Kapak

Çin’in İnsafına Terkedilmiş Ülke: Doğu Türkistan

Paylaş:

İslam coğrafyasına dönük zulümler, çoğunlukla Müslümanların (özellikle Osmanlı) dünya üzerindeki hakimiyetini kaybetmeye başladığı dönemlere rastlar. Eskiden bir bölgede Müslümanlara zulmetmeyi düşünenler, ümmetin hilafet merkezi olan Osmanlı’nın tavrını dikkate almak zorundaydı. Sadece bu bile ümmet olmanın önemini vurguluyor. Ümmet anlayışı, zulme uğrayan Müslümanların dünyanın neresinde olursa olsun kardeşleri tarafından yardım olunacağı ümidini daima diri tutmasına vesile olmuştur. Ancak şimdilerde nüfusu iki milyara yaklaşan, kendi içindeki problemlerle dağınık bir görüntü sergileyen İslam alemini hesaba katan neredeyse yok gibidir. İşte, bir avuç işgalci İsrail’in İslam ülkelerinin ortasındaki Filistin’e yıllarca zulmetmesi buna mukabil Körfez ülkelerini hiç hesaba katmaması gibi. Osmanlı’nın yıkılmasıyla Müslümanlar, imamesi kopmuş tespih taneleri gibi dağıldılar ve her bölge kendi imtihanıyla baş başa kaldı. Her bölge kendi acısını düşünüp diğer bölgelerde olan bitene yeterince ilgi gösteremedi. Biz yazılarımızla ümmet vurgusu yapmaya, dikkatleri coğrafyamızın acılı bölgelerine çekerek bu algıyı kırmaya çalışıyoruz. Bu bölgelerden birisi de bir asrı aşkın zamandır zulme, soykırıma ve asimilasyona maruz kalan, dünyadan izole edildiği için ancak son yıllarda sesini duyabildiğimiz Doğu Türkistan.

Doğu Türkistan ile ilgili araştırma yapmadan önce itiraf ediyorum bu denli sistematik bir zulüm ve vahşetin olduğunu bırakın bilmeyi tahmin bile edemezdim. Son yıllarda sosyal medyanın da gücüyle nispeten yapılan zulüm bir nebze duyulsa da aslında anlatılanlar buzdağının görünen kısmıdır. Şöyle bir özeleştiri yapmamız lazım: Müslümanlar olarak genel bir eksiğimiz de tarihimizi, coğrafyamızı, Müslümanların yaşadığı bölgelerde çektikleri sıkıntıları yeterince bilmeyişimiz. Bu durum ümmetçi bakışı kaybedişimizden kaynaklanıyor. Çünkü ulus devlet anlayışı ülkelerimiz arasına coğrafi sınırlar çektiği gibi sanki kalplerimize de sınırlar çekmiş. Kendi problemimizi en önemli görüp diğer bölgelerdeki sıkıntıları ya tamamen unutuyor veya çok az hatırlıyoruz. Lut Aleyhisselam, kapısına dayanan azgın ve sapık güruha diyor ya: “Keşke size yetecek gücüm olsaydı veya sağlam bir yere dayansaydım.”1 Doğu Türkistan ile ilgili makaleleri, orada yapılanlara dair gerçekleri okuduğu zaman tam da bu duyguya kapılıyor insan. Keşke ümmet birlik beraberlik içinde olsaydı, keşke hakiki manada kardeş olabilseydik. Keşke, keşke…

COĞRAFİ KONUMU VE TARİHİ

Doğu Türkistan, tarih boyunca Ulu Türkistan olarak bilinen Orta Asya coğrafyasının tarihî gelişmelerden dolayı ikiye ayrılmasıyla oluşan doğu bölgesinin adıdır. Yüzölçümü 1.824.000 km2, yaklaşık üçte biri çöl (Taklamakan Çölü) olan ancak geri kalan kısımları verimli topraklardan oluşan bir bölge. Kuzeyde Rusya ve Moğolistan ile sınır olan Doğu Türkistan bölgesi, batıda Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Afganistan, Pakistan, Keşmir ve Hindistan ile komşudur. Doğu tarafı bozkırlar, çöller ve Çin ile sınırdır. Doğu Türkistan yüzölçümü ile Almanya’dan 4 kat, Türkiye’den yaklaşık 2,5 kat büyüktür. Türk dünyasının Kazakistan’dan sonra ikinci büyük ülkesidir.2

Doğu Türkistan, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve tarihte önemli izler bırakmıştır. İskitlere, Hunlara, Göktürk İmparatorluğu’na, Uygur Devleti’ne, Karahanlılar’a ev sahipliği yapmıştır. M.Ö. 206 yılından M.S. 1759 yılına kadar geçen yaklaşık 2000 yıllık süre içerisinde Doğu Türkistan, 1800 yıldan uzun bir süre bağımsızlığını korumuştur. Bu tarihler arasında Hun Türk Hakanlığına veya Göktürk Hakanlığına bağlı kalınan dönemlerde bile, yerel idare tam anlamı ile Doğu Türkistan halkının elinde olmuştur. M.S. 751'den 1216'ya kadar geçen süre Doğu Türkistan'ın tam anlamıyla bağımsız olduğu bir süreçtir.3 1870’li yıllara kadar kendi içinde bazı karışıklıklar ile dolu yıllar geçirse de Çin’in bölgeyi tam anlamıyla işgali 1877’de (Sovyetler Birliğinin de yardımıyla) olmuştur. Osmanlı her ne kadar yardım göndermiş olsa da giden birlikler, cephane ve mühimmat kalmadığı için Hindistan üzerinden İstanbul’a dönmek zorunda kalmıştır. 1884’te Çin meseleyi bir adım daha ileri götürerek bölgeyi kendisine bağlamış, Doğu Türkistan’a Xinjiang (Sincan: Yeni Toprak/Kazanılmış Topraklar) adını vererek Çin’in bir eyaleti olarak ilan etmiştir. 1911-1933 yılları arasında sürdürülen direniş hareketlerinin sonucunda 12 Kasım 1933 tarihinde Kaşgar’da Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kurulmuştur. Ancak Doğu Türkistan’ın bağımsız olmasının Rus işgali altındaki diğer Türk yurtları için tehlike arz edeceğini düşünen Sovyetler Birliği, tekrar Çin’e destek vermiş, Doğu Türkistan’ı işgal etmesine yardım etmiştir. 1949’da Çin’de yönetimi ele geçiren Çin Komünist Partisi (ÇKP), hâlen bölgeyi işgal etmeye, maddi ve manevi olarak Doğu Türkistan’ı sömürmeye devam etmektedir.

YERALTI VE YERÜSTÜ KAYNAKLARI

Sincan Bölgesi içerdiği maden, mineral, petrol ve doğal gaz yataklarıyla Çin için muazzam bir hazine niteliğindedir. Çin’de çıkarılan mineral miktarının %78’i Doğu Türkistan topraklarından çıkartılmaktadır. Çin topraklarından çıkartılan 148 çeşit madenin 118 çeşidi Doğu Türkistan topraklarında elde edilmektedir. Ülkedeki petrol alanlarının yüzölçümü, İngiltere ve Fransa’nın toplam yüzölçümünden fazladır.4

Doğu Türkistan’da bulunan yaklaşık 2, 2 trilyon ton miktarındaki kömür rezervi, Çin rezervinin yarısını teşkil etmektedir. Doğu Türkistan’ın özellikle Aksu ve Karamay şehirlerindeki doğal gazı, 14 milyon dolarlık boru hattı projesiyle Şanghay limanına taşınmaktadır. Doğu Türkistan halkının başlıca geçim kaynağını tarım oluşturur. 150.000 km2 tarım arazisi ve bir o kadar ekilebilen toprak mevcuttur. Tarım havzasının 18 milyar ton petrol kapasitesi olduğu tahmin edilmektedir. Jeologların şu ana kadar yaptıkları araştırmalar ise 300 milyon ton petrol ve 220 milyar metre küp doğal gaz kapasitesi olan 13 yatak ortaya çıkarmıştır. Ayrıca, bölgede 40’tan fazla tuz çıkarılmaktadır. Sadece Kuçar şehri etrafındaki tuz rezervlerinin bile dünya insanlarının 1000 yıllık tuz ihtiyacını karşılayacak miktarda olduğu tespit edilmiştir.

Doğu Türkistan siyasi, ekonomik ve askeri yönden Asya’nın en stratejik bölgelerindendir. Ayrıca Çin, Doğu Türkistan’ı dış tehlikelere karşı kendisini koruyacak stratejik bir tampon bölge olarak görmektedir. Çin'in Batı’ya açılan penceresi konumundadır. Dolayısıyla bölgenin kendi bağımsızlığını kazanması veya başka bir ülkenin güdümüne girmesi Çin açısından büyük tehdit unsuru görülmektedir.

ÇKP (ÇİN KOMÜNİST PARTİSİ)’NİN ASİMİLASYON STRATEJİSİ

Çin’in 1949 yılından bu yana yürüttüğü politikalar, Doğu Türkistanlıları asimilasyona ve etnik temizliğe maruz bırakmıştır. Öyle ki, bugüne kadar öldürülen Doğu Türkistanlıların sayısının 35 milyon gibi rakamlara ulaştığı belirtilmektedir.5 Çin’in bölgede uyguladığı stratejilerden birisi kendi komünist ideolojisini yaymak, Müslüman Uygur halkını kendi inançlarından koparıp asimile etmektir. Bu amaçla bölgedeki medrese ve benzeri eğitim kurumlarını kapatmış, halka tesir edecek din adamlarını ve aydınları ortadan kaldırmışlardır. Baskılara karşı ayaklanan binlerce insanı da şiddetli bir şekilde bastırmışlardır. 1955’te güya bölgeye özerklik vermiş ancak yerel yöneticileri de kendi istediği kişilerden seçerek kontrolü elinde tutmaya devam etmiştir. Ayrıca başka bir strateji olarak iskân projesi uygulamış, bölgeye çok sayıda sivil Çinli yerleştirerek bölgenin demografik (nüfus bilgileri) yapısını değiştirmeye çalışmıştır.

Stratejinin bir parçası olarak ‘toplama kampı sis­temiyle’ beraber planlanmış köle işçilik de dikkat çeken başka bir uygulamadır. Bu toplama kamplarının girişinde; “yeniden eğitim merkezi”, “meslek edindirme kursu” veya “teknik beceri okulu” gibi tabelalar asılıdır. Bu sadece bir aldatmadır. Aslında insanları toplayıp sadece onların beyinlerini yıkamayı veya işken­ce etmeyi amaçlamakla kalmıyor aynı zamanda nüfusu azaltmak için in­sanları kısırlaştırmak, ekonomik çıkar için köle işçi haline getirmek gibi birçok amacı güdüyor. Ayrıca insanlara korku vererek tamamen itaat ettirmek için yüksek teknolojiy­le donatılan sistemlerle onları gözetlemek, Çinlilerle evlen­meye zorlamak gibi bir toplumu kökten etkileyen politikalar beraber uygulanmaktadır. Ayrıca ebeveynleri toplama kamplarına alınan çocuklar bizzat Çin hükümeti tarafından işletil­mekte olan yetimhanelere götürülerek asimilas­yona tabi tutulmaktadır.6

Çin hükümeti tarafından caddeler, sokaklar ve binaların girişlerine kadar gözetim kameraları yerleştirilmiştir. Yal­nızca Urumçi’de 2016 yılına kadar 160.000’den fazla güvenlik kamerası kurulmuş ve binden fazla video gözetim personeli 7/24 görüntüleri izlemek için görevlendirilmiştir. Bu kadar sıkı tedbir ve gözetleme yetmemiş olacak ki denetimi sağlamak adına ai­lelerin özel hayat gizliliğini de ihlal ederek Çinli memurlar, Müslüman Türklerin hanelerine yerleştirilmiştir. Bu program 2014 yılında başlamış olup Han Çinlisi devlet memurları, Müslümanların evinde kalarak beyin yıkama, gözetleme ve değerlendirme çalışmalarında bulunmaktadır. Benzer bir uygulama ve hak ihlali de “ikiz akraba/aile olmak” uygulamasıdır. Buna göre, özellikle erkekleri sözde “eğitim kamplarına” gönderilen Uygur ailelerin yanına Çinli bireyler yerleştirilmekte ve Çin-Uygur tanışması adı altında insanların mahremiyetleri ihlâl edilmektedir. Gerçekten düşüncesi bile insanın kanını donduran bir durumdur.

Kampta yapılanlarla ilgili anlatılanlar, insanın yazmaya bile hicap duyacağı cinsten vahşetlerdir. Kamplarda kadınlara birtakım sıvıların enjekte edildiği, sürekli olarak çıplak vaziyette arandıkları, işkenceden dolayı ağlamanın yasak olduğu, genç kızlara tecavüz etmenin sıradanlaştığı da anlatılanlar arasındadır. Ayrıca sorgu sırasında yüksek voltajlı elektrik vermek kamplarda en sık uygulanan işkence yöntemlerindendir. 2018’in Ağustos ayında Birleşmiş Milletler, Doğu Türkistan’da 1 milyondan fazla Müslüman Uygur Türkü’nün toplama kamplarında tutulduğunu açıklamıştır. İnsanların toplama kamplarına alınma gerekçelerinden bazıları: “Dini görüntüye sahip olmak, yurt dışında akrabası bulunmak, içki içmemek, WhatsApp kullanmak, camiye gitmek, başörtüsü takmak, oruç tutmak, sakal bırakmak…” kısacası kendisinin Müslüman ve Türk olduğunu gösteren herhangi bir özelliğe sahip olmak yeterli bir sebeptir. Devlet yönetimi ile barışık olmayan ve yurt dışında yaşamayı tercih eden Doğu Türkistanlıların aile fertlerine, hatta uzaktan akrabalık bağları bulunan kişilere dahi pasaport verilmemekte, devlet kurumlarında çalışmaları engellenmekte ve bu kişiler adeta toplumdan tecrit edilmektedirler.

Sonuç olarak Çin, yıllardır Doğu Türkistan’a sistematik bir şekilde asimilasyon uygulamakta, her türlü gayri insani davranışı onlara reva görmektedir. Tüm bunları yaparken de iki şekilde hareket etmektedir. Birincisi, bölgeyi dış dünyadan izole tutup halkı tehdit ederek var olan durumu gizlemektedir. Duyulduğunda ise Doğu Türkistanlıları terör suçu işlemekle itham etmekte, böylelikle haklı olduğunu ilan etmektedir. İkincisi de uluslararası kamuoyu bu durumu bilip tepki gösterdiğinde, tepkileri dikkate almamakta zulmünü tüm dünyanın gözü önünde devam ettirmektedir.

Buraya kadar konuyu sadece biraz özetleyebildim. Bölgede gerçekten çok büyük bir zulüm çarkı var ve oradaki Müslümanlar derdini kimseye anlatamıyor, yurtdışına çıkıp konuşan olursa aileleri ile tehdit ediliyorlar. Gittikleri ülkelerden Çin’in talebiyle çok kolay sınır dışı ediliyorlar. İki milyar İslam alemi içerisinde yalnızlığa ve Çin’in insafına terkedilmiş durumdalar. Bu yönüyle özelde sosyal medyada, genelde konuşulan her platformda dile getirilmeyi bekliyorlar. Müslümanlar olarak bulunduğumuz yerlerde toplumsal güce ulaşmak ve yöneticilerimizi menfaatlerine göre değil İslam’ın maslahatına göre davranmaya yönlendirmek durumundayız. Ancak bu şekilde ümmetin kanayan bölgelerine faydamız olabilir. Hiç olmazsa onlara yapılan zulmü teknolojik imkânlar dahilinde yayabilir, toplumsal farkındalık oluşturabiliriz. Rabbim tüm mazlumların yardımcısı olsun.

 

  1. Hud, 80
  2. Doç. Dr. Saadettin Gömeç, Uygur Türkleri Tarihi ve Kültürü, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara 1997, s. 67
  3. İsa Yusuf Alptekin, “Unutulan Vatan Doğu Türkistan”, Seha Yayıncılık, İstanbul, 1999, s. 9
  4. İsmail Cengiz “Doğu Türkistan’ın Hukuki Durumu ve Temel Sorunları”, Yeni Türkiye Dergisi,1997 sayı 16, s.1396
  5. https://ihh.org.tr/haber/cine-terkedilmis-bir-kader-dogu-turkistan-415
  6. Doğu Türkistan’da Çin Toplama Kampları Raporu, s. 22