Furkan Aile

Çocuklarımıza Peygamberimizi Nasıl Sevdirebiliriz?

Paylaş:

Çocuklar doğuştan inanmaya ve sevmeye yetenekli yaratılmışlardır. Anne babaları onlara ne anlatırlarsa onu hakikat olarak görür, benimserler. Neyi sevdirirlerse onu severler. Öyle ki çevreleri tarafından kendilerine “kahraman” diye tanıtılan kişileri sever, kötü yönlerini bile örnek alabilirler. Bu yüzden çocukların tertemiz kalplerini doğru inançla eğitmek anne babaların en önemli vazifesidir. Çocuklarımızın kendilerine bir örnek aradıkları dönemde onlara Peygamberimizi tanıtmamız şarttır.

                Çocuklarımıza Peygamberimizi tanıtmak ve sevdirmek için büyümelerini beklememiz gerekmez. Aksine mümkün olduğu kadar küçük yaşta Peygamberimizin sevgisini mayalamaya gayret etmeliyiz çünkü kalp boşluk kabul etmez. Bunun için onlara asıl sevilmesi gerekenleri yani Rabbimizi, Peygamberimizi, ashab-ı kiramı ve âlimlerimizi sevdirmeliyiz.

                Çocuklarımıza Peygamber sevgisini aşılamanın bazı incelikleri vardır. Her şeyden önce çocuklarımızın yaşına uygun yöntemleri kullanmamız önemlidir. Bunun için çocuğumuza öncelikli olarak peygamber tanımını net olarak yapmalıyız. “Allah Azze ve Celle tarafından insanlara doğru yolu göstermek, emir ve yasaklarını bildirmek için görevlendirilmiş kişilere ‘Peygamber’ denilir” gibi sade ve net bir ifade ile çocuklarımıza Peygamber tanımını yapmalıyız.

                “Peygamberimizi çocuklarımıza nasıl sevdirmeliyiz” sorusundan önce çocuklarımıza “Neden sevmeliyiz” sorusunu onların dilinde anlatmamız gerekir. Diğer yandan Allah Rasulü’nü anlatırken bazı yöntemler kullanmak da etkili olacaktır. Bunlardan bir kısmı ise şöyledir:

                KISSALAR ANLATALIM

                Çocukların Peygamberimizi severek öğrenmesi için en uygun vasıta, onun hayatıyla ilgili bilgiler ve kıssalardır. Mesela Peygamberimizin İslam’ı tebliğ ederken karşılaştığı güçlükler, yaptığı savaşlar, kazandığı zaferler… Bütün bunlar hikaye diliyle anlatılırsa çocuklara zevkli gelecektir. Çünkü çocuklar mücerret kavramlardan çok hikayeli anlatımları sever. Hatta gençler ve büyüklerin birçoğu da böyledir. Bilhassa erkek çocukları maceralı hikayeleri sever. Kahramanlar ve zaferler onları heyecanlandırır. Sürükleyici bir şekilde anlatılan bir hikayenin adeta içine girerler, kendilerini o ortamda gibi hissederler. Böylece Peygamberimizle ve ashabıyla özdeşlik duygusu kurar ve kendilerini onların yerine koyarlar.

                MUCİZELERİNİ ANLATALIM!

                Çocuklara Peygamberimizin hayatındaki olağanüstü yönleri anlatmak da uygun olur. Çünkü çocuklar mucizeler gibi tabiatüstü olaylara büyük ilgi duyarlar. Mesela Peygamberimizin parmaklarının arasından suyun fışkırması ve bütün bir orduya yetmesi, ayın ikiye yarılması…

                Bunun gibi mucizeler, birçok yönden çocuklara güzel duygular hissettirir. Her şeyden önce bu mucizeler, Peygamberimizin sıradan biri olmadığının anlaşılmasını sağlar. Bilhassa çocukken göğsünün yarılması, Miraç’a çıkarılması gibi mucizeler, Peygamberlik görevinin ne kadar olağanüstü bir vazife olduğunu çocuk aklının da sezmesini sağlar. Çocuğumuza “Peygamberimize iman etmemiz, onun emirlerini yerine getirmemiz ve onu örnek almamız gerekiyor” dediğimizde; elbette o da “Neden? Onun ne özelliği var ki?” diye düşünecektir. İşte bu mucizelerin onların lisanına uygun olarak anlatılması, bir yerde o soruların cevabı olacaktır.

                Ayrıca mucizeler, çocuk ruhunun aradığı müjdelerdir. Çocuklar bu dünyadaki mantık düzenine yeni yeni alışan, ama hâlâ ruhani âleme yakın olan, saf bir kalbe sahiptirler. Bu sebeple madde âleminin kuru mantık düzeni onlara sıkıcı gelir, masal ve kıssaların olağanüstü yönleri ise çok cazip gelir. Masal kitaplarındaki sihirler, büyüler, Televizyonda izledikleri çizgi filmlerdeki uzaylı kahramanlar yalandır. Ama Peygamberimizin mucizeleri, çocuk ruhunun aradığı hakikattir. Onları bu hakikatten mahrum etmemeliyiz.

                PEYGAMBERİMİZİN GÜZEL AHLÂKINI ANLATALIM

                Peygamberimizi tanıtmanın bir yolu da çocuklarımıza Peygamberimizin yüce ahlâkını aksettiren hal ve davranışlarını anlatmaktır. Kalpler yüksek ahlâka hayrandır. Çocuklar da Peygamberimizin cömertliği, affediciliği, bütün mahlûkata karşı şefkati, çocuklara karşı merhameti, adaleti ve barışseverliği gibi yüksek ahlâk tezahürlerine hayrandır. Hem Peygamberimizin bu hususiyetlerini tanımak çocuklara ümit aşılar. Peygamberimizin ümmetine karşı şefkati, çocuk ve gençlerin ümitsizliğe düşmemeleri için bir ümit vesilesidir. Çünkü çocuklar yaratılış icabı hatadan uzak kalamayan yaramazlardır. Gençler de nefislerine hâkimiyet konusunda henüz hayatın acemisidirler.

                Peygamberimizin affedici ve merhametli olduğunu bilmek, çocuklara ümit verir. Hatalarından dolayı onlara sırtını dönmeyeceğini bildikleri bir Peygamber, çocukların dinlerini daha çok sevmelerini sağlar.

                EFENDİMİZİN SÜNNETİNİ ÖĞRETELİM

                Elbette çocuk ve gençlere Peygamberimizin hususiyetlerini anlatırken dengeli olmak gerekir. Peygamberimizin yüceliğini ve şefaatini anlattığımız kadar onun bizim için örnek bir şahsiyet olduğunu da anlatmalıyız. Sonuç itibarıyla Peygamberimiz Aleyhisselatu Vesselam da bir insandı ve bize örnek gösterilmişti. Rabbimizin bizden istediği sadece Peygamberimizi övmek değil, onun yolunu takip etmek ve onun yaşadığı hayat gibi bir hayat yaşamaktır .

                Çocuklarımıza Efendimizin sünnetlerini öğretirken, yaşlarına uygun bir sıra takip etmeliyiz. Mesela 3-4 yaşındaki çocuklara sofra adabını öğretirken, “Yemekten önce elini yıkamak sünnettir. Bunu yapan çocukları Peygamberimiz çok seviyor” diyebiliriz. Daha sonra da her ay Peygamberimizin bir sünnetini öğretebiliriz. Mesela 5-6 yaşındaki çocuklarımıza ayakkabısını giymeyi öğretirken “Önce sağ ayağını giy çünkü sağdan başlamak sünnettir” diyebiliriz.

                Unutmayalım ki çocuklarımız bir varlığa değer vermeleri gerektiğini bizden öğrenirler. Eğer biz Peygamberimiz Aleyhissalatu Vesselam ile sağlam bir rabıta içinde isek, her hal ve hareketimizi ona uydurmaya gayret gösteriyorsak onlar da bunu yapacaklardır. Çocuklarımıza tavsiye ettiğimiz şeyleri kendimiz yapmadığımız sürece asla etkili olamayız. Çünkü en iyi öğrenme şekli, tatbik ederek öğrenmektir. Hayatımıza tatbik etmediğimiz kuru bilgi bir gün unutulur gider ve hiçbir faydası olmaz.1

                Her hali ile bize en güzel örnek olan Efendimiz’e benzemeyi ve onun yolunu takip etmeyi öncelikle kendimiz başarabilmeliyiz ki; bizleri örnek alan çocuklarımız da bu yolda ilerlesin ve kimi sevmesi, kimi de sevmemesi gerektiğini öğrensin. Rabbimiz Efendimize benzemeyi ve onun davasını dava edinmeyi öncelikle bizlere, ardından da evlatlarımıza lütfetsin ve bu yolda ilerlemeyi ve zamanın beklenilen öncüsü olmayı nasip etsin.

ÇOCUK EĞİTİMİNDE ALTIN KURALLAR

  1. Çocuğunuza zaman ayırın. Çocuğunuzla birlikte geçen zaman asla boşa harcanan zaman değildir. Çocuğu sevmek ona bolca pahalı oyuncak almak değil, onunla ortak faaliyetleri paylaşmak, ona zaman ayırmak, onunla oyun oynamaktır. Çocuğu sevmek, sözle sevgiyi ifade etmenin ötesinde, eylemle bu duyguyu ona yaşatmaktır.
  2. Aşağılamak, suçlamak yerine, çocuğunuzu dinleyin. Dinlendiğini gören çocuk kabul edildiğini, dolayısı ile sevildiğini düşünen çocuktur.
  3. Göz kontağı kurarak, gülümseyerek kabul belirtisini beden diliyle pekiştirin. Böylelikle çocuk “kişiliğine saygı duyulduğunu” düşünerek iletişimini sürdürür.
  4. Çocuğunuza karşı davranışlarınızda tutarlı olun. Kendi içinizde çelişkili davranışlarda bulunmanız ya da anne ve babanın birbiriyle çelişen biçimde davranması, çocuğu “doğru”yu bulma konusunda zorlar.
  5. Çocuğunuzu başka çocuklarla karşılaştırmayın. Çocuk, anne ve babası tarafından önemsenmeyi, değerli bir insan olarak kabul edilmeyi beklemektedir. Onun başka çocuklarla karşılaştırılması, kendini değerli bir insan olarak görmesini engeller.
  6. Baba – çocuk ilişkisini pekiştirin. Çocuğun özgüvenli, uyumlu ve doyumlu bir birey olarak gelişimini sürdürmesinde, kendisini destekleyen ve faaliyetlerine katılan bir baba modeline ihtiyacı vardır.
  7. Çocuğun başarılı girişimleri, onu yeni başarılara yöneltmek ve öğrenme arzusunu pekiştirmek amacıyla desteklenmelidir. “Aferin! Çok güzel oluyor! İstersen bir kez daha deneyebilirsin” gibi sözler çocuğu cesaretlendirir. Tersine “Beceriksiz, o öyle değil böyle yapılır. İyi bak da öğren” şeklindeki eleştiri içeren sözler ise kırıklığa uğratır ve çocuğu yeni girişimlerden alıkoyar. Kısacası, merakını gidermek için yeterli kapasiteye sahip olduğu konusunda çocuğu teşvik edin, bunu sağlamak için fırsatlar oluşturun ve bu fırsatları değerlendirmesi için onu cesaretlendirin.
  8. Çocuğunuzun bir şeyi başarması konusunda aşırı bir beklenti içinde olmayın. Beklenti düzeyinizin ölçüsü, çocuğun kapasitesi ve bireysel özellikleri olmalıdır.
  9. Çocuk eğitiminde öyle bir çizgide durun ki; çocuğunuz hem her an sizi yanında hissederek destek bulsun, hem de sizi görmeyerek kendini özgür hissetsin.
  10. Çocuğa yaşına ve gelişim düzeyine uygun görev ve sorumluluklar verin. Başarması için onu destekleyin.
  11. Çocuğunuzun seçim yapmasına izin verin.
  12. Anne ve baba olarak çocuğa “tutarlı” ve “kararlı” davranın. Kuralların ne olduğunu kesin ve net bir şekilde aktarın. Gerektiğinde esnek davranın.
  13. Çocuğunuza davranışlarının, yaramazlığının sonuçlarına katlanmasını öğretin. Masaya çay dökülmüşse bırakın kendisi temizlesin. Arkadaşının kalemini kırmışsa bırakın kendi harçlığından yenisini alsın.

SORULAR VE CEVAPLAR

                Soru: Fitne zamanı olan günümüzde peçe yapan bayanlar, güvendikleri akrabalarının yanında yüzlerini açabilirler mi?

                Hanefi ve Mâliki mezheplerinde normal şartlarda yüzü kapatmak farz değildir ancak fitne zamanında yüzü kapatmak farzdır. Ama Şafii ve Hanbelîlerde yabancı erkeklerin karşısında yüzü kapatmak her zaman farzdır. Günümüzde çarşı-pazar fitne ortamıdır ve buralarda yüzün kapanması gerekmektedir. Ancak bir bayanın evinde güvenilir, takva sahibi bir insan varsa; onun yanında yüzünü açması haramdır diyemeyiz, isterse yüzünü açar isterse kapatır bunu kendisi bilir. Çünkü Hanefi ve Malikilerde yüz örtmek sadece fitne ortamında farzdır.

                Soru: Kur’an’a göre kadının kocasına karşı itaati nasıl olmalıdır?

                Namaz, oruç, hac, nikâh, talak ve diğer birçok meseleler Kur’an’da bir-iki cümleyle geçer, detayı Peygamberimize bırakılır. Kur’an’ı Kerim namazı bile uzun uzun anlatmaz, tafsilata girmez. Biz bu konularla ilgili tafsilatı Peygamberimizden öğreniriz. Dolayısı ile kadının kocasına itaati konusu da böyledir. Kur’an-ı Kerim; “Erkekler kadınlar üzerinde yöneticidirler”2 buyurur. Neden? Bunun iki sebebi vardır: Birincisi; erkekler eşlerine mallarında harcamaktadırlar, ikincisi ise; erkeklere verilmiş olan bir takım fıtrî kabiliyetlerdir. İdarecilik noktasında genel olarak erkek, kadından daha iyi idare edebilmektedir. Buna rağmen icabında bir erkek de vardır ki idareciliği kadın kadar değildir. Öyle kadınlar da vardır ki çoğu erkekten daha iyi idarecidirler. Ama bunlar istisnadır ve hüküm azınlığa göre değil, çoğunluğa göre verilir. Ve çoğunluk da böyle olduğu için Allah (c.c) böyle buyurmuştur “Erkekler kadınlar üzerinde hâkimdirler.”

                Ancak erkeğin bu hâkimiyeti karısıyla istişare etmeyeceği, görüşünü almayacağı manasına da gelmez. Erkek karısıyla istişare etmeli, onun da görüşünü almalıdır. Kadın kocasına itaat etmeli ama erkek de karısıyla istişare etmelidir. Çünkü o da insan, onun da bir görüşü var. Özellikle karısı akıllı kadınsa, onun aklından istifade etmeyen erkeğe yazıklar olsun! Çünkü kadın, erkeğin anlayamadığını anlamış olabilir. Kadın da Allah’ın halifesi, kadın da yeryüzünde Allah’ı temsil ediyor. Kadın da erkek gibi mükellef, onun için de cennet var cehennem var. Kadının bazı yönleri erkekten üstün, erkeğin de bazı yönleri kadından üstündür. Dolayısıyla kadının görüşünden istifade etmemek olacak şey midir? Ama kadın da şunu çok iyi bilmeli ki; İslam’da kocaya itaat farzdır, evin reisi erkektir. Kendi görüşünü söyler ama sonuçta kararı verecek olan kocasıdır.

                Peki, erkek hangi meselelerde karar verme yetkisine sahiptir?

                Bu yetki sadece ailevî meselelerdedir. Mesela erkek karısına “başını aç” dedi ise bu durumda kadının kocasına itaati söz konusu değildir, kocasına itaat etmez. Çünkü Allah’a isyan olan mevzularda kullara itaat yoktur! Allah’a isyanın emredildiği bir durumda insan, kocası da olsa, babası da olsa, devlet başkanı da olsa hiç kimseye itaat edemez.

  1. İslami Hayat Dergisi’nin konu ile ilgili makalesinden kısaltılmıştır.
  2. Nisa Suresi, 34