Bu strateji çerçevesinde ABD ortalarda görünmezken, Suudi Arabistan, Katar, Türkiye gibi müttefikleri öne çıktılar.
Arap Baharı’nın gelip dayandığı Suriye, küresel güç mücadelesinin yeni çekişme alanı haline geldi. Suriye’nin uzun süren bir çatışma sonucu kontrollü bir şekilde kendisini tüketmesi, yaşanır bir ülke olmaktan çıkması ve yavaş yavaş çökmesi, bu küresel jeopolitiğin bir parçası olarak önem kazanıyor.
Suriye’de iç savaşın uzamasının bazı nedenleri var. Bunların bir kısmı Suriye’nin içyapısından kaynaklanıyor. Örneğin, içinde Sünnilerin de yer aldığı Suriye burjuvazisi ve ordusu, beklendiği ölçüde çözülmedi. Nusayri, Hıristiyan ve Dürzîler koalisyonu rejime yönelik desteğin çekirdeğini oluştururken, Kürtler ayaklanma dışında kaldı, Türkmenler de ayaklanma içinde yer almadı. Rejimin Suriye toplumuna derinlemesine nüfuz etmesi, sıkı bir denetim toplumu yaratılmış olması gibi nitelikleri yeterince anlaşılamadı.
Jeopolitik Başarı
Bunların yanında Suriye üzerinden yürütülen jeopolitik çekişme de Suriye’deki savaşın uzamasına yol açıyor. Burada sorun; Rusya’nın Tartus limanındaki üssünü korumak için Suriye’ye destek olması ve silah sağlaması değil. Asıl sorun uluslararası sistemin hangi ilkelere göre işleyeceği, ABD karşıtı Rusya, Çin ve İran’ın oluşturduğu bloğun direnme gücünün ölçülmesi. Rusya ve Çin, 1990’larda Balkanlarda (insani müdahale) ve en son Libya’da (koruma sorumluluğu) engelleyemedikleri Batı öncülüğündeki müdahaleciliği en azından, rejimin direnme imkânı olan Suriye’de önlemeye çalışıyorlar. Avrupa’nın ekonomik kriz yaşadığı, ABD’nin ise hegemonik düşüşte olduğu tartışmalarının sürdüğü bir ortamda bile, bu ülkeler ortalarda görünmeden Suriye’deki rejimi tek bir uçak ve asker kaybetmeden, çok düşük bir ekonomik maliyetle devirebilirlerse, Rusya, Çin ve İran bloğuna karşı önemli bir jeopolitik başarı elde etmiş olacaklar. Rejim devrildiğinde İran’ın Doğu Akdeniz ve Lübnan’da Hizbullah’la bağı kesilecek. Hamas ise çoktan Şam’dan ayrıldı.
Avantaj İsrail’de
Dahası İsrail şu anda bu durumdan en kazançlı çıkan ülkelerden biri ve rejim yıkıldığında bu avantajı uzun süre devam edecek.
Esad, Hizbullah ve Hamas’ın devreden çıkması, İsrail’in, İran’ı vurma tehdidini daha gerçekçi kılacak.
Esad rejiminin en sonunda devrilmesi, Batı dünyası için bir başarı olacağı gibi, Suriye’deki iç savaşın uzaması da Batı sistemine zarar vermiyor, hatta bazı avantajlar da sağlıyor. Suriye ’de savaşın uzamasının politik maliyeti ve faturası Rusya, Çin ve İran’a çıkıyor, bu üçlünün dünya kamuoyunda özellikle de Müslüman dünyasındaki imajı giderek bozuluyor. ABD bu yüzden, Rusya ve Çin’in veto edeceğini bile bile konuyu üç kez BM Güvenlik Konseyi’ne getirerek, bu iki ülkeyi halkını katleden bir rejimin destekçisi olarak gösterebildi.
Çalkantıya Devam
Yine rejimin yıkılma süreci uzadıkça, Esad sonrası dönem daha sorunlu olacak. Çatışmalar bitse bile ülkedeki grupların çıkarlarının uzlaştırılması, kurulacak siyasal sisteme dair çalkantılar devam edecek. Ülkenin yeniden yapılanması için büyük ekonomik kaynaklara ihtiyaç duyulacak ve bu Batı’dan gelecek, gelirken de belli koşullar dayatılacak. Suriye stratejik açıdan uzun süre Ortadoğu’nun aktif oyuncusu olamayacak.
Arkadan Liderlik
Suriye ile ilgili kafa karıştıran yorumlardan biri Washington’un Suriye’deki gelişmelerle yeterince ilgilenmediği, yılsonundaki seçimlere kadar bir şey yapmakta isteksiz olduğu iddiası. Öncelikle Suriye’nin Ortadoğu’nun en kritik ülkelerinden biri olduğunu hatırlamakta yarar var. İsrail, Türkiye, Lübnan, Ürdün ve Irak’a komşu olan, bölgede İran’ın tek müttefiki ve onun Lübnan’a ulaşmasını sağlayan coğrafi ve politik köprüsü, Hizbullah’ın ve Hamas’ın müttefiki, Rusya’nın Akdeniz’e üs sahibi olduğu dostu, Çin’e petrol sanayisinde büyük yatırım yapma imkânı sağlamış olan Suriye, tabii ki ABD’nin sıkı takibi altında. Başta ABD olmak üzere, Batılı ülkeler Esad’ın gitmesi gerektiğini açıklayarak kendilerini bağladılar ve buradan geri dönüşün olması çok zor.
ABD, Arap Baharı sürecinden itibaren Arkadan Liderlik (leading from behind) adı verilen bir strateji içinde hareket ediyor. Washington hem Afganistan ve Irak işgallerinin yarattığı olumsuz imajı değiştirmek hem de aslında destek olduğu yerel aktörlere meşruiyet sorunu yaratmamak için, düşük profilli bir görünüm sergilemeyi tercih etti. Bu strateji çerçevesinde ABD ortalarda görünmezken, Suudi Arabistan, Katar, Türkiye gibi müttefikleri öne çıktılar. Tıpkı Libya’da Fransa’nın öne çıkması gibi.
ABD, Suriye’deki iç savaşta da arkadan liderlik stratejisini uyguluyor ve İran’ın müttefiki bir rejimin adım adım kendi içine çökerek yıkılmasını sağlıyor. Suriye konusuna ilgi göstermeyen bir ABD yönetiminin altı ay içinde genelkurmay başkanı ve savunma bakanını bir kez, dışişleri bakanı ve CIA başkanını iki kez Türkiye dâhil bölgeye göndermesini açıklamak, kolay olmasa gerek.
Tersine ABD Suriye’de yaşanan savaşı birçok araçla kontrol ediyor. Örneğin, Suriye açıklarında üç savaş gemisi ve bir denizaltı bulundurarak, bu ülkeden istediği gibi istihbarat topluyor, bunları gerektiğinde muhaliflerle paylaşıyor. Obama yönetimi muhalif savaşçılar için 25, insani yardım için 64 milyon dolar ayırdı. Muhalefete “ölümcül olmayan” (non-lethal) haberleşme, yer bulma cihazları vb. yardımda bulunuyor ve kendi verdiği bu araçlardan gelen sinyallerle muhalif savaşçıları bulunduğu yerleri ve konuşmalarını rahatça izliyor. The New York Times (21 Haziran 2012) gibi gazetelerde açıkça yazdığı gibi Türkiye ve Ürdün’deki CIA ajanları, bu sürecin doğrudan içinde ve muhaliflere verilen silahları kontrol ediyor, hatta bu ülkeye giden silahların çeşit ve miktarını, Rusya’nın Suriye’ye verdiği silahlara paralel olarak belirliyor ve El Kaide gibi grupların eline geçmeyecek şekilde vermeye çalışıyor. Bu arada ABD, Ürdün- Suriye sınırında Mayıs 2012’de Ürdün’le askeri tatbikat yaptı ve özellikle en çok korkulan ihtimal ve Obama yönetimi tarafından kırmızı çizgi olarak tanımlanan, Esad’ın kimyasal ve biyolojik silahları kullanma ihtimali ya da devrildikten sonra bunların kontrol dışına çıkmaması için senaryo çalışmalarını başlattı. ABD ve İngiltere sivil muhalefetle de çok sıkı ilişki içinde. Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nda Suriye Muhalefetine Yardım Ofisi (Office of Syrian Opposition Support-OSOS) kurularak, İngiltere ile birlikte (bu program için 5 milyon sterlin ayırdı) muhalif gruplara İstanbul’da siyasal ve idari konularda eğitim vermeye başladı. (The Telegraph, 4 Eylül 2012)
Rejim devrildikten sonra, Suriye iktisadi ve politik olarak Batı’ya açılacak, petrol endüstrisine Çin yerine Batılı şirketler girecek, İran yalnızlaşacak, Rusya ve Çin’in Ortadoğu’da İran dışında yakın oldukları bir ülke kalmayacak. İran üzerinde zaten başlamış olan baskılar artacak. Esad ve onu destekleyenler, daha şimdiden kaybedenler safında yer alıyor. Bütün bu süreçte en çok kaybeden ise maalesef Suriye halkının kendisi olacak.
Prof. Dr. İlhan UZGEL
*Ankara Ünv. SBF-17Eylül 2012