Kapak

Bu Güvensiz Toplum Kimin Eseri?

Paylaş:

Mekke yıllarında müşriklerden görmüş olduğu kötü muamele ve işkencelerden dolayı, halini Rasulullah’a arz eden Habbab bin Eret’e, Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem geçmiş ümmetlerin çektikleri sıkıntıları hatırlatmış ve sabır tavsiyesinde bulunmuştu. Ardından: “Allah, elbette bu işi, İslamiyeti tamamlayacaktır ve bütün dinlerden üstün kılacaktır. Öyle ki, hayvanına binip Sana’dan Hadramevt’e kadar tek başına giden bir kimse Allah’tan başkasından korkmayacak, koyunları hakkında da kurt saldırmasından başka hiçbir endişe duymayacaktır. Fakat siz acele ediyorsunuz”1 demişti.

Benzeri bir rivayet, Mekke’nin Fethinden sonra Müslüman olan Adiyy bin Hatem’den gelmiştir. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, ona da “…Nefsim kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah bu dini mutlaka tamamlayacak ve hâkim kılacak. O kadar ki, bir kadın kimseye ihtiyaç duymadan, tek başına Hîre’den kalkarak gelip Kâbe’yi tavaf edecek…” Yıllar sonra Adiyy bin Hatem diyor ki: “Ben, o günleri gördüm. İşte kadın Hire’den çıkıyor, hiç kimsenin korumasına ihtiyaç duymadan gelip Kâbe’yi tavaf ediyor ve kimse ona karışmıyor…”2 

Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem nübüvvet penceresinden İslam toplumunun geleceğini görmüş, o günkü şartlarda belki de toplumun en kırılgan kesimini temsil eden ve yalnız yolculuk yapması ihtimal dahilinde olmayan bir kadın üzerinden güvenilir toplumu tarif etmişti. O günkü şartlarda bırakın bir kadın, erkekler dahi yalnız yolculuk yapmaya çekiniyor, kafile halinde olanlar bile saldırıya uğramaktan korkuyordu. İşte Hz. Peygamber, böyle bir toplumun değişime uğrayacağından bahsetmişti. Bunun yerine Allah korkusunun kalpleri kapladığı, dinin çizdiği sınırların dışına çıkılmadığı, hak ve hukuka azami derecede dikkat edildiği, toplumun en zayıflarının bile kendini güvence altında hissettiği bir toplum yapısı oluşacaktı. İslam Medeniyetinin gölgesinde insanların kendilerini güvende hissettiği bir toplum (Asr-ı Saadet ve Raşid Halifeler döneminde) meydana geldi. Sonraki yıllarda bu dönemler kadar olmasa da aynı hassasiyet yani toplumda insanların birbirine ve idareye güveni devam etti. Fakat devam eden asırlarda (18.yy. ve sonrası) İslam’dan uzaklaşmanın sonucunda Batılılaşma başladı ve toplumu tesir altına aldı. Süreç içinde her ne kadar maddi kalkınma ve modernleşme gerçekleştiyse de güvenli toplum bir daha meydana gelmedi. Halbuki bir toplumu ayakta tutan temel dinamiklerden biri, o toplumdaki bireylerin birbirlerine, yöneticilerine ve devletin kurumlarına güven duymasıdır. Bu güven ne kadar sağlam temeller üzerine bina edilmiş ve yerleşmişse, o toplum o kadar uzun süre ayakta kalabilir. İslam Medeniyeti bunu din ile büyük oranda sağladı. Kalplerde sağlam iman ve Allah korkusu, yürürlükteki hükümlerin insana uygun ve onu terbiye edici/caydırıcı olması, toplumda var olan birlik, beraberlik ve kardeşlik anlayışı, kanunların herkesi bağlayıcı olması gibi birçok katkı sağlayan etken sayılabilir.

Diğer taraftan Batı, özellikle aydınlanma dedikleri çağdan itibaren dini tamamen devre dışı bırakan seküler bir anlayışa sahip olmuş, güya akıl ve bilimin rehberliğinde insanlığa yeni bir dünya düzeni sunma iddiasıyla ortaya çıkmıştı. Her şeyi maddeden ibaret gören Batı’nın hayat tarzının sonucunda kısmen maddi kalkınma olmuş, insanların konfor alanı genişlemişti. Ancak insanlar yine de mutlu ve huzurlu değillerdi. Bir şeyler eksik gibiydi. Teknolojik imkânların arttığı, neredeyse her yerde kameraların olduğu modern(!) çağda, suç oranları beklentilerin aksine düşmüyor, milyarlarca dolarlık reklam, kamu spotları ve duyurular yaptıkları halde uyuşturucu bağımlılığı ve diğer kötü alışkanlıklar gün geçtikçe hız kazanıyordu. Polisiye tedbirleri ve suçlulara verilecek cezaları artırdılar, hapishaneleri yüksek güvenlikli hale getirdiler ama yine de insanları suç işlemekten uzak tutamadılar. İnsanlar fırsatını buldukları yerde, kameraların kendilerini tespit edemediğini düşündükleri ortamda kolayca suç işleyebiliyorlardı. “ABD’de 1977’de New York’ta 25 saat süren elektrik kesintisinde hırsızlık, yağma ve tecavüz vakaları bir anda artmış, 9 ay sonra doğum oranlarında pik yaşanmıştır.”3

İdeolojilerin güdümündeki Batı’nın en temel hatası, insanı tanımadan ona kanun koymaya çalışmak yani ilahlığa soyunmaktır. Bunun insanlığa faturası ağır olmuştur. İnsanı insanın kurdu; toplumu da diğerlerinin sırtına binip yükselmeyi gerektiren bir savaş alanı (arena) olarak tanıtan bir medeniyetten insanlığın hayrına bir şey beklemek zaten mümkün değildir. Sonuçta herkesin kendini düşündüğü, kimsenin kimseye güvenmediği, bireyselliğin ön plana çıktığı, ahlaksızlığın yaygınlaştığı bir toplum meydana geldi. Bu durum, toplumdan dini yani kutsalı kaldırıp yerine aklı, bilimi ve sınır tanımayan özgürlüğü bırakmanın kaçınılmaz sonucuydu. Batı’nın teknolojisinden çok yaşantısını örnek alan İslam alemi de giderek Avrupalı gibi düşünmeye başladı. İslam toplumunda gençler ideolojileri benimsemeye, karşıt gruptakilerle çatışmaya başladı. Bir yandan imanın zayıflaması diğer yandan Batılı hayat tarzının estirdiği fırtına, imandan doğan emniyet anlayışının kaybolmasına sebep oldu.

Çağdaş (!) eğitim anlayışı ile dinden ve maneviyattan yoksun yetişen nesiller, son tahlilde maalesef hiç ümit verici bir noktaya gitmiyor. Maneviyat eksikliğinin yanında maddi yönden de başarı sağlayamıyor. “Vahye ihtiyacımız yok, biz yolumuzu bilim ve fenle çizeceğiz” diyenlerin aslında bilimsel alanda da yetersiz kaldıkları, dinden uzaklaşmayı başarsa da çok övdükleri muasır medeniyetler seviyesine ulaşamadıkları ortadadır. Dünyada söz sahibi olabilmek, Avrupa’nın teknoloji ve sanayi hamlelerini yakalayabilmek için seküler bir hayata talip olduk. Bunun için geçmişte bizi zirveye taşıyan dinden uzaklaştık. Sonuçta hem dünyamızdan hem de ahiretimizden olduk. Toplumun bugünkü hale gelmesinde bu yanlış adımın payı büyüktür.

Son yıllarda ülkemizde yapılan anketlerde halk nezdinde tüm kurumlara (yargı, meclis, eğitim, siyaset, diyanet) olan güvenin her geçen gün azaldığı anlaşılmaktadır. Bir toplumda güven denilince en çok akla gelen şey o toplumda adaletin olup olmamasıdır. Gerek ülkemizde gerekse dünyada yapılan birçok istatistik verilerine göre adalet konusunda sınıfta kaldığımızı söyleyebiliriz. “Uluslararası Demokrasi ve Seçim Yardımı Enstitüsünün 2023 yılı raporuna göre Türkiye, Hukukun Üstünlüğü kategorisinde 173 ülke arasında 148. sırada, Avrupa’da ise Rusya’nın gerisinde. Türkiye raporda Avrupa’da ‘demokratik olmayan’ dört ülkeden birisi olarak gösterildi.”4

“Sosyal Demokrasi Vakfı (SODEV) tarafından 2022 yılında yapılan bir araştırmaya göre vatandaşların sadece yüzde 15,7’si yargının bağımsız olduğunu düşünürken, yargıya güvendiğini ifade edenlerin oranı yüzde 18’de kalmaktadır.”5 Son yıllardaki korku atmosferini de göz önünde bulundurursak aslında anketlere yansıyan bu rakamların daha da düşük olduğunu söylemek mümkündür. Adaletin dağıtıcısı konumunda olan ve toplumdaki güven endeksini doğrudan etkileyen kurumun durumu bu ise diğer kurumların halini hesap etmek hiç de zor değildir. Bir toplumda hiçbir kuruma güven kalmayınca dışardan yatırım da gelmiyor, haliyle ekonomi de kötüleşiyor. Ekonominin stabil olmadığı yerde yatırımcılar risk almak istemiyor. Aslında adaletin olmayışı güveni sarsıyor, güvenin olmayışı da domino etkisiyle bütün alanlara sirayet ediyor.

İslam, gönderdiği hükümlerle bir yandan insanı eğitiyor, kalbine sağlam bir inanç yerleştiriyor; diğer yandan toplumsal misyonunu da hatırlatarak birlikte yaşadığı insanları kardeş görmesini sağlıyor. Kişisel ve toplumsal kuralları belirleyerek herkesin hakkını teminat altına alıyor. “Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden güvende olduğu kimsedir. Mü’min de insanların can ve malları konusunda kendisinden emin oldukları kimsedir.”6 Başka bir hadiste şöyle buyuruluyor: “Bir kimsenin kalbinde iman ile küfür, doğruluk ile yalancılık, hıyanet ile emanet bir arada bulunmaz.”7 Görüldüğü gibi bu hadisler iman ile emniyet/güven arasında direk bir ilişki kuruyor. Kur’an ve sünnetin böylesi emirlerine sıkıca sarıldığımız dönemlerde bu güven ortamı sağlandı, o toplumda yaşayanlar bunu iliklerine kadar hissettiler. İslam’ın hâkim olduğu ve hakkıyla yaşandığı bu zamanlarda gayr-i Müslimler bile İslam’ın adaletine güveniyor, haksızlığa uğramayacaklarını, olası bir hak kaybında mahkemede haklarını alacaklarını gayet iyi biliyorlardı. “Latin külahı görmektense Müslüman sarığını yeğlerim”8 sözü meşhurdur. Bizans’ın Osmanlı tarafından kuşatma altında olduğu zamanda, Katolik Latin Avrupa’dan yardım alıp onlara borçlu kalmaktansa Osmanlının hâkimiyeti altına girmeyi tercih ediyorlardı.

Geçmişte böyle parlak dönemlere sahipken bizi İslam’dan ve hassasiyetlerimizden kopardılar. Hz. Ömer’in dağda karşılaştığı ve “Sürünün içinden bir koyun getir keselim, parasını sana vereyim” teklifine, “Ben koyunların sahibi değilim, sahibinin haberi olmadan böyle bir şey yapamam. Hem sahibini aldatsam bile Allah’a ne cevap veririm?” diyen dürüst çobanımız kalmadı maalesef. Dağın başındaki çobana Allah korkusu kazandıran dinin mensupları olarak nasıl bu hale geldik? Bugün insanlar evlerinin balkon ve pencerelerine demir korkuluklar yaptırıp, kapılarını iki üç yerden kilitlemek zorunda kalıyorlar. Tek başına bu bile toplumda bir tedirginliğin varlığını gösteriyor. Kaybolan güven duygusunu/ ihtiyacını karşılamak için kalıcı çözümler yerine teknolojiden medet umuyoruz ama o da çare olmuyor. Hırsızlar her türlü güvenlik önlemini aşacak yöntemleri yine de buluyorlar.

Sonuç olarak kalplere iman, Allah korkusu ve sağlam bir ahiret inancının yerleştirilmesiyle işe başlamak gerekiyor. Herkesin her yaptığını kaydeden ilahi bir kameranın olduğunu bilmek, bunun şuurunda yaşamak, insanı haramlara düşmekten koruyabilir. “Oysa gerçekten üzerinizde koruyucular var, şerefli-üstün yazıcılar. Her yapmakta olduğunuzu bilirler.”9

1.        Buhari; 4/238-239 (San’a ve Hadramut/Hadramevt Yemen’de birbirine uzak iki şehir. Aralarındaki mesafe 600 km)

2.        İmam Ahmed; Bidaye, V/66; İsabe, II/468, (Beğavi de bu hadisi nakletmiştir.) (Hire, Irak’ta bir bölge ve Mekke’ye uzaklığı 1715 km)

3.        https://www.milliyet.com.tr/pembenar/25-saatlik-elektrik-kesintisi-buyuk-kaos-yaratti-bebek-dogumlari-9-ay-sonra-pik-yapti-7129255

4.        https://tr.euronews.com/2023/11/09/turkiye-demokratik-degerler-raporunda-sinifta-kaldi-hukukun-ustunlugunde-dunyada-148-sirada

5.        https://gazetememur.com/gundem/yargiya-guven-endeksinde-sondan-ikinciyiz-butun-sorun-bu-karnede,LDdIBswfKEung2TzK9KHKg

6.        Müslim, İman, 12

7.        Ahmed İbn Hanbel, II, 349

8.        Ortodoks Bizanslı, Grandük Notoras’ın sözü

9.        İnfitar, 10-12