Kapak

Tarih Boyunca Bütün Kitaplarda Müjdelenen Peygamber…

Paylaş:

Tarih, insanlığın çıkmaz sokaklarda yolunu şaşırdığı, bir girdabın içerisinde çırpındığı ve karanlıklar içerisinde kaldığı belirli dönemlere şahitlik etmiştir. Fakat “hangi akşam ki ahiri fecre bağlanmasın” kaidesince hiçbir karanlık dönem bâki kalmamış, önemli hadiselerin vukû bulmasıyla nihayete ermiştir. Tarih incelendiğinde görülecektir ki insanlığın gidişatını değiştirecek önemli olaylar genelde peygamberlerin doğuşu ya da oluşturdukları hareketlilik nedeniyledir. Diyebiliriz ki tarih, peygamberlerin ve onların vârislerinin mücadelelerinin üzerinde şekillenmiştir. Çünkü peygamberler, insanlığa yol göstermek için özel seçilmiş insanlardır. Bu nedenle onlar “tarihin meydana getirdiği değil, tarihi meydana getiren”1 insanlar olmuşlardır.

İnsanlığın karanlığın en koyusunu yaşadığı dönemlerden biri de Peygamberimiz (s.a.v.)’in gönderilmesinden önceki “cahiliye” dönemidir. O dönemde insanlar, Allah’a olan inançlarının şirkten ibaret olmasıyla Allah’tan, Peygamberlerin öğretilerinden sadece şekilsel üç –beş tören kalmasıyla dinden ve Peygamberden, ahlâksızlığın envaî çeşidini yapmakla ahlâktan, Allah’a nasıl ibadet edileceğini bilemeyip puta, yıldıza, güneşe ve ateşe tapmakla ibadetten ve acımasız Roma hukukunun, ahlâksız İran kanunlarının elinde kalmakla ahkâmdan cahildiler. İnsanlığın her açıdan tam bir cehalet içerisinde olduğu böyle bir dönemde, herkes bir kurtarıcı bekliyordu. Babasının, elinden tutup çöle götürerek diri diri gömmek için kuyusunu kazdığı kız çocuğu, dönmeyeceğini bile bile yavrusunu çaresizce babasıyla gönderen annesi, bir kenara itilen yetimler, hor ve aşağı görülen köleler, acımasız kanunlarla hakkı çiğnenen mazlumlar kısacası zayıf durumda olan herkes ve insanlığını yitirmemiş güçlüler bir kurtarıcı bekliyordu. Ezilen insanlık onurunu, yitirilen merhameti, şeref ve haysiyeti, asalet ve izzeti insanlığa kazandıracak bir kurtarıcıydı beklenen. Hatta gönderilen elçiyi kabul etmemekte ısrar eden Yahudiler ve bir kısım Hıristiyanlar da gelmeden önce onu bekliyorlardı. Çünkü bu kurtarıcı, daha doğmadan asırlar evvelinde müjdelenmişti. İnsanlık, asırlar boyunca ondan övgüyle bahsetmiş, vasıflarını zikretmiş ve hasretle yollarını gözlemişti.

Bozulmuş ve saptırılmış bile olsa temeli dine dayanan bütün eski kitap ve sahife kalıntılarında Peygamberimiz (s.a.v) ‘in müjdelendiğini görüyoruz. Dünyanın en eski dinlerinden görülen Hindu dininin mukaddes metinlerinde, Peygamberimiz hakkında şu ifadeler yer almaktadır: “Arkadaşlarıyla birlikte bir mellecha ( yabancı dil konuşan veya yabancı bir ülkenin mensubu olan) ruhî terbiyeci gelecek ve ismi Muhammed olacaktır… Ona der ey sen! Beşeriyetin iftiharı, Arap ülkesinin sakini, şeytanı öldürmek için büyük güç topladın.”2 Bu ifadelerde Efendimiz (s.a.v) ‘in ismi açıkça zikredilmiş ve “beşeriyetin iftiharı” denilerek “fahr-i âlem” sıfatına dikkat çekilmiştir.

Hindu dininden sonra dünyanın en eski dini olarak görülen İran dininin mukaddes gördükleri kaynaklarında ise şu ifadeler yer alıyordu; “İranlıların ahlâk seviyesi düştüğünde Arabistan’da bir nur doğacaktır. Takipçileri onun tahtını, dinini ve her şeyini yükseltecektir…”

Budizm’in elinde yer alan eski yazma eserlerden birinde de Peygamberimizin geleceğinden bahsedilerek “âlemlere rahmet” vasfıyla müjdelenmiştir. “Buda şöyle dedi: Ben dünyaya gelen ilk Buda (yol gösterici) değilim ve son da olmayacağım. Belli bir zamanda dünyaya başka biri gelecektir. O da kutsî, aydınlanmış ve idarede fevkalâde biridir. O benim size öğretmiş olduğum aynı ebedî gerçekleri öğretecektir… Ananda sordu: O nasıl bilinecek? Buda cevapladı: O maitreya ( rahmet) olarak bilinecek.”3

Görüldüğü üzere Peygamberimizin müjdelenmesi, insanlık tarihi kadar eskidir. Birçok peygamber müjdelemiş, bazıları ise onun gönderilmesi için dua etmiştir. Hz İbrahim, oğlu İsmail’le Kâbe’yi inşa ederken: “Ey Rabbimiz! Onlara içlerinden, Senin ayetlerini kendilerine okuyacak, onlara kitabı ve hikmeti öğretecek ve onları (şirkten ve kötülükten) arındıracak bir Peygamber gönder…”4 diye dua ederken aynı zamanda gelecek olan o Peygamberi vasıflarıyla müjdelemiş de oluyordu. Çünkü böyle mukaddes bir beldede hem de peygamberlerin duasının geri çevrilmeyeceği bellidir ve bu beldeden çıkan Peygamber ise Hz. Muhammed (s.a.v)’dir.

Bu Peygamberden elbette Tevrat ve İncil’de de bahsediliyor ve geleceği müjdeleniyordu. Rabbimiz Kur’an‘da: “Onlar nezdlerindeki Tevrat ve İncil’de ismini ve sıfatını yazılı buldukları o ümmî olan nebi ve Rasule uyarlar” 5 diyerek bunu bildirmiştir. Şüphesiz kitaplarında ne yazdığını en iyi bilen Allah’tır. Çünkü kitaplarında geleceği müjdelenen peygamberin vasıflarının Peygamberimiz’de mevcut olduğunu gören Yahudi ve Hristiyanlar daha sonra bu vasıflardan bazılarını silmişlerdir. Hâlbuki Abdullah b. Selam ve Kâ’bu’l Ahbar gibi Yahudi âlimlerinden bazıları bu ayetler nedeniyle iman etmiş ve bu ayetleri göstermişlerdir. Ayetin bir parçası şudur ki: Musa (a.s.)’ya hitaptan sonra, gelecek peygambere hitaben şöyle diyor: “Ey Peygamber! Muhakkak ki biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir sakındırıcı ve ümmiler için bir dayanak olarak gönderdik. Sen benim kulumsun ve sana mütevekkil ismini verdim. Sen ne katı kalpli, ne huysuz ve ne de sokaklarda böbürlenerek yürüyen biri değilsin. Sen kötülüğe kötülükle de karşılık vermezsin. Sen affeden ve bağışlayan bir peygambersin. Eğriliğe girmiş olan halk onunla yolunu doğrultuncaya ve ‘Le ilehe illallah’ deyinceye kadar Allah o peygamberin ruhunu almaz.”6 Tevratta geçen bu ayetleri okuyan Yahudi âlimi Zeyd b. Sa’ne bu vasıfların bir kısmını Peygamberimiz’de görünce bütün vasıflara sahip olup olmadığını merak etti. Bir gün Efendimiz (s.a.v.)’in bir kabileye vermek üzere borç para aradığını gördü ve karşılığı ilerde hurma olarak verilmesi şartıyla borç verdi. Kendisi anlatıyor: “Henüz alacağımın günü gelmeden iki ila üç gün önce Peygamber cenaze namazı kılmak üzere çıktı. Başta Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman olmak üzere yanında bir cemaat bulunuyordu. Cenaze namazını kıldı ve oturmak için duvara yaklaştı. Hemen yakası ve abasını tutup hiddetle yüzüne bakarak: ‘Ey Muhammed! Benim sende olan hakkımı vermeyecek misin?’ dedim. Cemaate dönerek: ‘Ey cemaat! Sizin de bildiğiniz gibi Abdulmuttalipoğulları her zaman borçlarını vaktinde ödemeyip uzatan kimselerdir…’diye konuştum. Tam bu sırada gözleri âdeta yuvarlağından fırlayacakmış gibi Hz. Ömer’i gördüm. Sert bir ifadeyle bana: ‘Ey Allah’ın düşmanı! Şu anda işittiğim sözleri Rasulullah’a mı isnad ediyorsun? Şayet bir şey için endişem olmamış olsaydı kılıcımla başını uçururdum.’ dedi. Allah Rasulü ise bana sakin sakin bakıyordu. Daha sonra şöyle buyurdu; ‘Bu kimsenin borcunu zamanında ödemem için bana gerekeni söylemen, ona da uygun bir ifade ile borcunu istemesi için tavsiyede bulunman gerekirdi. Ya Ömer! onu götür ve alacak olan hakkını öde, kendisini korkuttuğun için de fazladan yirmi sa’ hurma ver.’ Borcunu almak için Hz. Ömer’le giden Zeyd b. Sane şunları ifade ederek Müslüman oldu. ‘Ben Hz. Muhammed’e baktığımda onun Peygamber olduğunu gösteren bütün alametleri gördüm. Fakat göremediğim sadece iki alâmet kalmıştı. Bunlardan ilki hilm (yumuşaklık), diğeri ise hakkına tecavüz edildiğinde bu hilm halinin gittikçe artmasıdır. Ey Ömer, ben Allah’ı Rab, İslam’ı din ve Muhammed (s.a.v)’i peygamber olarak seçtim.” Bu olaydan anlaşılıyor ki henüz tam tahrif edilmemiş olan Tevrat’ta, Peygamberimiz’in vasıflarından ayrıntılı olarak bahsediliyordu.7     

Her ne kadar Yahudi ve Hristiyanlar Tevrat ve İncil’de geçen vasıfların Peygamberimiz’de görülmeye başlamasıyla bazı vasıfları silseler de yine de tamamıyla kaldıramamışlardır. Bu nedenle şu an mevcut olan Tevrat ve İncil’de dahi Peygamberimizin sıfatlarını görmek mümkündür.

Şu an Yahudilerin okuduğu Tevrat’ta Peygamberimiz (s.a.v) “emin elçi” ,“güç ve kudret sahibi” ve “şeriat sahibi” gibi manalara gelen “şilo” kelimesiyle ifade edilerek gelişi müjdelenmiştir. “Şilo gelinceye kadar saltanat asası Yahuda’dan, hükümdarlık asası da ayaklarının arasından gitmeyecek ve milletlerin itaati ona olacak…”4 denilerek güç ve kudretin İsrailoğullarında “şilo” denilen Peygamber çıkıncaya kadar kalacağı bu Peygamber çıkınca güç ve kudretin onlardan alınıp bu Peygamberin milletine verileceği bildirilmiştir.8 Bunun hangi peygamberde gerçekleştiği ise gayet açıktır. Ayrıca Tevrat’ta bu Peygamber’in “Paran” yani “Hicaz Çölü’nde” 9 çıkacağı bildirilerek yaşayacağı yeri, “sizin adam yerine koymadığınız milletleri güçlü kuvvetli yapacağım”10 denilerek milleti, “…çünkü mühürlenmiş ve okuma bilmeyen bir adama ‘rica ederiz bunu oku’ derler, o da der ki; “ben okuma bilmem…”11 ifadesiyle vahyin verilişi, “Mûsâ dedi ki: ’Ey Rabbim, ben Tevrat’ta, insanlara iyiliği emredip onları kötülükten sakındırmak için çıkarılmış, Allah’a iman eden hayırlı bir ümmetin vasıflarını gördüm. Onu benim ümmetim yap.’ Allah buyurdu ki: ‘O, Muhammed (Münhemanna) ümmetidir”12 denilerek ümmeti açıklanmıştır. Bütün bu delillerden sonra Kur’an haykırıyor:

“De ki: Eğer sözünüzde doğru iseniz, getirin Tevrat’ı da okuyun.”13

İncil’de ise Hz.İsa; “Artık ben sizinle çok şey konuşmayacağım. Çünkü bu âlemin reisi geliyor…”14, Hz. Yahya ise: “Ben sizi tevbe için su ile vaftiz ediyorum. Fakat benden sonra gelen benden daha kudretlidir. Onun çarıklarını bile taşımaya ben lâyık değilim. O sizi Ruhu’l Kuds ve ateş ile vaftiz edecektir…”15 diyerek Peygamberimiz’e işaret etmiştir. Çünkü bu âlemin reisi olacak nitelikteki Peygamber, Peygamberimizdir, Yahya(a.s.)’dan sonra gelen ve ateş yani cihad ile insanlığı temizleyen de yine ondan başkası değildir. Ve zaten Yahya (a.s)’dan sonra Peygamberimiz’den başka Peygamber gelmemiştir.

Tevrat ve İncil’de peygamberimiz (s.a.v.)’i müjdeleyen ifadeler bununla sınırlı değildir. Bu konuda en detaylı incelemeyi Suriyeli âlim Hüseyin-i Cisrî (H.1261-1327) yapmıştır. Bu âlim kitabı mukaddesten Efendimiz (s.a.v.) ile alâkalı 114 işaret çıkarmış ve bunu Türkçeye de çevrilen Risale-i Hamidiyesinde neşretmiştir.

Bütün bunlardan anlaşılıyor ki en eski kitap ve peygamberlerden bu yana bütün insanlık o şanlı Peygamber’i vasıflarıyla ve hatta ismiyle biliyordu. İbnu Heyaban, kendi toprağını terk edip o peygamberin çıkacağı topraklara giderek daha peygamber çıkmadan onun yolunda hicret ediyor, Rahip Bahira her gün onun yolunu gözlüyor, her geçen kafilede onu araştırıyor; Tübba meliki o çıkmadan ona iman ettiğini ilan ederek ölüyor ve daha niceleri onu hasretle, muhabbetle bekliyordu. Peki, neden bu Peygamber için bu kadar müjde ve ilan yapılmıştır? Bunun cevabını Üstad Bediuuzzaman (r.a.)’a bırakalım…

“Evet, madem o kitaplar semâvîdirler ve madem o kitap sahipleri enbiyadırlar. Elbette ve herhalde, onların dinlerini nesheden ve kâinatın şeklini değiştiren ve yerin yarısını getirdiği bir nurla ışıklandıran bir zattan bahsetmeleri, zarurî ve kat’idir. Evet, küçük hadiseleri haber veren o kitapların, nev-i beşerin en büyük hadisesi olan hadise-i Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâmı haber vermemesi kâbil midir?

İşte, madem bilbedâhe haber verecekler; herhalde ya tekzip edecekler, tâ ki dinlerini tahripten ve kitaplarını nesihten kurtarsınlar veya tasdik edecekler, tâ ki o hakikatli zat ile dinleri hurafattan ve tahrifattan kurtulsun. Hâlbuki dost ve düşmanın ittifakıyla, tekzip emâresi hiçbir kitapta yoktur. Öyleyse tasdik vardır.”16

 Gerçekleştireceği inkılap, kuracağı medeniyet, getireceği esaslar, hayatı, davası ve ahlâkı o kadar önemli ve büyük ki sadece kendisinden sonrası değil, kendinden öncekiler de onun ismine ve müjdesine muhtaç… Aslında O sadece peygamberliğinden sonra kıyamete kadar insanlığın değil, peygamberliğinden önceki bütün insanların da peygamberi… Bu yüzden o âlemlere rahmet ve bu nedenle  ‘MÜJDELENEN PEYGAMBER’.

Ya Rabbi! Küçük akıllarımıza o yüce Peygamberi kavramayı ve anlamayı nasip et! Onun ziyasından bir nebze de olsa yansıtmak istiyoruz. Bizi mahrum etme! Şüphesiz mahrumiyetin en kötüsü budur.

 

  1. Alparslan Kuytul Hocaefendi Hz. Peygamber’in Vazifesi Konf.
  2. Dr. Muhammed Hamidullah, K.K. Tefsiri
  3. Zafer Dergisi
  4. Bakara,129
  5. Âraf, 157
  6. Risale, Mektubât 16. İşaret (Buhari’den rivayetle)
  7. Tabarani, Abdullah b.Selam’dan rivayetle
  8. Alparslan Kuytul Hocaefendi, Müjdelenen Peygamber Konf.(Tevrat, Tekvin-21.bab, 18.cümle)
  9. Tekvin, 21.bab. 18.cümle,Tesniye 33.bab(a.g.knf.)
  10. Tesniye 33.bab (a.g.knf.)
  11. İşaya Kitabı(a.g.knf.)
  12. İşaya,Ishah 42
  13. Âl-i İmran, 93
  14. Yuhanna 14.bab,16.bab 11.cümle
  15. Matta 3.bab 11.cümle
  16. Mektubat 16.işaret