Geçtiğimiz sayıda ülkemizde ve dünyada artık normalleşmeye başlayan eşcinselliği bilimsel veriler yardımı ile tanımlamaya başlamıştık. Konunun üç temel eksen çerçevesinde şekillendiğinden bahsetmiştik. Bunlar; Siyasi eksen, bilimsel eksen ve sosyo kültürel eksen. Asıl itibariyle de 1973 yılında APA’nın yıllık kongresinde psikiyatrik hastaların sınıflandırıldığı tanı kitabı olan DSM’den eşcinselliği çıkarması konunun bilimsel eksende incelenmesi gereken bir durum iken, aslında altında yatan sebepler zincirine baktığımızda APA’nın aldığı karar sosyo kültürel eksende incelenmesi gereken bir durumdur.1 Çünkü; APA bu kararı sıradan bilimsel aktiviteler, rutin bilimsel süreç sonucunda almamış bilakis eşcinsel STK ve aktivistlerin baskıları sonucunda almıştır. Alınan bu kararda bugün eşcinsel hareketlerin sürekli dile getirdikleri ve kendilerince bilimsel bir dayanak buldukları tek veri olarak bayraklaştırılmıştır. Mesele tabi ki onların anlattığı gibi değil. Geçtiğimiz sayıda eşcinsellik ile İslam fıkhında yer alan hünsanın karıştırıldığından bahsetmiş ve konuya açıklık getirmiştik. Bu sayıda ise sizler ile Psikiyatrinin öncülerinin bu konu hakkındaki görüşlerini paylaşacağız. Malumunuz olduğu gibi batı her düşünce ve fikirde kendini tarihi bir kökene dayandırmayı sever.
Her meseleyi Antik Yunan’a götürmeyi başarılı bir şekilde sağlar. Aynı şekilde Batı medeniyetinin hemen hemen her bilim dalı ile ilgili benimsediği, otorite olarak dünyaya sunduğu bazı bilim adamları vardır. Dünyanın merkezine kendini yerleştiren Batı, bilimin öncüsü hatta yaratıcısı olarak da kendilerini görmektedir. Bundan dolayı her bir bilim dalının kökeni ve mucidi batılı bir bilim adamıdır. Mesela sosyoloji denince aklımıza kim geliyor (veyahut getiriliyor) Auguste Comte. Aynı şekilde psikoloji alanında da Batı’da otorite sayılabilecek bilim adamlarından biri de Sigmund Freud’dur. Peki psikoloji alanında en yetkin isimlerden biri Freud olmasında rağmen Batı neden onun eşcinsellik hakkındaki görüşlerini ele alamaz ya da sümen altı eder. Eşcinsel aktivistlerin baskıları sonucunda aslında eşcinsellik mevzusu bilimsel çerçevede incelenmekten öteye giderek sosyo kültürel bir mevzuya dönüştürülmüş, sıradan hoş görülmesi gereken bir durum gibi algılatılmıştır. Bundan dolayı bu sayımızda psikiyatrinin öncülerinin bu konu hakkındaki görüşlerine yer vereceğiz.
Sigmund Freud
Freud’a göre dünyaya gelen her çocuk, kendisi ile birlikte cinsel yaşamının filizlerini de getirmiş olur. Psikoseksüel gelişim, her çocukta var olan bu filizlerin gelişmesi ile gerçekleşir.2 Freud eşcinselliği cinsel sapma olarak tarif ediyor.3 Ona göre, (cinsel amaç/ hedef bakımından) seksüel sapıklıklar ya da seksüel birleşme için belirlenmiş olan beden alanlarının ötesine anatomik bir genişleme ya da seksüel nesne ile normal olarak son seksüel hedefe giden yolda hızla geçilmeleri gereken ilişkilerde bir oyalanmadır. Yani her cinsel sapma, gelişimsel yasaklamalar sonucunda ortaya çıkan çocuksuluk belirtisidir. Öyle ki dönüklükler, sapıklıklar, kendilerini bu şekilde ya yasaklamalar sonucunda ya da normal bir gelişmeden ayrışma sonucunda gösterebilirler.4
Freud’a göre eşcinsellik, Psikoseksüel bir olgunlaşamamadır. Bireyin Psikoseksüel gelişim evrelerini saplanma ve geriye dönüş nedeniyle tamamlayamaması ve Psikoseksüel olarak olgunlaşamamasıdır. Freud’a göre eşcinsellik ile kıskançlık, paranoya ve nevroz arasında bir bağ vardır. Aynı şekilde Freud’un sistemine göre eşcinselliğin gelişiminde dışarıdan gelen şartlanmışlıkların özel bir önemi vardır. Nitekim Freud’a göre eşcinsel bir erkeği, başka bir erkeğe yönlendiren şey, benzer bir şartlanmışlıktır. Yoksa onun da dediği gibi eşcinsel erkeklerin çoğu aslında erkeksi psişik* karakterlerin tümünü yitirmiş değillerdir. Daha da önemlisi aslında onlar da cinsel hedeflerinde kadınlığın psişik karakterlerini ararlar. Eğer bu böyle olmasaydı eşcinsel erkek fahişeler eski çağlarda olduğu gibi günümüzde de dış görünüş ve giyimi ile kadını kopya ediyor olmazlardı; ama ediyorlar. Çünkü kendilerini sundukları eşcinsel erkeklerin ideallerindeki cinsel nesne de böyle bir dişil karakterdir.5
Nitekim Eski Yunanlılarda da eşcinsel erkeğin isteğini kamçılayan şey, genç oğlanlardaki erkeklik değil onların bedenlerindeki kadınsı niteliklerdir. Onlardaki ürkeklik, utangaçlık, bilgisizlik ve güçsüzlük gibi kadınsı ruhsal özelliklerdir.6
Alfred Adler
Adler de eşcinselliğin (doğumsal değil) edinsel olduğunu savunur. Adler’e göre eşcinselliğin kaynağı büyük ölçekli bir cesaret kaybıdır. Bu cesaret kaybından kaynaklanan kadın korkusudur. Bu cesaret kaybı (korkaklık) da bireyin yaşamda oynayacak olduğu cinsellik rolüne yeterince hazırlanamamasından kaynaklanır. Ona göre kadına karşı cesareti kırılmış böyle bir bireyin toplumdaki “diğer” bireyler gibi eğitilmesi büyük bir hatadır ve bu eşcinselliğe neden olur.7
Adler, bireysel psikoloji verilerine göre eşcinsellik de dahil tüm cinsel sapıklıkların ortak özelliklerini şöyle sıralar:
1. Her sapıklık, erkekle kadın arasındaki büyümüş ruhsal uzaklığın bir dışavurumudur.
2. Her sapıklık, normal cinsellik rolünün benimsenmesine karşı açığa vurulan az ya da çok güçlü bir başkaldırı, sapık kişinin zayıflamış kişilik duygusunu güçlendirmeye yönelik planlı ama bilinç dışı bir çabadır.
3. Sapıklarda normal partneri değersizleştirme eğilimi hiçbir zaman eksik değildir; dolayısıyla, dikkatle bakıldı mı, partnere duyulan bir kin ve ona karşı savaş, sapıkların davranışında öne çıkan özelliklerdir.
4. Erkelerdeki sapıklık eğilimi, kadının aşırı değerlendirme konusu yapılmış gücü karşısındaki aşağılık duygusunu gidermek için başvurulan kompenzasyon (dengeleme) çabasıdır. Kadındaki sapıklıklar da yine onun kendisinden güçlü gözüyle baktığı erkek karşısındaki aşağılık duygusunu gidermek amacına yönelik bir çabadır.8
Düşüncelerine yer verdiğimiz ve Batı’nın psikiyatri alanında otorite olarak gördüğü düşünürler eşcinselliğin Psikoseksüel bir bozukluk olduğunu söylemelerine rağmen Batı, “eşcinsellik” konusu hakkında tam tersini düşünmektedir. Çünkü Batı, eşcinsellik olarak adlandırılan sapkınlığı meşrulaştırmak adına bilimsel verileri göz ardı etmektedir.
*Psişik: ‘ruhsal’ şeklinde ifade edilmektedir. Yani bir kişinin içinde bulunduğu psikolojik ruhsal durum olarak da ele alınmaktadır
1. Dr. Mücahit Gültekin “Eşcinsellik Hakkında” makalesi
2. Prof. Dr. Zeki Bayraktar “İnterseks-Hermafrodit ve Eşcinsel norm ve norm dışı cinsellik farklar, nedenler, öneriler” motto yayınları (2020
3. “Cinsellik üzerine” Sigmund Freud
4. Prof. Dr. Zeki Bayraktar a.g.e
5. Prof. Dr. Zeki Bayraktar a.g.e
6. Prof. Dr. Zeki Bayraktar a.g.e
7. Prof. Dr. Zeki Bayraktar a.g.e
8. Prof. Dr. Zeki Bayraktar a.g.e