Alparslan Hoca 24 Ocak’ta hakkındaki tüm suçlamalardan tahliye edildikten sonra henüz 24 saat geçmeden siyaseten tekrar tutuklandı. Yaşanan bu hukuk dışı durumun ardından bazı trol hesaplar Alparslan Hoca’nın yıllar önce 28 Şubat darbesi hakkında yapmış olduğu konuşmayı çarpıtarak bu süreçte yaşadığımız hukuksuzlukları örtbas etmeye çalıştı. O günlerin tanığı ve Alparslan Hoca’nın talebesi olan yazarlarımızdan Rumeysa Sarısaçlı Hocahanım, kırpılmış videolar üzerinden algı yapmak suretiyle Alparslan Hoca’ya karşı yürütülen karalama kampanyasına, yazmış olduğu makalesinde şu şekilde cevap verdi;
Alparslan Kuytul Hocaefendi’ye 28 Şubat’la İlgili Yaptığı Bir Açıklamasından Dolayı Atılan İftiraya Cevap – O günlerin tanığı olarak…
Yine kırpılmış videolardan ve tek bir videodan yola çıkarak birileri iftira atmaya çalışıyor. Birkaç tane de popüler hesap bunu gündeme taşımış. Tabi 28 Şubat darbesi İslami camianın hassas olduğu bir konu. Çünkü hakikaten özellikle başörtüsü, eğitim hakkı, imam hatip, Kur’an kursları gibi konularda büyük zulümler yapılmıştır. Biz de o günleri yaşamış birileri olarak Alparslan Kuytul Hocamızın o günlerde 28 Şubat’a bakışını çok net biliyoruz. Söz konusu konuşmada Hocaefendi 28 Şubat’ın çok büyük bir deprem olmadığını söylüyor. Konuşmanın ilerleyen dakikalarında da neyi kastettiğini detaylı bir şekilde anlatıyor. Yani videonun tamamı izlendiğinde herkesin hak vereceği şekilde mevzuya açıklık getirdiği görülüyor. Hocamız çok büyük bir deprem değildi derken, cemaatlerin, vakıfların, derneklerin yaptığı İslami faaliyetler açısından bir değerlendirme yapıyor. Ve o dönem çalışmalarına ara verenlere ‘çalışmalarınızı durduracak, ara vermenizi gerektirecek bir durum yoktu. Korkmayıp, devam etmeliydiniz’ diyor. Hatta bu durumu, muhataplarından bizzat duyduğu örneklerle anlatıyor. ‘Biz hizmetlerimizi buzdolabına kaldırdık; uygun bir zeminde tekrar çıkarıp devam edeceğiz’ diyenlere ‘Hizmet et değildir ki dolaptan çıktığında canlı kalsın. İslami faaliyetler durduğunda, donduğunda ölür; biter’ diye cevap verdiğini anlatıyor.
Alparslan Kuytul Hocamız, o dönemin başörtüsü mücadelesinde sembol isimlerden olan Merve Kavakçı’ya aleni ve korkusuzca destek vermiştir. Bülent Ecevit’in meclise başörtülü giren Merve Kavakçı’ya hitaben ‘Burası devlete meydan okuma yeri değildir!’ cümlelerine mukabil ‘Peki o meclis Allah’a meydan okuma yeri midir?’ diye haykırmıştır. Dolayısıyla 28 Şubat’ta yapılan zulümleri en yüksek perdeden kınamış, ancak İslami çalışmaları devam ettirme noktasında İslami camianın dik duruş göstermesi gerektiğini de aleni bir şekilde vurgulamıştır.
O dönemi bizzat yaşayan birisi olarak, bizler de Hocamızın bahsettiği durumlara şahit olmuştuk. Çevremizdeki birçok vakıf, dernek direkt olarak kapatılmadı. Birçoğu kendi kapılarına kendileri kilit vurdu. (Bazı istatistiklerde 1997-2001 tarihi arasında kapatılan vakıf sayısının 21 olduğu yazılmaktadır. Oysa 15 Temmuz sonrası kapatılan vakıf/ dernek sayısı- İçişleri Bakanı’nın açıklamasıyla- 1400’ün üzerindedir ki bu rakam, Nisan 2018’e kadar olan rakam. Son 9,5 ayı bilmiyoruz…)
Tüm bu değerlendirmeler 28 Şubat’ı basit görmek değildir. O günlerde okulumuzdan, işimizden olmuş insanlar olarak, bu durumları, yaşadığımız zulümleri, travmaları nasıl küçümseriz? Geçirdiğimiz soruşturmaları, yaşadığımız sürgünleri, işittiğimiz hakaretleri ve akıttığımız gözyaşlarını nasıl küçümseriz? Ancak söz konusu konuşmadaki mevzu bunlar değil… İslami faaliyetlere devam edebilme anlamında çok geniş çaplı bir engellemeyle karşı karşıya kalınmadığı anlatılıyor. Esasında o dönemin köşe yazarlarının ifadesiyle, 28 Şubat sistemin İslami camiaya ‘höt’ demesiydi. İslami camia da bu korkutmadan fazlasıyla çekinip çalışmaları buzdolabına kaldırdı ve bu şekilde çalışmalar bitirilmiş oldu. Bunlar o dönemin gerçekleridir. Dolayısıyla Alparslan Kuytul Hoca’nın değerlendirmesi REEL bir değerlendirme ve de esasında kendi camiamıza dönük bir ÖZ ELEŞTİRİDİR.
Bir de aslında 28 Şubat’ı bugünle, son 5 yılda (yoğun olarak da son 2 yılda) yapılanlarla kıyas ettiğimizde çok büyük bir darbe olmadığı anlaşılacaktır. Son 2,5 yılda 1419 vakıf-dernek kapatıldı. Belki bundan daha da vahimi binlerce öğrenci evi kapatıldı. (Sadece Adana’da 270 ev) Ben 28 Şubat döneminde öğrenci evlerine dokunulduğunu görmedim, duymadım; tek- tük olduysa da bilmiyorum. O dönem biz de bir öğrenci evinde kalıyorduk, zerre kadar korkumuz olmazdı, gece gündüz oralardaydık… Engellemeler bundan 5 yıl önce spor salonlarında yapılan konferanslara izin verilmemesiyle başladığında, Alparslan Kuytul Hocamız buna o dönem ciddi tepkiler vermişti. ‘Bu engellemeler konferanslarla kalmayacak daha da ileriye götürecekler’ demişti. Bugün gelinen noktada evlerde yapılan sohbetlere dahi müdahale edilen bir döneme girildi. Hocamız bu sürecin başlangıcında adeta feryat ederek söylemişti: ‘Türkiye’yi 1930’lu yıllara geri döndürmek istiyorlar. 3 kişi bir araya gelinse problem çıkan yıllara…’ Dolayısıyla esasında yaşadığımız bu dönemin mukayesesi 28 Şubat’la bile değil, 1930’lu yıllarla yapılmalıdır. Çünkü bugünkü durum, 28 Şubat’tan çok daha vahim bir hal arz etmektedir…
Bir de şu acı gerçek önemlidir ki; 28 Şubat’ın üzerinden 22 yıl geçmiştir ve birçok mağdur cezaevinde yaşlanmıştır. Bunun 17 yılı bu iktidar döneminde geçmiştir. O dönemle ilgili reel bir değerlendirmeyi çarpıtarak eleştirmeye kalkanlar, bu acı ve kahredici gerçeği ya görmezden geliyorlar ya da bu eleştirilerle birilerinin suçunu bastırmaya, kamufle etmeye çalışıyorlar. Bugün cezaevindeki 28 Şubat mahkûmları çok açık bir talepte bulunuyor: ‘Darbe ortamında âdil yargılanmadık; tekrar yargılanmak istiyoruz’ diyorlar. Ancak 28 Şubat’ın ajitasyonunu yaparak makamlara gelenler, siyasetçisinden gazetecisine, bu feryatları duymazdan geliyor. Sembolik olarak birkaç mağdura üst düzey görevler vererek veya birkaç kişiyi cezaevinden çıkarıp bunun reklamını yaparak, adeta cezaevine gömülüp üzerine beton dökülen insanların mevzusunun dahi açılmasını istemiyorlar.
Artık İslami camianın, 28 Şubat’ın edebiyatını yapanların laflarına karnı tok. İnandırıcı değiller. Hem adama sormazlar mı: ‘Madem 28 Şubat’ta yapılanları bu kadar önemsiyorsun, neden mağdurlar namına mevcut iktidara açık çağrıda bulunmuyorsun! Bir insanın özgürlüğü dünyalara bedeldir. Neden onların kurtulması için gerçek bir mücadele ortaya koymuyorsun! Çünkü iktidarla aran bozulsun istemiyorsun! Çünkü elde ettiğin basit makamın elinden gitmesini istemiyorsun! Sen kendi çektiğin acıları bile çok çabuk unutmuşsun. Yaşadığı acıları unutanlar, halen acı çekenleri anlayamazlar ve de hatırlamazlar. Rahatına dalanlar, o günlerde risk alıp faaliyetlere devam etmek gerektiğini söyleyenlerin de ne demek istediğini anlamazlar, anlayamazlar. Çünkü onların derdi, davanın değil kendilerinin istikbalidir… Çünkü makamlar ve rahat hayat adamı sarhoş eder…