Kişisel Gelişim

Siyer-İ Nebi’den İnsanlarla İletişim Sanatı -1

Paylaş:

 

Rabbimiz asırlar önce insanlığın içinde sürüklendiği buhrana vahiy ile müdahale etmiş verdiği kurtuluş reçetesini Rasulü’ne adeta giydirerek bize canlı bir örnek sunmuştur. Ahzab Suresi 21. ayette: “Andolsun, sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için Allah'ın Rasulü’nde güzel bir örnek vardır” buyurarak Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hayatının her alanında örnek alacağımız noktalar olduğunu bizlere bildirmiştir. Bu yazıda davetçilik vasfının bir gereği olarak Allah Rasulü’nün insanlarla iletişimini inceleyeceğiz. Bugün üzerine milyonlarca kitap yazılan kişisel gelişim alanının gözde konuları olan diksiyon, insanları etkileme ve etkili iletişim konularını Efendimiz üzerinden ele alacağız. Meselenin karışmaması ve siz okurlarımızın zihninde daha somut yer edebilmesi için maddeler halinde ilerleyeceğiz:

  1. İnsanlara Karşı Daima Hoşgörülü ve Sabırlı Olması

Rabbimiz: “Allah'ın rahmetinden dolayı, sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalpli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi”[1] buyurarak Peygamberi üzerinden ümmete bir mesaj iletmiştir. Hayatın her alanında iletişim kurduğumuz çeşitli ahlaklarda insanlar mevcuttur. Ancak davet vasfından önce bir Müslüman’a düşen evvela hoşgörü ve sabırdır. Efendimiz yakasına yapışıp mal isteyen bedeviye sakince istediğini vermiştir.[2] Hayasızlığıyla ün salan bir kadın yediği yemekten istemesi üzerine yemeğinden vermiş, bununla yetinmeyip ağzındaki lokmayı isteyince nazikçe lokmasını kadına uzatmıştır.[3] Bu nezaket ve letafet karşısında bedevi, İslam’a girmiş hayasızlığı ile ün salan kadın takvalı birine dönüşerek güzellik ile anılmaya başlamıştır. Efendimiz’in ahlakından etkilenip İslam’a ısınan olduğu gibi bizim ahlakımız neticesinde mensup olduğumuz dine karşı da bazı tutumların gelişmesi kaçınılmazdır. Müslüman kendisi başta olmak üzere değerleri için hoşgörü ve nezaketi her zaman bünyesinde barındırmalıdır.

  1. Mesajın Kaynağı Olarak Efendimiz’in Kendini Tanıtması

Kendini tanıma ve tanıtma, başarılı bir iletişim için oldukça önemli bir noktadır. Zira kendini tanıyan kimse gerçek duygu ve düşüncelerinin farkında olur. Elini sıktığı bir kişinin yüzüne gülümsediğinde sempatiden mi yoksa durumu geçiştirip idare etmek için mi gülümsediğini bilir, duygularının farkında olur. Ayrıca insanları nasıl etkilediğini ve onlar tarafından nasıl etkilendiğini idrak eder. Kişinin kendini tanımasına yönelik duygular, başarılı bir iletişim için önemli etkendir. Efendimiz çeşitli hadislerde kendini şöyle tanımlamıştır: “Ben baskıcı değilim. Ben abbar değilim. Ben zorba değilim. Kral ve imparator da değilim. Ben güzel ahlakı tamamlamaya geldim. Ben Allah’ın kulu ve elçisiyim. Beni övgüde aşırı gidip de Hz. İsa’ya söylenen sözü söylemeyin.”[4] Yine başka bir hadiste: “Ben sadece bir kulum. Kulun yediği gibi yer, kulun içtiği gibi içerim”[5] buyurmuştur. Kişi kendini tanımladığı şekilde itibar görür. Bu minvalde Müslüman güzel değerlere sahip olmalı ve kendi o değerler ile tanımlamalı, tanıtmalıdır.

  1. Bireyin Özelliklerini Dikkate Alması

İnsanlar arasında birçok bireysel ayrılıkların bulunması psikolojik araştırmaların ortaya çıkardığı en önemli gerçeklerden birisidir. İnsanlar kültürel çevrelerinin gelenek ve değer yargılarının ve kendilerine uygulanan eğitim yöntemlerinin etkisiyle, kendilerine özgü bir kişilik geliştirirler. Bireysel farklılıklar üzerinde duygusal ve sosyal ilişkilerin de rolü vardır. Bu sebeple, insanların zekâ, akıl ve kültürel düzeyleri, dikkatleri, anlayışları, eğilimleri, insanlara bakış açıları sağlıklı bir iletişim için göz önünde bulundurulması gereken önemli unsurlardandır. İletişimde bireysel ayrılıklara dikkat çeken Efendimiz, insanlarla anlayabilecekleri kadar seviyelerine göre konuşmuştur. Örneğin eşinin doğurduğu siyah çocuğun kendisinden olmadığı iddiasıyla reddetmek isteyen bir bedevî ile aralarında şöyle bir diyalog geçmiştir: Bedevi: “Benim eşim siyah bir çocuk doğurdu. Ben bu çocuğu reddetmek istiyorum” deyince Efendimiz: “Senin develerin var mı?” diye sormuş, bedevi: “Evet” demiştir. Bunun üzerine Efendimiz: “O develerin renkleri nasıldır?” diye sormuş, bedevi: “Kırmızıdır” demiştir. Efendimiz: “Bunların içinde beyazı siyaha çalan boz deve var mı?” diye sorunca bedevi: “Evet, onların içinde boz renkli develer elbette vardır” demiştir. Bunu üzerine Efendimiz: “Öyleyse bu boz renklerin nereden geldiğini düşünüyorsun?” diye sorunca bedevi: “Ya Rasulallah bu soyunun damarıdır, ona çekmiştir” demiştir. Efendimiz ise: “Belki bu oğlan da eski bir soy köküne çekmiştir (yani ona benzemiştir)” demiştir. Bu yaklaşımıyla Hz. Peygamber bedevînin çocuğunu reddetmesine izin vermemiştir.[6] Efendimiz burada, peygamberlik otoritesine dayanarak, “hayır, ben Allah’ın Elçisi olarak söylüyorum, bu senin çocuğundur” dememiş bedevinin anlayacağı dilden, yaşadığı hayattan bir benzetme ile seviyesini dikkate alarak konuşmuş, muhatabın tecrübesinden de faydalanarak ikna edici üslupla, âdeta sonucu bedevîye söylettiren bir yöntemle problemi çözmüştür. Başka bir örnekte kendisinden tavsiye isteyen adama “kızma” buyurmuştur. Tekrar tekrar sorması üzerine yine “kızma” buyurarak[7] aslında adamda öfke hasletinin olduğuna dikkat çekmiştir. İletişimdeki temel unsurlardan biri bireysel farklılıkları dikkate alarak konuşmak, insanları incitmemektir. Efendimiz’in hayatında buna onlarca misal vardır. Ancak biz yer verdiklerimizin meselenin anlaşılmasında yeterli olacağı kanaatindeyiz.

  1. Her Fırsatta İnsanlarla İletişim Kurmaya Çalışması

Efendimiz çevresiyle canlı bir iletişim içinde olmuş, yanına gelene iyi davranmış, gelmeyenleri de ziyaret ederek mesajını ulaştırma yolunu izlemiştir. O, hiçbir zaman insanların kendini dinleme ve kabul etme mecburiyeti içinde oldukları şeklinde bir tavra girmemiş, başta davetini kabul etmeyenler olmak üzere, herkesi ve her kesimi dolaşarak görevini ifa etmeye çalışmıştır. Onun panayırları dolaşması ve Taif’e gidişi de bu amaçla olmuştur. Ayrıca, misafirperverlik ve misafire ikramda bulunma, gelmeyene gitme, ilişkiyi kesmeme, hasta ziyaretinde bulunma, cenazelere katılma onun günlük işleri ve tavsiyeleri arasındadır. Müslüman; evinden çıkmayan, misafiri sevmeyen, arkadaş ve çevresinin özel günlerini ya da taziye- hastalık gibi acılı imtihan günlerini önemsemeyen bir kişiliğe sahip olamaz. Bu İslam’ın buyruğuna ve Allah Rasulü’nün sünnetine ters bir durumdur. Yapı itibarıyla asosyal ve soğuk olduğunu savunmak ise ne yazık ki kaçış yolu değildir. Zira Efendimiz: “Mü’min sıcak kanlıdır, kendisiyle de kolay kaynaşılır. İnsanlarla kaynaşmayan kendisiyle kaynaşılamayan bir kimsede hayır yoktur”[8] buyurarak bizleri sosyal ve sıcak kanlı olmaya teşvik etmiştir.

Konunun uzun olması sebebiyle bu sayıda bu kadarını aktarmakla yetiniyoruz. Gelecek sayıda devam etmek ümidiyle Allah’a emanet olun.

 

[1] Al-i İmran, 159

[2] Buhari, Humüs 19, Libas 18, Edeb 68; Müslim, Zekât 128

[3] Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:325; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:657; el-Heysemî, Mecmeu'z-Zevâid, 8:312

[4] Ahmed b. Hanbel, Müsned IV, 395

[5] Feyzu'l-Kadir, 2/571; Mecmeu'z-Zeva'id, Heysemi, 9/19

[6] Buharî, 96/İtisam, 12 (VIII, 150)

[7] Tirmizi, Birr

[8] Ahmed b. Hanbel