Birbirinden farklı milyarlarca canlı yaratan Rabbimiz her canlının yaşam tarzı ve hayat sistemi olarak ayrı ayrı kanunlar koymuştur. Her canlının görevini de kendisine vahyeden Rabbimiz insanların iştahla yemiş oldukları balı üretmesi için bal arısına da vahyetmiştir. Konuyla ilgili olarak Nahl (arı) Suresi’nde Allah-u Teâlâ: “Senin Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kuracakları kovanlardan kendine evler edin” buyurmuştur.
Bir bal arısı kovanında “ana arı’’, “işçi arı’’ ve “erkek arı’’ olmak üzere, üç tür arı bulunur. Bu arılar hem üstlendikleri görevler açısından birbirinden farklı hem de fiziksel özellikler açısından birbirinden farklıdırlar. Arılar içerisinde fiziksel olarak en büyük olanı ana arıdır. Yaklaşık 2 cm. boyu vardır. Görev açısından da en önemli görevi yine ana arı üstlenmiştir. Ana arının görevi kovanın idaresi, yumurtlama ve neslin devamını sağlamaktır.
Her kovanda tek bir tane ana (kraliçe) arı olur. Bir kovanda ikinci bir ana arı çıkartıldığında önceki ana arı taraftarlarıyla birlikte kovandan ayrılır ve yakın bir bölgede bir ağaç dalına konar. Taraftarları da ana arı üzerine yığılırlar ve akşama kadar burada beklerler. Bu olaya arıcılık dilinde aynı zamanda “oğul verme” denir. Sahibi dalın altına götürmüş olduğu kovanın içerisine bu yumak halinde olan arı topluluğunu çırparak arılara yeni evlerini göstermiş olur. Eğer bu işlem yapılmaz ve arılar başka bir kovana alınmazlarsa, ana arı taraftarlarıyla kırlarda kendilerine bir yuva kurmak için uçup giderler.
Yumurtadan yetişkinliğe toplam 21 günde oluşan işçi arılar, kovan için gerekli olan tüm işlerden sorumludurlar. İlkbahar ile sonbahar arısında ilk 21 günde kovan içinde temizlik, yavrunun ve ana arının beslenmesi, arı sütü salgılama, balın olgunlaştırılması, mum salgılayarak petek örme ve kovan girişinde bekçilik gibi görevleri üstlenirler. Ömrünün geri kalan 21 gününde ise; kovan dışından sorumludurlar. Çevredeki çiçeklerden topladığı polenleri kovana taşırlar. Bu işlemi gerçekleştirirken bacaklarının kenarlarında bulunan polen depolarını kullanırlar.
Erkek arıların ise; tek görevi vardır o da ana arıyı döllemektir. Bunlar diğer arıların aksine görevi gereğince 24 günde olgunluğa erer ve görevi biter bitmez işçi arılar tarafından kovan dışında ölüme terk edilirler. Erkek arılar, zehir bezi ve iğne gibi organlara sahip olmadığından kendilerini savunamazlar.
Arıların çalışmaları esnasında birçok mucizevî olay gerçekleşir. Bunlardan bir tanesi arıların peteklerini altıgen şeklinde yapmalarıdır. Arıların petek gözlerini kusursuz bir şekilde altıgen yapmalarının değişik sebepleri vardır. Eğer beşgen, sekizgen veya daire şekillerini seçselerdi bitişik gözler arasında boşluklar kalacak, işçi arılar fazla mesai yaparak ve daha fazla balmumu harcayarak bu boşlukları doldurmak zorunda kalacaklardı. Öyle ki her biri farklı yerlerden başlamalarına rağmen, tümü aynı büyüklükte altıgen hücreler üretebilirler. Bu altıgenleri ortada birleştirdiklerinde hiçbir şekilde birleşme yerleri belli olmaz ve altıgenlerin açılarında herhangi bir kayma da olmaz. İnce duvar kalınlığına rağmen altıgen yapı nedeniyle büyük bir direnç kazanırlar ve arıların depoladıkları kilolarca balı rahatlıkla taşıyabilirler. Böylece balın içerisindeki mum oranı azalıp bal oranı artarak daha fazla bal tadı almamızı sağlamaktadır. İnsan bu sanata baktığı zaman Subhanallah Rabbim! Bu ne mükemmel bir mühendislik harikası demekten kendini alıkoyamıyor.
Arılar dünyasındaki bir diğer büyük mucizevî olay ise arıların yapmış olduğu balda saklıdır. Yüce Rabbimiz Nahl Suresi’nde şöyle buyurmaktadır: “Sonra meyvelerin hepsinden ye de, Rabbinin (sana) kolay kıldığı yollara gir diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir bal çıkar ki, onda insanlar için şifa vardır. Şüphesiz ki bunda düşünen bir millet için büyük bir ibret vardır.” Rabbimiz böyle ilham ettiği arının vücudunu da görevine uygun yaratmıştır. Mesela arının petek şeklinde bir çift bileşik ve üç adet basit gözü vardır. Basit gözlerin her biri binlerce küçük üniteden oluşur. Bileşik göz, ana arıda 3 bin, işçi arıda 4 bin, erkek arıda 8 binden fazla basit gözün birleşmesinden meydana gelir. Başta bir çift duyarga (anten) bulunur. Bunlar koku, tat, dokunma ve hissetme duyularını sağlar. Aynı zamanda rüzgâr hızını ve hava sıcaklığını da algılarlar. Arıların duyargaları o kadar hassastır ki, iki kilometre mesafeden balın kokusunu alırlar.
Arılar çiçek tozu getirmek, kovanı serinletmek ve balı olgunlaştırmak için uçuş kanatlarını kullanırlar. Kanatlar bu zorlu görevler için özel olarak yaratılmıştır. Öyle ki, bir bal arısı dakikada 11 bin 400 kez kanat çırpabilirler. Bu da vızıltı sesinin nedenidir. Uçuş sırasındaki hızı saatte 50 kilometreye yaklaşır.
Halk arasında çok çalışanlara söylenen “arı gibi” çalışıyorlar ifade tarzı, gerçektende onları tanıdığımız zaman doğruluğunu ispatlıyor. Çünkü bir kilo bal yapabilmek için 40 bin arının 6 milyon kez çiçeğe konması gerekir. Bir kovandaki arıların bir kilogram bal üretebilmesi için dünyanın etrafını 6 kez dönmeye eşdeğer bir uçuş yapması gerekir. Bir işçi arı 42 günlük hayatı boyunca çay kaşığının 1/12’si kadar bal yapabilir.
Rabbimiz ayeti kerimede “Düşünen bir kavim için ibretler vardır” buyurmakla bu küçücük arının şu hallerine dikkatlerimizi çekmiş ve emre itaatin nasıl olduğunu göstermiştir. 42 gün binlerce kez kanat çırp, binlerce çiçeğe kon ve geride bir kaşığı bile doldurmayan balı bırak. Demek ki bırakılan, bal olunca az da olsa çok kıymetli oluyor. Bizlerde şu kısacık ömrümüzde küçük–büyük demeden Rabbimizin katında kıymetli olacak ameller bırakmaya gayret gösterelim. Onun davası uğrunda arı gibi binlerce küçük adımlar atalım inşallah.