Hak ve batılın birbiri karşısındaki durumu aslında hiç değişmedi. Dün de bugün de aynı, yarın da aynı olacak. Dün büyümesinden korktukları İslami Hareketi; ambargo ve her türlü zulümle yıldırmaya ve bitirmeye çalışan zihniyet, hızlıca yayıldığını gördükleri tevhidî hareketi bugün de aynı yollarla engellemeye çalışıyorlar. Ancak unutulmamalıdır ki, Allah’ın koruması altındaki İslami Hareketin ilerlemesini yıldıramayacak, susturamayacak ve büyümesini de durduramayacaklar…
Kıymetli okurlarımız geçen sayımızda Müslümanlara uygulanan iktisadi kuşatma ve ilişkilerin kesilmesine değinmiştik. Bu sayımızda ise Müşriklerin, Müslümanları iktisadi kuşatma altına alarak toplumla ilişkilerinin kesilmesine yönelik hazırladıkları, Kâbe’nin duvarına asılan anlaşmanın mucizevî şekilde yok olmasıyla Peygamberimizle dava arkadaşlarına uygulanan ambargo sürecinin kırılmasını aktaracağız.
Kureyş’ten bir grup toplanarak Müslümanlara karşı imzaladıkları anlaşmayı bozmaya karar verdiler. İçlerinde bunu en çok isteyen de Hişam bin Amr idi. Hişam, Züheyr bin Ümeyye’yi bularak onu, Müslüman olan dayılarını bu şekilde terk etmekle kınadı. Züheyr bu anlaşmayı bozma hususunda Hişam’ın söylediklerini kabul etti. Sonra Hişam, Mut’im bin Adiy’e giderek ona Haşim ve Muttalib Oğullarının, Abdulmenaf Oğullarına olan akrabalık bağlarından bahsetti, bunun üzerine o da Hişam’ın davetini kabul etti. Sonra Bahteri bin Hişam giderek, Mut’im bin Adiy’e söylediklerinin aynısını anlattı. Sonra Zem’a bin Esved’e gidip onunla konuşarak, ona akrabalıklarından ve akrabalık haklarından söz etti. Zem’a: “Bu istediğin şeyi yapmak için bizimle beraber başkaları da var mı?” diye sordu. Hişam: “Evet” diyerek teker teker isimlerini saydı. Bunun üzerine geceleyin Mekke dışında bir yerde buluşmak için sözleştiler. Sonra toplanarak bu anlaşmayı bozmak için söz verdiler. Züheyr: “İçinizde ilk konuşan ben olacağım” dedi. Sabah olunca Kureyş’in toplantı yerine gittiler. Kâbe’yi yedi defa tavaf ettikten sonra, insanlara dönerek: “Ey Mekke halkı! Kendileriyle alışverişi kestiğimiz için, Haşim Oğulları helak olurken, yeni elbiseler giyip, iyi yemekler yemeyi nasıl kendimize yedirebiliyoruz? Allah’ın adına yemin ederim ki bu zalim anlaşmanın yazılı olduğu kâğıdı yırtmadan yerime oturmayacağım” dedi. Bunun üzerine mescit tarafında olan Ebu Cehil: “Yalan söylüyorsun, Allah’ın adına yemin ederim ki bu kâğıt yırtılamaz” dedi. Zem’a bin Esved: “Allah’ın adına yemin ederim ki, sen daha yalancısın, bu yazıldığı zaman yazılmasına razı olmamıştık” dedi. Ebu’lBahteri de: “Zem’a doğru söylüyor, bu kâğıtta yazılanlara ne razı olduk ne de yakınlık duyduk” dedi. Mut’im bin Adiy de: “Doğru söylüyorsunuz ve bunun aksini söyleyenler ise yalancıdır. Bu anlaşmadan ve bu kâğıtta yazılı olanlardan Allah’a sığınırız” dedi. Bunun üzerine Mut’im bin Adiy kâğıdı yırtmak için ayağa kalktı. Kâğıdın yanına vardığında “İsminle Allah’ım” kelimesinden başka bütün yazıyı karıncaların yemiş olduklarını gördü. Kâğıtta Allah’ın isminin yazılı olduğu yeri karıncalar yememişti.
İslâmî ve kabilevî direncin cahiliye toplumu üzerinde çok büyük etkisi olmuş, Müslümanlarla beraber bu şiddetli çatışmaya giren müşrikler de düşmanlarına karşı zafer kazanarak yükselmişlerdir. Bu direnç, Mekke’deki durumun patlak vermesi için yeterliydi. Bu direnç, Mekke saflarında gizli yatan bütün iyi duyguları harekete geçirmişti. Muttalib Oğulları ve Haşim Oğullarının akraba ve dostlarının, bütün akraba ve yakınlık duyguları harekete geçmiş ve gereken görevi yerine getirmişti. Bunlar duygusal olarak onlara sempati duymakla ve Kureyş’e karşı olumsuz tavır takınmakla kalmayıp, hayatlarını tehlikeye atarak olumlu bir eyleme geçmiş ve bütün sakınca ve tehlikelere rağmen kamuoyunu karşılarına almışlardı. Bu küçük topluluk, birlikleri ve fedakârlığa olan hazırlıklarıyla, bütün Mekke’nin tutumunu değiştirmiş, iktisadi kuşatmanın çemberini kırmış ve sosyal bağları kopararak gasp edilmiş hakları asıl sahiplerine vermiş ve Müslümanların üzerindeki zulmü kaldırmıştır.
İslami hareketin bu uzun yolda, cahiliye toplumuyla ilişki sanatını çok iyi öğrenmeye ihtiyacı vardır. Bu ilişki sanatı ile cahiliye toplumunun içerisinden kendisini destekleyecek olanları çekmeli ve onlardan çok iyi bir şekilde istifade ederek hürriyetini muhafaza etmelidir. Bu merhalede sosyal çelişkinin ortadan kaldırıldığını görüyoruz. Bu zalim anlaşmanın ortadan kaldırılması kadar Müslümanları sevindiren bir şey olmamıştı.
Siyer’de rivayet edilen, Zühri’nin Musa bin Ukbe’nin yanında anlattıkları, bu kesimin ne kadar konuya vakıf olduklarını ortaya koymaktadır: “Allah, müşriklerin bu anlaşmayı yazmış oldukları kâğıda ne yaptığını Rasulü’ne gösterdi. O da bunu amcasına anlattı. Ebu Talib de: “Yemin ederim ki sen beni yalancı çıkarmazsın” diyerek yanına Abdulmuttalib Oğullarından bir grup aldı ve Kureyşlilerle dolu olan Kâbe’deki mescide gitti. Kureyşliler onları gördüklerinde şiddetli açlık yüzünden Rasulullah’ı kendilerine vermek için geldiklerini sandılar. Ebu Talib konuşmaya başlayarak: “Öyle bir iş oldu ki, bu sizinle bizim aramızdaki sulhu sağlayabilir. Anlaşmayı yazdığınız kâğıdı getirin” dedi. Kâğıdı getirmeden önce ona bakmalarından korktuğu için böyle söylemişti. Onlar da, Rasulullah’ın kendilerine teslim edileceğinden hiçbir şüpheleri olmaksızın gururlanarak muhafaza içerisinde kâğıdı getirdiler ve: “Anlaşmamızı kabul edip geri dönmenizin vakti geldi. Zaten sizinle bizim aramızı ayıran tek bir kişiydi ve onu kavminizin helaki için kendinize bela aldınız” dediler. Ebu Talib: “Size üzerinde insaf edeceğiniz bir şey söyleyeceğiz. Kardeşimin oğlu, Allah’ın sizin elinizde olan bu antlaşmanın yazılı olduğu kâğıttan beri olduğunu ve bu kâğıt üzerinde kendisine ait olan bütün isimleri silip sadece sizin kalleşliğinizi ve mukataanızı bıraktığını, bana haber verdi. O bana kesinlikle yalan söylemez. Allah’ın adına yemin ederim ki eğer söyledikleri gerçekten doğru ise, hepimiz art arda ölene dek onu size teslim etmeyiz. Eğer söyledikleri yalan ve batıl ise onu size teslim ederiz, onu öldürür veya istediğiniz işkenceyi yaparsınız” dedi. Müşrikler: “Razı olduk” diyerek, sayfayı açtılar ve gerçekten de onun dediği gibi olduğunu gördüler. “Bu arkadaşınızın yapmış olduğu bir sihirdir” diyerek eski kötülüklerine döndüler. Bunun üzerine kendisiyle anlaştıkları kişi konuştu, onun konuşmasından sonra da sayfa yırtıldı.
Ebu Talib Müslüman olmadığı halde, kardeşinin oğlunun doğruluğuna duyduğu güvenin sınırı yoktu. Hatta doğru söylemediği takdirde öldürülmesi için onu teslim etmeye hazır olduğunu söylemiş ve bu konuda Kureyşle bahse girmişti. Bu kuşatmayı çözebilmek için bir vesile arayışı içerisindeydi ve bütün söylenenlerin doğru çıkmasına rağmen Kureyş tutumunda ısrar etmiş ve durumu Muhammed’in bir sihri olarak kabul etmişti. Şüphe yok ki bu durum, Kureyş’in bütün kin ve zulümlerini ortaya vurmuş ve toplumun anlaşmasının yazıldığı sahifeye karşı hareket etmesi için münasip bir ortam hazırlamıştı.
Allah yolunun davetçilerinin, kendilerine yapılan zulümleri iyi bir şekilde açığa vurma yeteneğine sahip olmalarının düşmanlardan bazılarının kalplerini kazanmada ve onların kendilerine yardım etmesini sağlamada çok büyük fonksiyonu vardır. Eğer İslami hareketin önündeki zorlukları aşmasını istiyorsak, düşmanların kalbine nüfuz ederek onları uygun bir tavır almaya zorlayacak biçimde basın ve yayın organlarını kullanabilmemiz gerekir. Düşman saflarındaki küçük gediklere taşıp oraya nüfuz edebilmek için, daima uyanık olmak gereklidir. Bu dersler İslami harekete canlı birer örnek olarak kalmalı. İslami hareket müttefiklerinin kalplerine nüfuz ederek onları fedakârlığa itmeli ve düşmanların saflarına nüfuz ederek de onların içinden, zulmü reddederek çarpan her kalbi ve her iyilik eserini koparıp almalıdır. Ebu Talib basın yayın savaşına girmiş ve Habeşistan’daki Müslüman muhacirlere gönderdiği meşhur mesajında onlara zafer müjdesini iletmiş, “Uzakta olmalarına rağmen Habeşistan muhacirlerine Rabbimizin bu tecellisi gelmedi mi? Yemin ederim ki Allah insanlara şefkatlidir” demişti. Bu şekilde onlara sahifenin yırtıldığını haber verdi; “Şüphesiz ki Allah’ın razı olmadığı her şey bozulmaya mahkûmdur. Allah (sahifeyi bozan) o grubu mükâfatlandırsın. Onlar doğruluk üzerinde sebatla yürüyen topluluğa tabi oldular.”
*Münir Muhammed Gadban’ın ‘Nebevi Hareket Metodu’ kitabından alıntıdır.