“Hakikaten biz insanı ahsen-i takvim üzere yani, insan cinsini maddeten ve manen doğrultmanın, kıvama koymanın, biçimlendirmenin en güzelinde (en güzel biçimde) yarattık.” (Tin -4)
Her çocuk Esma-ül Hüsna’dan almış olduğu vasıflarla doğmaktadır. Esma-ül Hüsna’ya delalet eden ve yine bunlar arasında görünen farklılıkların yani bir kabiliyetin diğer vasat kabiliyetlerden daha belirgin olması aynı sebepledir. Bâriz vasıf bu çocuğun özelliğini, kimliğini belirlemektedir. Ayrıca bu farklılıkların keşfedilerek inkişaf ettirilmesi ilerde meslek eğitimini de kolaylaştırarak insanı, varlığındaki kabiliyetle bütünleştirmektedir. Bu izn-i irade fıtratın insanlara tanıdığı bir imtiyazdır. Ve fıtratı bozulmamış her çocuk sevimlidir. Çocuğun hususiyetleri arasında üstün ve farklı kabiliyetini bularak, mizacına uygun olanın onda yerleşmesine izin verilmelidir. Meselâ; Ahmet, hayvanlara ve insanlara karşı normal bir merhamet hissi taşıdığı halde, Mehmet, daha duyarlı ve hassas olabilmektir. Ayşe, kardeşlerinden farklı olarak cömerttir. Sevde, sır saklamayı ve az konuşmayı seven bir çocuktur. Osman, emsallerine göre daha edepli davranışlar içerisindedir. Ömer, adaletli ve yardım severdir. Bunlar gibi birçok örnekler verilebilir. Cömert, ketum (sır saklayan), vakarlı, sanatkâr, duyarlı, merhametli denilen çocuklar aslında yaratılışlarındaki kabiliyetlerin tezahürünü ortaya koymaktadırlar. Çocuklar fıtratın aksine zorlanarak, özelliklerini kaybettikleri zaman sıradan insanlar gibi davranmaya başlarlar.
Ailenin yapacağı en önemli iş, çocuktaki fıtrî eğilimleri vahyî eğitimle desteklemektir. Çocuktaki istidat, meyl ve kabiliyetler ilahî nizamın emirlerini yerine getirmeye programlıdır. Fıtratın dine meyilli olması eğitici için büyük bir avantajdır. Bu avantajı iyi değerlendirerek çocuğumuzun itimadını kazanabilirsek, yani o bir bakıma bizi taklide ve eğiticisi olmamıza layık görürse, çocuğa büluğ çağına kadar ilmî halini öğretebilme işlemimizi başarıyla sürdürebiliriz. Ayrıca yaratılışta çocuğa verilen kabiliyetlerin korunması halinde şahsiyet gelişiminde de bu kabiliyetlerin önemli bir payı olacak, çocuğun kimliğini, özellik taşıyan farklı bir yanının varlığını ortaya koyacak ve onun özelliğini (kendine güvenini) sağlayacaktır.
Aile bu hususlarda ne yapacağını bilmiyor ise evvela dine meyilli olan fıtratı bozma işlemiyle tahribata yol açacaktır. Fıtrata yapılan yanlış müdahaleler, çocuğun normal karakter gelişimini geciktireceği gibi belki de engelleyecektir. Rastgele davranışlar, bozuk çevre, yanlış eğitim, dengesizlik, çocuğa güven duygusunun verilmemiş olması, ilgisizlik fıtratın formunu tamamen bozacak olumsuzluklardır. Böyle bir durumda en belirgin istidatlar dahi törpülenecek ve kör kalacaktır. İleri safhada ise bütün değerlerin kaybı da mümkündür.
Sonradan fıtrata arızî olarak yapılan bu müdahaleler çocuğa yapılabilecek en büyük kötülük ve zulüm olarak düşünülebilir. Fakat bütün bunların yanında, yanlış eğitim, bozuk terbiye ve bunun gibi kötü şartlara rağmen yeniden fıtrattaki temizliğe dönerek hidayete eren insanlar da göz ardı edilemez. Hidayet Allah’tandır. Ve Allah’ın hidayetinin eriştiği birçok insanın Kur’an’la ehilleştiği ve insanlığa insanlık dersini verdiği bir gerçektir. Bidayetten Rabbine bağlı olan insanın yeniden fıtrata dönmesi olağandır. Terbiye edici, fıtrat ve dini tanıyorsa, bu iki kuvvetin kendisinden olduğunu anlayacaktır. Eğiticinin vazifesi kendi üzerine düşeni yapmak hususunda gayret sarf etmesidir. İyi bir eğitime rağmen netice alınmayabilir de. Biz ancak bize düşeni yapmaktan sorumluyuz. Takdir Allah Azze ve Celle’ye aittir.*
Bakiye MARANGOZ