Kul ile Allah arasındaki sırların azaldığı bu çağ! Eli deklanşörde bekleyen insanlık... Bir kafe köşesinde masadaki kahvelerini her açıdan çekmeye çalışan, gözlerini haramdan sakınmadan ekran kaydıran gençlik… İşten gelince elinde telefonuyla baş köşede oturan, çocukların dikkat çekmek için yaptığı şirinlikleri fark etmeyen, eşiyle iki kelam etmeden akşamı bitiren babalar. Ekranı yukarı kaydırarak linke ulaşan, İslam ahlakını unutarak alışverişe gömülen kadınlar…
Sosyal medya bizi ve neslimizi bambaşka bir yere sürüklüyor. Öyle ki bu akıntıya karşı koymak bir yana, dönen ve sürekli yenilenen bu çarkın bir dişlisi de biz oluyoruz. Günümüz dünyasında hayatı kolaylaştıran teknolojiyi sosyal ağlar boyutunda incelediğimizde kâr-zarar ayrımını yapmak bir hayli zorlaştı. Sosyal medyanın bize verdiklerinin yanında bizden götürdüklerini de görmemiz gerekiyor. Bir Müslümanın sahip olması gereken hangi hassasiyetlerini alıyor, yerine neleri koyuyor?
Boşa Geçen Dakikalar
Kur’an, boş işlerden yüz çevirmeyi mü’minlerin özeliklerinden saymıştır. “Ve onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler.”1 Ekran başında geçirilen dakikalar, saatler… Bize fayda sağlamayan video ve gönderiler… Sosyal medyada vakit geçirmek hayatımızın olağan akışında ciddi yer tutar hale geldi. Telefonlar uyumadan önce elimize aldığımız son şey ve uyanınca elimizde olan ilk şey oldu. Gündemi ve bildirimleri kontrol etmek bu çağın insanının rutinleri haline geldi. Bir süre uzak kaldığımız zaman çok önemli şeyleri kaçırmış hissine kapılıyoruz. Bu platformlarda hareket ve gündemin bir sınırı yoktur. Sonsuz bir akış ve içerik mevcuttur. Bu platformlar yapımcıları tarafından insanları sürekli akışta ve çevrimiçi tutmak için yığın özellikle donatılmıştır. Oysa zaman mü’minin en kıymetli sermayesidir. İlmi gelişim, ibadet, tefekkür gibi kazanımlar uzun zamanlar verilerek elde edilir. Asıl bilgi ve gelişmeler sürekli değişen akışta değil kitaplarda ve eserlerdedir. İlmi ve manevi gelişim ise videolar ve gönderi altındaki yazılarla gerçekleştirilemez.
Dikkat ve Derin Tefekkür
“O akıl sahipleri ayakta dururken, otururken ve yanları üzerine yatarken daima Allah’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler ve: ‘Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen bütün eksik sıfatlardan uzaksın. Bizi cehennem azabından koru!’ derler.”2
Ayetteki sıralamaya dikkat edelim: Allah’ı zikir, tefekkür, tekrar Allah’ı zikir ve kurtuluş için yakarma… İnsanın acziyetini anlayıp Allah’a yönelmesi, ilimde derinleşmesi ve yaratılanlara bakıp imanının kuvvetlenmesi derin tefekkür ve dikkatten geçiyor. Sosyal medya bizden yalnızca ekran başında geçirdiğimiz zamanı almakla kalmıyor, önemli işlere yönelmememiz için dikkatimizi de gasp ediyor. Bu çağın insanının ve yetişen yeni neslin en büyük problemleri arasında dikkat eksikliği ve odaklanma problemleri var. Uzun süre okuyamama, okuduğunu anlayamama, hiçbir şeyle meşgul olmadan tabiatı izlemenin zor gelişi, beynimizde sürekli açık kalan sekmeleri andıran sesler, müzikler, videolar, bize ve kalbimize faydası olmayacak dünyaya dair düşünceler… Sürekli renkli, güncel ve hareketli ekranların ardında bıraktığı adeta bir moloz yığınını andıran zihnimiz… Bu zihinle berrak bir okuma yapmak nasıl mümkün olsun? Huşu ile namaz kılmak, seccade başında uzunca zikretmek nasıl mümkün olsun?
Mahremiyet ve Gerçeklik Algısı
Bugünden çok da uzak olmayan bir zamanda anneler çocuklarının sokakta bir şeyler yemesine izin vermezdi. Yediğini içtiğini anlatmak ayıp sayılır, yatak odaları mahrem olduğu için kapısı kapalı olur, yeni gelin ziyaretlerinde bakılıp görülmezdi. Misafir gidilen evin dolap ya da buzdolabı açılmaz, ev sahibi açsa dahi incelemek için dikkatlice bakılmazdı. Eşlerin birbirine yaptığı incelikler yalnızca onlar tarafından bilinir, başkalarına anlatılmazdı. Bugünden çok da uzak olmayan bir zamanda insanlar mahremiyet nedir, rikkat (incelik) nedir bilirdi.
Bugün benzeri görülmemiş bir mahremiyet krizi yaşıyoruz. Günümüz insanı, incelik ve letafet gibi güzel hasletleri çağın hastalığı olan teşhirciliğe kurban ediyor. Öyle ki hiç gitmediğimiz evlerde salonun yerini, çekmecelerin içini, yatak odaları ve dahi banyoları santim santim biliyoruz. İnsanların lavabolarını nasıl temizlediğini, eşlerine aldıkları hediyeleri, çocuklarının kıyafetlerini, hastalıklarını, ilaçlarını, tatillerini, en özel gün ve anlarını izleyebiliyoruz. Hiç tanımadığımız bir insanın hayatının tüm detaylarını evimizdeki koltuktan öğrenebiliyoruz. Bu saçmalıklar silsilesine ister teşhircilik ister görgüsüzlük diyelim. Bu silsile toplumsal değerlerimizi bozuyor. İnsanların yiyip içtiklerini paylaşması az zaman önce büyük ayıp sayılırken bugün olağan görülüp beğeni topluyor. Bununla birlikte ev, iyi vakit geçirmek, misafir ağırlamak, estetik ve güzellik gibi herkesi ilgilendiren şeylerin tanımı ve gerekleri değişiyor. Her zaman temiz ve düzenli, ışıl ışıl evler, yüzlerce lira ödenip kalkılan masalar, tabaklara sığmayan ikramlar, yapma bebekleri andıran kadınlar! Bize ve değerlerimize uymayan ama normalleşen milyonlarca içerik… Günden güne yavaş yavaş değişen evlerimiz, adetlerimiz, isteklerimiz… Öyle olmak için içimizde fısıldayan, eksiklerimizi sıralayan o ses! Sosyal medya içeriklerinin sadece gösterilmek istenenden ibaret olduğunu, bu içeriklerin vahşi kapitalizmi beslediğini, hayatın akışına ve kurallarına uymadığını akıldan çıkarmamak gerekir. Hastalıksız, ölümsüz, maddi sıkıntısız bir hayat hiçbir zaman mümkün olmamıştır. Sürekli tatil yapmak, hediyelere boğulmak, eşya değiştirmek nefsin arzulayacağı şeyler olmakla birlikte İslam ahlakında ve normal hayat standartlarında yeri olan şeyler değildir.
Tüketim
Facebook ve Instagram’ın yıllar önceki hallerini bir hatırlayalım… Sadece fotoğraf paylaşılan ve beğeni- yorum özelliği olan bir formata sahiplerdi. Sonra insanları akışta tutmayı sağlayan başka başka özellikler eklendi. Video paylaşma, yazıdaki karakter sayısının artırılması, anlık paylaşılıp yirmi dört saat sonra kaybolan hikayeler… Kullanıcının bu mecralarda geçirdiği vakit arttıkça burası potansiyel bir pazar yeri halini aldı. Zamanla insanlar sürekli içerik üreterek takipçi kazanmaya ve markalardan gelen ürünlerin videolarını çekerek para ya da ürün elde etme yoluna girdiler. Kapitalizm bu sefer dijital olarak karşımıza çıkmaya başladı. TV’de tahammül edemediğimiz reklamların abartısız iki yüz katı sosyal hesaplarımızın akışında karşımıza çıkar oldu. Takip ettiğimiz doktorların, yazarların, psikologların, diyetisyen ve pediatristlerin ve daha kimlerin kimlerin kullandığı ortak bir cümle meydana geldi: “Ekranı yukarı kaydırarak ürüne ulaşabilirsiniz.”
Bugün ürünler bir ihtiyacı değil bir statüyü temsil eder oldu. Birey sosyal bir statü sağlayıcısı ve farklılaşma aracı olarak tüketime yöneliyor. Robot, dikey, sulu gibi envai çeşit süpürge; on beş çeşit kahve yapabilen makineler… Önceden bazı firmaların distribütörlüğünü yaparak ürün satan insanlar olurdu. Bu insanlara nadir rastlanırdı. Bugün kadınlar yemek, temizlik, çocuk bakımı gibi ev hallerini paylaşarak günümüz tabiriyle fenomen olmaya başladı. Temizlik yaptığı videolarla 3 milyon takipçiye ulaşan ve bir reklam ücretine 750.000 lira istediği konuşulan erkekler var. Link gelirleri ayda 20.000 liraya kadar çıkıyor. Kapitalizmin kirli ağı buradan da çıkıyor. Firmalar çok ve farklı kesimlerden takipçilere sahip fenomenlere ürünlerini göndererek reklamını yaptırıyor. Bazı gönderilerini beğenip takip ettiğiniz hesaplar da ürünün ne kadar hayatlarını kolaylaştırdığını anlatıp duruyor. Kısa bir süre sonra o ürünü komşunuz Fatma hanımda, Ayşe teyzenizde, yengenizde görmeye başlıyorsunuz. Zamanla o ürün gözümüzde çok zaruri bir ihtiyaç halini alıyor. Alınamayan evlerde tartışma sebebi olarak ailenin huzurunu kaçırıyor. Bir süre sonra çıkan her şeyi arzu eden, alan, alamıyorsa kalbinde sevgisini taşıyan insanlara dönüşüyoruz. Oysa İslam ahlakı bu değildir. On beş çeşit kahve yaptığı için bir makineye bir aylık maaş yatırmak İslam ahlakı mıdır? Dolaplara sığmayan kıyafetler, ayakkabılar ve çantalar İslam ahlakı mıdır? Müslüman her şeye sahip olunamayacağının, her çıkan ürünü alamayacağının farkında olmalıdır.
Sosyal medya kullanıcıları bugün potansiyel müşteridir. Bugün bir insanın haftanın altı günü güneşin altında çalışarak kazandığı paranın birkaç katını birileri klimanın altında link paylaşarak kazanıyorsa oradan emeğin ve helal paranın değil kapitalizmin kokusu geliyor demektir.
Sermayesi eriyen şu adama yardım edin! Sermayesini parmaklarının yukarı- aşağı hareketleriyle tüketen, Allah’ı razı etmek için verilen ömrü insanların hayatlarını takip ederek geçiren şu insanlığa el uzatın! Mahremiyeti ve hayayı elde edecekleri maddi kazançlara kurban eden modern insana İslam ahlakını hatırlatın! Çarkın bir dişlisi, bu sonu gelmez akışta kaybolan bir gönderi olmayın…
1. Mü’minun, 3
2. Al-i İmran, 191