Kıymetli Kardeşlerim, Rabbimizin insanoğluna sunmuş olduğu nimetleri saymaya kalkışsak elbette ki saymakla bitiremeyiz. Nitekim Yüce Rabbimiz: “Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.”1 buyurmaktadır. Bu yazımızda, sizlere aslında farkında olmadığımız, üzerinde tefekkür edemediğimiz, kısacası Rabbimizin biz kullarına hazırlamış olduğu, muhteşem dünyamızın evrelerinden bahsetmek istiyorum.
Dünyamızın tam yaşı net olarak bilinmemekle beraber 9 ya da 16-17 milyar yıl olarak kabul edilmektedir. Bu 9 milyar yılın 4,5 yılı (veya 16-17 milyar yılın 11,5-12,5 milyar yılı) gaz halinde (şimdiki Jüpiter’e benzemektedir) iken, 4,6 milyar yılı da katılaşmış haldedir. Katı haldeki yaşı hemen hemen net iken, gaz halindeki yaşının çok daha uzun olma ihtimali de vardır. Her ne kadar dünyamızın katı hali 4,6 milyar yıl olsa da biz bu dönemin 4 milyarlık kısmı hakkında çok fazla bilgi sahibi değiliz, (katılaşmış kabuk sürekli bir değişim içerisinde olduğundan dolayı, o ilk katılaşan kabuk numuneleri çok az ve sınırlı alanlarda bulunmaktadır). Biz bu dönemin sadece son 580 milyon yıllık dönemini net olarak görebilmekteyiz.
İlk 4 milyar yıllık dönemde canlı olarak sadece tek hücreli canlılar (Alg ve Radiolaria) mevcuttur. Son 580 milyon yıl ise 4 dönem halinde ele alınmaktadır. Birinci dönem aynı zamanda I. Jeolojik zamanı oluşturmaktadır ki, bu dönemde ilk olarak Rabbimiz çift hücreli canlıları yaratmaya başlamış ve ilk yaratılan çift hücreli canlı ise Trilobitler olmuştur. (Şekil 1)
Charles Darvin bu trilobitlerin göz sistemini incelemiş, günümüzdeki canlıların göz sistemiyle karşılaştırmış ve gözlerdeki bu mükemmelliği görünce, o dönemle bu dönem arasında fark olmadığını tespit etmiştir. Âdeta aynı kalemden çıktıklarını görmüş olacak ki, hayretini: “Gözler var ya gözler, beni teorimden buz gibi etti!” diyerek ifade ediyor. Günümüzden yaklaşık olarak 225 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan bu dönem, yaklaşık olarak 375 milyon yıl sürmüştür. Bu dönemde ilk kara bitkileri de yaratılmış olmakla beraber, bu dönemin bir alt dönemi olan Karbon döneminde taş kömürü yatakları oluşmuştur. Bu dönemde dünyadaki kara ve denizlerin dağılışına baktığımız zaman, tek bir kıta (Pangea kıtası) ve tek bir okyanus (Pantalassa denizi) olduğunu görürüz. (Şekil 2)
II. Jeolojik dönem ise Mesozoyik dönem olarak adlandırılmaktadır. Günümüzden yaklaşık 65 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan bu dönem, 160 milyon yıl sürmüştür. Ekvatoral ve soğuk iklimler bu dönemde belirmiştir. Dönemin karakteristik canlısı ise; karalarda dinazorlar (Jura), sularda ise Ammonitlerdir. Bu dönemde Anadolu diye bir alan olmadığından dinazor fosili ülkemizde pek bulunmamaktadır. Bu alan tamamen Thetis deniziyle kaplıdır. Birinci dönemde kıtalar birbirinden uzaklaşırken bu dönemde tam tersi bir hareket başlamıştır. Dönem başlarında birbirinden uzaklaşan kıtalar, kuzey güney yönlü hareket ederek birbirine yaklaşmaya başlamışlardır. Rabbimiz bu durumu yüce kitabında şöyle ifade eder: “Dağları görürsün de, donmuş (duruyor) sanırsın, oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler. (Bu) Her şeyi ‘sapasağlam ve yerli yerinde yapan’ Allah’ın sanatıdır. Şüphesiz O, işlediklerinizden haberdardır.”2
Tersiyer adını verdiğimiz III. Jeolojik zamanda kıtalar bugünkü görünümlerini almışlar, Alp kıvrım sisteminin gelişmesiyle Toros Dağları netleşerek Anadolu belirginleşmiştir. (Şekil 2) Bugünkü iklim koşullarının ve bitki örtüsünün şekillendiği bu dönemde Linyit yatakları ve Rabbimiz tarafından insanlığın hizmetine sunulmuş olan petrol yatakları oluşmuştur. Birçok kara ve deniz canlılarının yaratıldığı bu dönem, günümüzden yaklaşık 2 milyon yıl önce sona ermiştir.
Jeolojik dönemlerin sonuncusu ise IV. zaman olarak tanımlanan Kuvaterner dönemidir. Bu dönemin en önemli özelliği; iklim değişmeleri ve insanın yeryüzünde görülmesi olarak kabul edilir.
Eldeki mevcut verilere göre 2 milyon yıl süren bu son dönemin 40-50 bin yıllık bir döneminde Allah Tealâ, insanı dünyaya göndermiştir. Üzerinde tefekkür etmeden yürüdüğümüz şu yeryüzünün oluşumuna baktığımızda, Rabbimizin bizler için kıtaları kızgın magma üzerinde yüzdürdüğünü, insan dünyaya gelmeden dünyaya son şeklini verdiğini ve her jeolojik dönemde insanın ihtiyaç duyacağı madenleri ve canlıları yarattığını görürüz. Kısacası, aslında Rabbimiz, dünyayı bizim kullanımımıza hazırlamıştır. Rabbimiz bu durumu şöyle ifade eder:
“Rabbinin Yüce ismini tesbih et ki O, yarattı, ‘bir düzen içinde biçim verdi’, takdir etti, böylece yol gösterdi, ‘yemyeşil-otlağı’ çıkardı.”3 Saffat suresinde ise: “Tartışmasız, sizin İlahınız gerçekten birdir. Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir, doğuların da Rabbidir. Şüphesiz biz, dünya göğünü ‘çekici bir süsle’, yıldızlarla süsleyip-donattık.”4 buyurmaktadır.
Dünyamızın sadece katı kabuk bağladıktan sonraki aşamasını düşünecek olursak, 4,6 milyar yıllık bir dönemin içerisindeki 580 milyon yılın son 1 milyon yılının ve bunun da içerisindeki son 40-50 bin yılın ne kıymeti var ki? Fakat Rabbimiz, o son dönemde yaratacağı insan için bu kadar yıl dünyaya kendi ekseni etrafında dönmesini emredip, onu şekilden şekle sokup envai çeşit canlıları yaratarak dünyayı insanın gelişine hazırlamıştır. Ama insan, buna rağmen Rabbine kullukta zaafiyetler göstermekte, davasını üstlenmemekte ve tembellik yapmaktadır. Hâlbuki her şey insan içindir ve ona boyun eğmiş durumdadır. İnsan ise, Rabbi içindir ve O’na boyun eğmek zorundadır... Allah’a emanet olun.
1- Nahl: 16; 18
2- Neml: 27; 88
3- Ala: 87; 1-4
4- Saffat: 37; 4-6