamete eresin ve Allah da sana ecrini iki kat versin! Eğer kabul etmezsen, (teb’an olan) halkının günahı senin boynunadır.

“De ki: ‘Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze (Kelime-i Tevhid’e) geliniz. Allah’tan başkasına tapmayalım; O’na hiçbir şeyi ortak koşmaya­lım ve Allah’ı bırakıp kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın!’ Eğer yüz çevirirlerse, işte o zaman; ‘Şahit olun ki, biz Müslümanlardanız!’ deyiniz!”1

Herakliyus, tercümana dedi ki: Ona söyle: O’nun nesebini sordum, içinizde so­yunun pek yüce olduğunu söyledin. Peygamberler de zaten böyle, kavimlerinin soy­luları içinden gönderilir.

‘İçinizden, O’ndan evvel bu iddiada bulunmuş başka kimse var mıydı?’ diye sor­dum. ‘Hayır’ dedin. O’ndan önce bu iddiada bulunmuş bir başka kimse olsaydı, ‘onu örnek alıyor’ derdim.

‘Âbâ ve ecdadı içerisinde hiç melik olan var mıydı?’ diye sordum. ‘Hayır’ dedin. Eğer ecdadından melik olan biri olsaydı, ‘babasının mülkünü geri almaya çalışıyor’ derdim.

‘Bu iddiada bulunmadan önce, hiç O’nun yalan söylediğini gördünüz mü?’ diye sordum. ‘Hayır’ dedin. Ben bilirim ki, insanlara karşı yalan söylemeyen bir kimse, Allah hakkında da yalan söylemez!

‘O’na tabi olanlar, halkın ileri gelenleri mi, yoksa alt tabakası mıdır?’ diye sor­dum. Alt tabakası olduğunu söyledin. Zaten başlangıçta peygamberlere tabi olanlar da bu tip kimselerdir.

‘O’na tabi olanlar, artıyorlar mı, eksiliyorlar mı?’ diye sordum. ‘Artıyorlar’ de­din. Hak dinlerin bir hususiyeti de tabilerinin artmasıdır.

‘İçlerinde O’nun dinine girdikten sonra beğenmezlik edip de dininden dönen var mı?’ diye sordum. ‘Hayır’ dedin. İman sayesinde meydana gelen inşirah da kalbe girip kökleşince böyle olur.

‘Hiç sözünde durmadığı oldu mu?’ diye sordum. ‘Hayır’ dedin. Peygamberler de böyledir, sözlerinden dönmezler.

‘O’nunla hiç savaştınız mı?’ diye sordum. ‘Savaştığınızı ve bazen O’nun sizi yendiğini, bazen de sizin O’nu mağlup ettiğinizi’ söyledin. Zaten peygamberler de böyledir: İptilalara uğratılırlar, sonunda güzel akıbet onların olur.

‘Size ne emrediyor’ diye sordum. ‘Yalnız Allah’a ibadet edip O’na hiçbir şeyi or­tak koşmamayı emrettiğini, putlara tapmaktan nehyettiğini, keza namazı, doğru­luğu, iffet ve namusu emrettiğini’ söyledin.

Eğer bu dediklerin doğru ise O zat, çok yakın bir zamanda şu ayaklarımın bastığı yerlere bile hâkim olacaktır. Zaten ben bu Peygamber’in zuhur edeceğini bilirdim, fakat sizden olacağını tahmin etmezdim. O’nun huzuruna varabileceğimi bilsem, kendisiyle görüşebilmek için her türlü zahmete katlanırdım. Yanında olsaydım, ayaklarını yıkardım.

Herakliyus, cemaatinin ileri gelenlerini huzuruna davet etti. Kendine ait saray­ların birinde toplandılar. Onlara: “Ey Rum Cemaati! Ebedi olarak kurtuluşunuza ve şu saltanatınızın bekasına ne dersiniz?” dedi. (İslam’a girmelerini teklif etti.) Bu­nun üzerine, hep birden vahşi eşekler gibi ürküp kapılara koştular. Ancak bütün kapıların kapatılmış olduğunu gördüler. Herakliyus, çevresindeki devlet erkânının İslam’a girmeye yanaşmadığını anlayınca onları geri çağırdı ve söylediği sözlerin hakikatini değiştirerek: “Ben, Hristiyanlıktaki sebat ve kararlılığınızı görmek için sizi imtihan ettim. Sizde gördüğüm bu hal hoşuma gitti!” dedi. Bunun üzerine, dev­let erkânı ona secde ettiler ve ondan memnun oldular.2

Efendimiz’in mektubu onlara ulaştı­ğı halde, kalıcı makamları bırakıp geçici makamları tercih ettiler, kalıcı refahı bı­rakıp geçici refahı tercih ettiler. Bugün de İslam davetçilerinin karşısına böyle kişiler çıkacaktır. Fakat nasıl ki Efen­dimiz yoluna kaldığı yerden devam ettiyse bugünün davetçileri de aynı şekilde yılmadan, yorulmadan yo­luna devam etmeli, geçici dünyayı ebedi hayata tercih edenlerin karşısında müca­deleden vazgeçmemelidir!

1.        Al-i İmran, 64

2.        Buhari; Müslim