Şüphesiz ki ihlâs sahibi âlimler, Hakk adına insanları ıslah, terbiye, irşad ve tezkiye görevini yüklenmişler ve bu doğrultuda İslamiyeti kâmil anlamda bilip anlamışlardır. Bunlar aynı zamanda iffet, doğruluk, takva, Allah’ın kitabına bağlılık ve onu temsil, Peygamber Efendimizin sünnetine bağlılıkta büyük ve o nispette yüce bir dereceye sahiptirler. Sosyal faaliyetlerinde, toplumla olan ilişkilerinde İslam’ın doğru suretini verirler, İslamî anlayışlarını sergilerler, irşadın önemini kavrayarak sürdürürler ve terbiyede tam yönlendirici rol oynarlar. Bununla yetinmezler, bir vacibi değiştiren münkere karşı susmazlar, insanlığın maslahatına yönelik hakkı bulunca onu bırakıp bir tarafa çekilmezler, gerekirse konuşurlar; ihtiyaç hissedildiği zaman kutsal cihada katılmakta gevşeklik gösterip kaçmazlar.
İki kişinin üzerinde ihtilaf etmediği hususlardan birisi şudur: Çocuk doğru yolu gösteren ilim sahibi bir mürşide bağlanıp onun ıslah ve salâhından yararlanır, İslam’ı gerçek yönüyle ve tam anlamıyla anlayan böyle bir zat ile ilgi kurar, onun Allah Azze ve Celle yolunda cihad azmini görür, ilahî sınırlara ve hükümlere uyduğuna şahid olur, dini emirler ve yasaklara tam riayet ettiğini fark eder ve hak yolunda hizmetini sürdürürken hiçbir kınayanın kınamasından endişe duymadığına muttali olursa; yine iki kişinin üzerinde görüş farkı göstermeyeceği bir gerçektir ki, bu çocuk iman ve ahlâk yönünden mükemmel yetişir, akıl ve bilgi bakımından parlak bir gelişme kaydeder; dava adamı olma yönünde yol kat eder; sarsılmayan bir inanç üzere genel ölçüleriyle terbiye edilip eğitilir, kâmil anlamda İslamiyeti benliğine sindirir.
Terbiyeci kardeşim! Artık sana gereken, çocuklarına ve talebene sadece ve mutlaka hakk yolunda irşat görevini sürdüren ve kendisinde sözünü ettiğimiz sıfatları, faziletleri toplayan âlimlerden söz edip onların hayatını ve hizmetlerini anlatmandır. Böylece çocuğun bu büyük şahsiyetlerle manen irtibat kurup, İslamiyet’in en sağlıklı telkinini almış olur… Bu zatların övgüye değer sıfat ve hizmetleri çocukların kalplerini, düşüncelerini ve ruhlarını o kapsamlı İslamî caddeye yöneltir, onları hakka ve şeraite bağlar ve önceki salihlerin tavsiyelerine çevirir.
Terbiyeci kardeşim! Hiç şüphesiz ki çocuk, açıkladığımız ölçüde bulunan âlimlere kulak verip, Allah için irşadını sürdüren ilim adamlarıyla buluşursa, iyi bir terbiye alır, takva ve taat üzere bulunur; kendini bütünüyle Allah’a verip hak uğrunda cesaret gösteren bir kişi olarak gelişir. Mihraplarda tedricen ibadet basamaklarında yükselirken cihad meydanlarında, savaşçıların naralarının yükseldiği alanlarda düşman ile kozunu paylaşır. İşte o zaman iman sıcaklığı ve İslam’ın gururu ile yeryüzünde Allah’ın hükmüne yönelip ikametgâh kurmayı başarır, gençlerin de yönelmesine, anlayışlı bulunmalarına, sorumluluğunu bilmelerine ortam hazırlar.
Çocuğun kişiliğini tamamlayabilmekte, onu topluma hazırlayıp dava adamı yapmakta en tesirli faktörlerden birisi de hayatı anlayıp aklettiği, sorumluluğunu anladığı günden itibaren İslam davetçilerine bağlamak, aralarında ciddi ve olumlu ilgi kurmak ve Allah’ın sözü daha yüce olsun diye onu harekete geçirmektir. Bu da ancak her şeyden önce çocuğun ruhunda Allah’a davet, hakkı savunmada cüret, sabretmeyi huy edinmekle gerçekleşebilir. Böylece çocuk bir süre sonra, Allah’ın dinini tebliğde aslan kesilir. Allah Azze ve Celle yolunda hiçbir kınayıcının kınamasına önem vermez; hayatın bela ve meşakkatleri, çeşitli olayları yürüdüğü yoldan onu alıkoyamaz.
Şüphesiz ki çocuğun ilgisinin sağlandığı âlim ve hocalar, irşadın kâmil sıfatlarıyla donatılmış, kapsamlı bir anlayışa sahip bulunarak İslam’dan yana devamlı hareket halinde ise, çocuğu davet ruhu üzerine terbiye edip yetiştirebilir. Ona cihad aşkını aşılayabilir; sorumluluğun ne olduğunu öğretebilir. Allah sözünü yüceltmek için devamlı çocuğa bir hareket sağlayabilir. Onu cidden Allah’ın ordusundan bir er düzeyine getirebilir. İslam davetçilerinden biri olur da Rabbinin risaletini tebliğ eder ve Allah’tan başka kimselerden korkmaz…
Gerçeklerden biri de şudur ki, çocuğun beyni ve iliği davet şuuru ile hazırlanır, davet ile ilgili bütün sebepler imkân dâhiline sokularak önüne konulur, hakkı tebliğ için cihad ruhuyla sahneye çıkması için ortam hazırlanırsa, hiç şüphe yok ki, çocuk henüz yeni akletme çağında iken genç dinamik bir kişi hüviyetine bürünür, cihad ruhuyla dimdik ayakta durur. Daveti tebliğde kendini ehil görür, insanları doğru yola çağırmakta kendinde büyük bir kudret hisseder, insanlığı düştüğü bataklıktan kurtarmak için kendini görevli sayar. O kadar ki, cihada dayalı davet ruhu onun ruhunda kök salıp derinleşir ve çok geçmeden bu onda hayatının sonuna dek tabiat, ahlâk ve âdet olur…*
*“İslam’da Aile ve Çocuk Eğitimi” kitabından alıntı yapılmıştır.
Prof. Dr. Abdullah N. ULVAN