Sahabe İklimi

Ashab-ı Kiram’ın Mü’minlere Örnek Olan Duruşları -3

Paylaş:

Kıymetli okuyucularımız bir önceki sayımızda Ashab-ı Kiram’ın İslam düşmanlarının tehdit, işkence ve zulümleri karşısında Müslümanlara örnek olan duruşlarından Hz. Ömer’in kız kardeşi ve eniştesi, Ümmü Ümare’nin oğlu Habib ve Abdullah B. Mesud’un göstermiş oldukları büyük şecaat örneklerini ele almıştık. Kaldığımız yerden devam ediyoruz.

  1. EBUBEKİR

Hz. Ebubekir Habeşistan’a hicret için Rasulullah’tan izin almıştı. Yolculuk esnasında Mekkeliler katında şerefli sayılan İbn-i Duğunne ile karşılaştı. İbn-i Duğunne, Ebubekir gibi saygın bir adamı yolda görünce telaşla ona nereye gittiğini sordu. Vatanını terk etmeye mecbur bırakıldığını öğrenince çok şaşırdı. Bu durumdan etkilenen ve Hz. Ebubekir’in böyle bir muameleye maruz kalmasını kabul etmeyen İbn-i Duğunne, onu koruma sorumluluğunu üstlenerek Mekke’ye getirdi. Çünkü o, Kureyşliler’in askeri bir müttefiki olarak büyük bir nüfuza sahipti. Mekke’ye vardıklarında, bundan böyle Hz. Ebubekir’in hamisi olduğunu herkesin önünde ilan etti: “Şüphesiz, Ebubekir gibi bir kişi memleketinizden çıkmaz ve çıkarılamaz. Sizler şu üstün niteliklere sahip olan adamı memleketinden mi çıkarıyorsunuz? O, kimsede bulunmayan en kıymetli malı ihsan eder, akrabalarını ziyaret edip onlarla ilgilenir, aile yükünü çeker, misafire ikramda bulunur, Hak’tan gelen felâketlere karşı insanlara yardım eder. Ey Kureyş topluluğu! Bundan böyle Ebubekir benim himayem ve emanım altındadır. Bundan sonra kimse ona kötü niyet beslemesin” dedi.

Kureyşliler Hz. Ebubekir’in evinin önünde Kur’an okumasından rahatsızdı. Çok geçmeden İbn-i Duğunne’ye haber göndererek rahatsızlıklarını bildirdiler. Ebubekir’in, komşu kadınları, çocukları ve köleleri cezbetmesi gerekçesiyle artık kapısı önünde yüksek sesle Kur’an okumamasını istediler ve İbn-i Duğunne’yi Hz. Ebubekir ile konuşması için etkilediler. İbn-i Duğunne, Hz. Ebubekir’in yanına geldi ve: “Benim nasıl bir konu üzerinde akit yapıp söz vermiş olduğumu iyi biliyorsun. Şimdi ya sözleşme şartlarına uygun davranırsın ya da benim ahit ve emanımı bana geri verirsin” dedi. Daha sonra Hz. Ebubekir İbn-i Duğunne’ye giderek ona verdiği emanı iade edip onun korumasına ihtiyacı olmadığını ve yalnızca Aziz ve Celil olan Allah’ın himayesine sığındığını ilan ederek geri döndü.1

Hz. Ebubekir yoldan gelip geçen insanların duyabilmeleri ve dinleyebilmeleri için evinin avlusuna yoldan taraf ufak bir kulübe yapmış ve orada sürekli olarak sesli bir şekilde Kur’an okumuştur. Bu şekilde insanları İslam'a davet etmek için farklı yollar bulmuştur. Hâlbuki memleketine şartlı olarak ve himaye altında tekrar girebilmişti. Himayeyi kaybetme riskine rağmen açıktan Kur’an okuması sonra İbn-i Duğunne’nin yaptığı teklifi kabul etmeyerek himayeyi geri vermesi Hz. Ebubekir’in şecaatini göstermektedir.

  1. EBU ZER GIFFARİ’NİN İMAN ETTİKTEN SONRA KÂBE’DE TEVHİDİ HAYKIRMASI

Kâbe’nin yanına giderek Müslümanlığını ilân eden Ebu Zer Radıyallahu Anh, müşrikler tarafından kıyasıya dövüldü; ancak Abbas b. Abdülmuttalib’in araya girmesiyle ölümden kurtuldu. Ertesi gün yine aynı yerde Müslüman olduğunu söyleyip dövülünce Hz. Peygamber onu, kabilesinin halkını İslamiyet’e davet etmek üzere geri gönderdi ve çağırılmadıkça Mekke’ye gelmemesini istedi. Ebu Zer aldığı emri aynen uyguladı ve gayretleri sayesinde kabile halkının yarısı İslamiyet’i kabul etti. Bu dönemde onun Kureyş kervanlarına baskınlar düzenlediği, bunlardan kelime-i şehadet getirenlere mallarını geri verdiği, ele geçirdiği ganimetleri kabilesinden sadece Müslüman olanlara dağıttığı rivayet edilmektedir.2

Ebu Zer Radıyallahu Anh’ın, Kâbe’de Müslüman olduğunu ilan ettiği zaman dövüldüğü halde ertesi gün tekrar aynı şekilde hareket etmesi korkak ve pasif Müslümanlara büyük bir örnektir. Çünkü o dövüleceğini bile bile sırf insanlar İslam’ı duysunlar diye bunu yapmaktadır. Müslümanlar ise bu kadar zor şartlar altında olmadıkları halde İslami mücadelenin içine girmekten kaçınmaktadırlar.

  1. HUDEYBİYE’DE MÜSLÜMANLARIN TAVRI

Mekkeliler Müslümanları Mekke’ye almayarak umre yaptırmamışlar bunun üzerine anlaşmaya varma kararı alınmıştı. Daha anlaşma yapılmadan evvel Hz. Osman’ın öldürüldüğü haberi geldi. Rabbimiz Peygamberimize bu durumu vahiyle haber edebilir ve: “Böyle olaylar olacak ama Osman’a bir şey olmayacak, üzülmeyin” diyebilirdi ama bildirmedi. Çünkü Peygamberimizin de Müslümanların da şecaat göstermelerini istedi. Sahabe: “Eğer Osman’a bir şey yapıldıysa ölümüne kadar savaşacağız” dediler ve Rasulullah’a beyat ettiler. Daha sonra Hz. Osman’ın öldürülmediği haberi geldi. Ama bu arada beyat gerçekleşmiş oldu.

Sonuç olarak: İslam sancağının daha yükseklere çıkıp, Kur’an’ın sesinin mevcut halinden fazla yankı bulmasını isteyenler Aziz ve Celil olan Allah’tan başkasının himayesini kabul etmezler, etmemelidirler. Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin söylediği gibi: “Müslümanlar sonlarını değil vazifelerini düşünmelidir.” İslam davası ile can ve mallarının pazarlığına girmemelidirler. Gelecek, korkakların değil daima cesur olanların olacaktır. Allah Azze ve Celle Peygamberimizin dahi şecaatini ortaya koymasını istemiştir. Demek ki Allah Müslümanların şecaat ortaya koymaları gereken olaylar yaratacaktır. Ancak hakiki iman sahiplerinin o esnada şecaat gösterebileceği unutulmamalıdır.

  1. Buhari, Kefalet, 4
  2. İbn Sa’d, IV, 222, 224