Kapak

Bağlılığın Göstergeleri

Paylaş:

    Kur’an-ı Kerim’de bağlılık kavramı çok özel ve özlü bir kelime olan, “i’tisam” kelimesiyle ifade edilmiştir. Her konuda mûcizu’l-beyan (insanı aciz bırakan) olan Kur’an, özellikle önemli konularda kullandığı özlü lafızlarla da insanoğluna konuyu derinlemesine ve hikmetli bir şekilde anlatarak, Lafzatullah olduğunu tekrar tekrar ortaya koymaktadır. Bağlılık konusunu “i’tisam” kelimesi ile anlatan Kur’an, bağlılığın ne derecede olması gerektiğini tek bir kelimeyle harika bir şekilde ifade etmektedir. “İ’tisam;” bağlanmak, sarılmak, yapışmak, sığınmak, güvenmek, dayanmak gibi manalara gelerek, çok özel ve yüksek bir bağlılık kavramından bahsediyor. Bu kavramın bu derin manası aynı zamanda, bu davaya sadece tutunmanın veya davayı el ucu ile tutmanın gerçek bağlılık olmadığını da ilan ediyor.

    Kişideki bağlılık duygusunun yönlendirilmesi gereken öncelikli mercii, Allah Azze ve Celle’dir. Rabbimiz Teâlâ; “Kim Allah’a bağlanırsa (i’tisam) kesinlikle dosdoğru bir yola iletilmiştir”1 buyurarak, Allah’a bağlılığın insanı dosdoğru yola sevk edeceğini bildirmektedir. Aslında insan her neye bağlanırsa, o bağlandığı şey o kişiyi belli bir yola sevk eder. Doğru yolun doğru yolcusu olmak ise, ancak Allah’a bağlanmakla mümkün olacaktır. Şu bir gerçektir ki; bu yolda bağlandığımız her bir hakikat, Allah’a olan bağlılığımızı kuvvetlendirecektir. Dolayısıyla bu yolda, i’tisam-ı bissunne (sünnete bağlılık), i’tisam-ı bil Kur’an (Kur’an’a bağlılık) ve i’tisam-ı bil-ulema (âlimlere bağlılık) kişiyi, i’tisam-ı billâh (Allah’a bağlılık) noktasında kuvvetlendirecektir.

    Bağlılık, soyut bir kavramdır. Bu nedenle kişide bu kavramın kuvvetini anlamak ancak kişilerdeki semptomlara (belirti, gösterge) bakarak mümkün olacaktır. Genel olarak bağlılığın dört göstergesi vardır: “İTAAT, İTİMAT, İTTİBA ve MUHABBET.”

    İTAAT

    Dava adamı açısından bağlılığın en önemli göstergelerinden olan itaat, Kur’an’da;  “Allah’a, Peygambere ve Ulu’l Emr’e itaat”2 şeklinde geçmektedir. Dolayısıyla bu üç merciye olan itaat, kişinin bağlılığının ciddi bir göstergesi olacaktır. Ancak Kur’an, kişiden istenen itaatin rastgele, kuru kuru ve zoraki bir itaat olmadığını (gönülden boyun eğenler ifadeleriyle…) açıkça ifade etmektedir.

    İTİMAT

    Bağlılığın bir diğer göstergesi olan itimat ise; belki de günümüz dava adamının en çok üzerinde durması, düşünmesi ve hissetmesi gereken bir kavramdır. Kişinin Rabbine olan bağlılığı, O’nun ahlâkına, ahkâmına, gönderdiği hayat tarzına itimat etmesiyle ortaya çıkmaktadır. Rabbimiz Teâlâ Âl-i İmran Suresi 103. ayetinde, “Allah’ın ipine sımsıkı sarılın” buyuruyor. Ayette geçen “Hablullah” yani “Allah’ın ipi” kavramını Mevdudi, ‘Allah’ın belirlediği hayat tarzı’ olarak tefsir etmektedir. Ayrıca En’am Suresi 157. ayette Rabbimiz; “Allah’tan bir beyyine (Kur’an ), hidayet ve rahmet gelir” buyuruyor. Her iki ayetin verdiği mesaj şudur ki; dava adamı, Allah’ın ipi olan Kur’anî hayat tarzına itimat ederek bu dünya kuyusuna inmelidir ki, o ip onu dünyada hidayete yani dosdoğru yola, ahirette ise rahmete kavuştursun. Derler ki;  “Zaman en iyi müfessirdir.” Ancak zamandan daha iyi bir müfessir vardır ki, o da ‘hikmettir’ yani zaman geçmeden hakikatin haklılığını görebilmek. Aslında, hikmetten de iyi bir müfessir vardır, o da itimattır. Dava adamı için zamanın, Kur’an’ın ve onun belirlediği hayat tarzının haklılığını ortaya koymasına gerek yoktur. Kur’an bir meselede hüküm koymuş ise, o hükmün hikmeti, doğruluğu, haklılığı, hakkaniyeti bugün ortaya çıkmamışsa da Kur’an haklıdır; ‘çünkü benim Kur’an’a itimadım tamdır’ diyebilmelidir.

    Nasıl ki Kur’an’a itimat Allah’a bağlılığı oluşturur ve kuvvetlendirirse, Kur’an mütehassısı olan Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e itimat da kişinin Kur’an’a dolayısıyla da Allah’a bağlılığını kuvvetlendirecektir.

    İslam’a, Kur’an’a itimatı tam olan kişi geri dönmek zorunda kalmadan, yanılmadan, adım adım bu yolda ilerleyecek ve davasını da aynı yolda ilerletecektir.

    İTTİBA

    Yine ittiba da bağlılığın olmazsa olmaz göstergelerindendir. Kişi Allah’a ve Rasulü’ne tâbi olmaz ise bu yolda sağlam kalamaz. Dini Peygamberler yolu ile insanlara gönderen ve öğreten Allah Azze ve Celle, Peygamberlere dahi hocalar göndermiştir. Hocaların hocası olan Hz. Peygamber’e Cibril’i hoca olarak gönderen Allah, Hz. Musa’ya ise, hem Cibril’i hem de Hızır Aleyhisselam’ı hoca olarak göndermiştir.

    İttibanın önemini en iyi bilen kişi, ittiba etmeyen bir ümmetle uğraşan Hz. Musa Aleyhisselam’dır belki de. Bundan dolayı kendisine Hızır Aleyhisselam hoca olarak tayin edildiğinde ona diyor ki: “Sana öğretilen rüşdü bana öğretmen karşılığında sana ittiba edeyim mi (tâbi olayım mı)?”3 Âlimlerimiz derler ki; ‘Aslında Hızır Aleyhisselam zaten bu ilmi öğretmekle yükümlüydü, ittibaya gerek yoktu.’ Biz de deriz ki; evet belki gerek yok gibi ama Musa Aleyhisselam biliyordu ki bağlanmadan, tâbi olmadan kişinin, eğitimde ve dava yolunda uzun soluklu olması zordur. Bunu çok iyi bilen Musa Aleyhisselam, bize bir şey öğretti; rüşde ulaşmak, davada olgunlaşmak ve bu olgunlukla ayağı yere sağlam basan dava eri olarak yolun sonuna kadar sağlam kalabilmek, demek ki ittiba ile mümkünmüş. Bu kutlu ve zorlu yolu, yarı yolda dökülenlerle ve “işittik isyan ettik” diyenlerle kat etmeye çalışan çileli Peygamber Hz. Musa, bize sağlam olabilmenin kestirme yolunu öğretiyor. Dolayısıyla insan ilmen veyahut kişilik olarak çok kuvvetli bir insan olmasa da eğer davanın önderlerine tâbi olur, sıkı sıkı bağlanırsa, bu yolda ayağı kayanlardan olmayacaktır.

    MUHABBET

    Soyut olan bağlılık kavramının belki de tek soyut göstergesi muhabbettir. Mutasavvıfların bazılarına göre ‘muhabbet’ kelimesi; sebat manasındadır. Araplar deve bir yere çöküp oradan kalkmadığı zaman “Ehabbe’l bağir” derlermiş. Yani kişi bir şeye muhabbet duyduğu zaman, ondan ayrılıp kopamaz. Muhabbetin de başlangıcı ve başı Muhabbetullah’tır. Bir dava erinde muhabbetullah oluşmuş ise; o dava erinin Allah’ın davasında sebat etmeyip, o davadan ayrılması mümkün değildir. Dolayısıyla muhabbet noktasında Rabbine ve davasına bağlı olmayan kişi, o davanın hâkimiyetini sağlamaya çalışan cemaate de kuvvetli bir bağ ile bağlanamayacaktır. Bu zayıflık da kişiyi zamanla gayretsizleştirecek ve kopmak için bahaneler arayan bir insan haline getirecektir.

    Hâsılı kelam, bağlılık duygusu dava adamında yerleşmez ise o dava adamının gayretli, istekli, sağlam ve uzun soluklu olabilmesi mümkün değildir. Bunun yerleşmesi de güçlü bir iman, ihlâslı ve mutmain bir kalp ile olacaktır. Aksi takdirde sadece sözde bağlananlar, gönül bağını kuramayanlar, bir söz ile bağlandığı gibi bir söz ile de kopacaktır davasından. Rabbim davamıza karşı gönül bağımızı kuvvetlendirsin.

1. Âl-i İmran, 101

2. Nisa, 59

3. Kehf, 66