Aile içerisinde zaman zaman kaçınılmaz hale gelen karı-koca kavgaları vardır. Ekonomik, sosyal, ailevî ve ruhsal huzursuzlukların sebep olduğu bu kavgaların, çocuklar önünde olmamasına dikkat göstermek gerekmektedir. Çoğu zaman bu kavgalar ciddi bir meseleye dayanmadığı halde yine de önlenemez. Tatlı tatlı konuşurken, konu münakaşaya çevrilebilir.
Panik ve öfkeyle ortalık bir anda soğuyuverir. Hiç olmadık yerden huzursuzluk patlak verir. Yerine dikilmeyen bir düğme, tamiri ihmal edilmiş bir musluk, dışarıda fitne kastıyla söylenilmiş bir söz, sinirleri bozacak ufak bir hareket büyük bir olay haline geliverir. Söz düellosuyla başlayan ağız kavgası hızlanarak, karşılıklı hakaretlere çevrilir. Biri kendini savunurken diğeri onu mat etmeyi düşünmektedir.
Hâlbuki insanlığı öğrenmenin, Peygamber ahlâkına sahip olmanın yeri, ailedir. Burası emniyet ve huzur telkin eden bir mahaldir. Bu huzur ve emniyet mahalli imha edi-lerek bozulduğu zaman, her şey tarumar olur. İnsanlar da eşyalar da çocuklar da.
Çocuklarımızın küçücük beyinleri, gözüyle gördüğü, kulağıyla işittiği şeylerin tesiri altında kalır. Henüz neyin doğru ve neyin yanlış olduğunun farkına varıp, idrak süz-gecinden geçiremeyecekleri için, alışkanlıkları ancak aile içindeki yapılanlar olacaktır. Büyüklerin yapmış olduğu davranışları aynen benimseyeceklerdir.
Çocuk gözünde ona en yakın model ve örnek, anne ve babasıdır. Anne ve babanın birbirlerine hakaretle, hata ve kusurlarını ortaya koymaları, kendilerini basite indirecektir. Eksik taraflarını sergilemeleri, birbirlerinden ulu orta yakınmış olmaları, pişmanlıklarını haykırmaları, kendi kendilerinin kusurlarını ele vererek, çocuğun gözünde aşağılanacak bir duruma düşmelerine sebebiyet verir. Sık sık tekrarlanması halinde ise çocukta, onların daha hatalı olduğu kanaati tamamen yerleşerek, bu durumu kendi isteklerini kabul ettirebilmek için araç olarak kullanmaya yeltenme meylini doğuracaktır. Böylece çocuk, yetersiz bulduğu anne ve babayı istismar ederek, isteklerini yerli yersiz arzularını alabildiğine artıracaktır. Birine yaptırmak istediğinin reddi halinde, öbürüne başvurarak, birini yerip, diğerini överek, ikili oynamayı öğrenecektir. Yani çocuk, ikiyüzlülüğe, münâfıkane davranışlara alıştırılarak, anne-baba onu bu duruma teşvik etmiş olacaktır. Olay çıkarmak, şantaj yapmak, büyüdüğü zaman hemen aklına gelebilecek şeylerdir. Aynı hatalı davranışlara, evlendiği zaman onun da başvuramayacağını kimse kestiremez.
Aklı başında davranış usulü ise, dinî eğitime ihtiyaç duyurur. Hareketlerinde denge kurabilen, el ve diliyle edebine sahip olabilen insan, ancak iyi bir müslüman, iyi bir aile reisi ya da iyi bir hanımdır. Kusur ve hataların söylenmesinde, iki taraf için de tek çıkar yol, hakaretten kaçınılmasıdır. Teşhir etmekten, sövüp saymaktan, yermekten daha inandırıcı ikna tarzları da vardır. İki insanın birbirine yakın olması, karı-koca olması, karşılıklı hakaretten daha çok sakınmayı gerektirir.
İnsanı zincire vuran cehalettir. Dünyanın çehresinin günahlarla karardığı bir zamanda, ruhlara şifa olan Kur’an-ı Kerîm ve onun ahlâkını üzerinde taşıyan Hz. Muhammed Sallalahu Aleyhi ve Sellem, kâinatı huzur ve sükûnete, örnek bir medeniyete kavuş-turmuştur. Günümüz dünyasının en ünlü sosyologlarını, psikiyatri ve pedagoji uzmanlarını hayretler içerisinde bırakan İslâm’ın ruhu, geçmişte en vahşi insanları bile ıslah edip, örnek bir ümmet haline getirmişti. Daha sonra her biri, güzide bir insan olarak, nesillere muallimlik vazifesi yapmışlardır. Beşere yapabilecek en büyük ikram İslamiyet’in tebliği ve onun eğitimidir.
İslâmî eğitim-öğretim sisteminde ve ahlâk anlayışında ise, insanların birbirini yermesine asla izin verilmemiştir. Bu sebeple en vahşi kabiliyettekiler, en munis huylara sahip olarak alçak gönüllü ve hoşgörülü olmayı bilmişlerdir. Bu gerçeklerden yola çıkarak çocuğun iyi ve temiz duygularını geliştirmek, anne ve babanın görevidir. Çocuğu kişisel ve sosyal olgunluğa eriştirecek en mükemmel müessesenin aile olduğu unutulmamalıdır.
Bakiye Marangoz’un “Çocuğumuzu Nasıl Eğitelim” adlı eserinden alınmıştır.