ORTA ASYA’NIN İSLAMLAŞMASI
Hz. Ömer Radıyallahu Anh döneminde başlayan Orta Asya seferleri, 8. yüzyılın ortalarında bütün bölge İslam’ın hâkimiyet alanına girinceye kadar devam etti. Abbasiler, Emeviler’den kargaşa içinde devraldıkları Mâverâünnehir’i bilim üreten ve Asya’da uygarlığı temsil eden bir coğrafya olarak Samanilere aktardılar. Abbasilerin oluşturduğu bu zeminde İslam bilim ve kültürünün en parlak isimleri yetişti. Mâverâünnehir’in tamamıyla Müslüman olması Samaniler zamanında gerçekleşti. Samaniler aracılığıyla Müslüman olan Karahanlılar ise ilk Müslüman Türk devletini kurdular. Karahanlılar’ın İslam’a geçiş süreci Orta Asya Türklerinin daha sonraki tüm tarihlerini etkileyen büyük bir hadisedir.
- yüzyılda Özbek Hanlarının anlaşmazlığı sonucunda Ruslar bölgeyi ele geçirerek bütün Mâverâünnehir’e hâkim olmuşlardır. Çarlık rejimi ve sonrasında Bolşevikler; kendi egemenliği sırasında ele geçirdiği her yerde halkı öldürerek, diline, dinine, kültürüne zarar vermiş ve bölgedeki her şeye el koyarak bölge halklarını uzak noktalara sürmüştür. Birbirleri ile komşu, akraba ve tanıdık olan her bir fert Türkistan’ın (Orta Asya) farklı yerine dağıtılmış ve bir daha birbirlerini göremeyecek şekilde yerleştirilmişlerdir. Asıl Rus politikaları ise 1920’den sonra oluşturulmaya başlanmıştır.
Sovyetler ilerleyen yıllarda bölgeyi milliyetlere bölecek (Kırgızlar, Kazaklar, Azeriler, Özbekler gibi) ve birlik halinde olacak Müslümanları kendi rejiminin bekası için tehlike olmaktan çıkaracaktı. Bu amaca yönelik olarak hem İslam inanç esaslarını yok etme hem de uygulanmasını engelleyerek İslam’ı hayatın dışına itme sürecini başlatmıştı. Bu süreç dahilinde on binlerce cami yıktırılırken, birçok âlim de öldürülmüştü. Aynı zamanda din eğitimini de, tıpkı camileri yok ettiği gibi yok etmeye çalışmıştı. Nitekim her caminin yanında yer alan medrese (ilkokullar) Sovyet yetkililer tarafından kapatılmıştı. 1917 yılında Rusya’da 26.000 cami bulunurken 1980 yılına gelindiğinde bu sayı 400’e düşmüştü. Bir yandan medreseler kapatılırken bir yandan da akademisyenlerden, doktorlardan, öğretmenlerden, edebiyatçılardan, gazetecilerden oluşan İslam aleyhtarlığı yapacak özel ekiplerle her alanda uygulanan bir dinsizleştirme politikası izleniyordu.
SOVYETLERİN YIKILMASININ ARDINDAN: DEMİR YUMRUK
Sovyetlerin 1991 yılında dağılmasıyla birlikte komünist devlet yapısı da devrildi ancak İslam düşmanı komünist düşünce varlığını devam ettirdi. Genelde Orta Asya’da özelde ise Özbekistan’da diktatör rejimden gücünü alan derin komiteler; kriz üretip kaos oluşturarak, zaman zaman da patlamalar organize ederek, kendine düşman ilan ettiği Müslüman halkın üzerine ateş açıp onların sindirilmesine, tutuklanma ve ölümlerine sebebiyet vermeye devam ettiler.
Ülkeyi 2016’da vefat edinceye kadar 27 yıl boyunca demir yumrukla yöneten Kerimov; 1999 yılında bir komplo kurarak İslami muhalifleri, sindirmek ve çalışmalarına darbe indirmek amacıyla, kendisine suikast düzenleme girişiminde bulunmakla suçlamıştır. Binlerce Müslüman’ı cezaevine yollamış ve onlarca yıl hapis cezası verdirmiştir. Yine Müslümanlar üzerinde 2005 yıllarındaki Andican katliamının büyük etkisi olmuştur. Rejimin Andican’da ve ülke genelinde işlediği cürümlerden bazıları şunlardır: Siviller üzerine ateş açmak, siyasi muhalefeti tasfiye etmek, muhalifleri sindirmek, başörtü ve sakalı yasaklamak, memurlara namaz yasağı koymak, öğrencilerin ve yirmi yaşın altındaki gençlerin camiye gitmesini ve toplu Ramazan iftarlarını yasaklamak, ev toplantılarını yasaklamak, cezaevi ve hapishanelerde insanlık dışı işkenceler yapmak...
BUNLAR DA MÜSLÜMAN(!)
Bütün bu cürümleri işleyen, dinlerini asgari düzeyde bile yaşamalarına izin vermediği halde kendisini Müslüman ve gerçek İslam’ı koruyan biri olarak niteleyen İslam Kerimov, bu iddiasını camiler açarak veya restore ederek bir yerlere oturtmak istiyordu.
13 yıl diktatör Kerimov’un başbakanlığını yapıp onun ardından 2016 yılı sonunda cumhurbaşkanı seçilen Şevket Mirziyoyev, göreve geldiği ilk yıllarda ülkede Müslümanların üzerindeki baskıyı kısmen azaltmış, birçok siyasi tutukluyu salıvermiş olmasına rağmen o da son dönemde Kerimovun’un yaptığı gibi mahkûmların, bitmesine rağmen mahkûmiyet sürelerini tekrar tekrar uzatmakta, kurduğu otorite ve gücü sayesinde Müslüman ailelere baskı ve zulümlere devam etmektedir. Polis ve istihbarat çalışanlarının zulmünden kurtulmak için ülkeyi terk etmek zorunda kalan aileler de yakalanıp getirilmektedir. Ayrıca yine başörtüsü ve camilere yönelik birtakım yasaklar da yeniden uygulamaya konmaya başlanmıştır.
İSLAM MİRASI HÂLÂ AYAKTA
Özbekistan denince gerçekten görülmeye değer birçok tarihi eserin (medreseler, külliyeler, camiler) hâlâ ayakta olduğu, İslam tarihinde çok önemli yeri olan Taşkent, Buhara, Semerkant, Hive, Namangan gibi şehirler de akla gelir. İşte bu medeniyet izlerinin gölgesinde yaşayan Müslümanlar bugün varlıklarını koruma mücadelesi vermektedir. Hâlâ komünist rejimin etkisi altında resmi devlet politikası olarak devam eden; İslam’ı Müslümanların hayatından tamamen çıkarma, Müslümanlardan dinsiz insanlar yaratma ve dinsel kurumların gücünü saf dışı etme uygulamaları büyük zulümler doğurmasına ve yeni nesli etkisi altına almasına rağmen tamamen hedefine ulaşamamıştır.
İslam’ın bir din olarak hayatın içerisinde, toplumsal ve siyasal motifleri de etkisi altına alarak topluma her alanda yerleşmesi ve yine İslam dininin insan ruhuna derinlemesine nüfuz etmesi bugün ve bundan sonraki zamanlarda da tüm diktatör sistemlerin hedeflerine ulaşmalarının önünde büyük bir engel olarak durmaya devam edecektir.
İslam düşmanları İslam ve İslam’ın tesiri ile mücadele etmenin ne kadar zor olduğunu, Müslümanların baskılandıkça dinlerine, değerlerine daha da çok bağlandıklarını görecek, zulümlerini ne kadar artırırlarsa artırsınlar Buhara’nın, Semerkand’ın yetiştirdiği âlimlerin bıraktığı mirasın ışığıyla İslam’ın yeniden bir güneş gibi her seferinde tüm insanlık üzerine doğmasını asla engelleyemeyeceklerini anlayacaklardır…