Esmâ’ül Hüsnâ

El-Hakem

Paylaş:

“…Sonra dönüşünüz bana olacaktır. Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.”1

                El-Hakem: “Hükmeden, hak ile batılın, yanlış ile doğrunun ve iyi ile kötünün arasını ayıran, hükümlerinde zulüm bulunmayan” demektir. Bu manalarla Rabbimiz Teâlâ Hakem’dir.  Her şeyin hükmünü O verir ve hükmünü eksiksiz icra eder.

                Tarih boyunca gelen bütün resullerin tebliğ ettiği dinin temel noktası, yeryüzünde ulûhiyetin de rububiyyetin de yalnızca Allah’a ait olmasıdır. Bu nokta gözden kaçtığında veya dengeler yanlış teraziler üzerine bina edildiğinde insanın hayatının her alanında yanlışlıklar zuhur etmekte ve haksızlıklar oluşmaktadır. Nitekim İslam’dan başka hiçbir dinin ve ideolojinin dünya ve ahiret hayatının gerçekleri ile uyuşan bir yanı yoktur. Çünkü İslam’ın dışındaki her şey beşer kaynaklıdır.  Böyle insanlar bir olay karşısında kendilerine hakem olarak yüce bir ilahı değil, kendileri gibi nefis, şeytan ve çevre üçgeninin etkisinde kalmış olan beşeri hakem olarak seçerler. Kur’an bu meseleyi ifade ederken “Siz, O’nu bırakıp ancak sizin ve atalarınızın taktığı bir takım isimlere tapıyorsunuz. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmemiştir. Hüküm yalnız Allah’ındır...”2 buyurarak meseleye açıklık getirmektedir. Allah Azze ve Celle’nin dışındaki hiçbir varlık hakem olacak sıfatlara sahip olmadığı gibi Rabbimiz de bu vasıflara hiç kimseyi ortak etmez. “O, kulları üstünde tam Hâkim’dir...”3 İnsanlar ne zaman ki hükmü Allah’a değil de beşere verdi ise,  toplumun maslahatından söz edilememiştir. Günümüzde de aynı durum geçerlidir. Bir toplum ki aklı zayi eden içkiyi; nesli ifsat eden zinayı; dini dejenere eden bidat ve maddeperestliği; haklının değil kuvvetlinin yanında yer almayı kendine şiar edinirse elbette ki o toplumda hiçbir şeyin güven ve teminatı kalmayacaktır. Bu gün insanların bir kısmı bu anlatılanlar çerçevesinde iken bir kısmı daha farklı bir bakış açısına sahip olmuştur. Onlar Allah’ın tabiat üzerinde koyduğu kanunlar hakkında tartışmıyorlar, hatta bu kanunları gayet rahat bir şekilde kabul ediyor ve bu şekilde hayatlarını idame ettirirken şahsî ve toplumsal meselelere gelince hükmü Allah’a vermeyi kesinlikle istemiyorlar. İnsanın, hayatı hakkındaki hükmü yaratıcı ve rızık veren olarak gördüğü ilaha vermemesi dünyadaki en büyük zulümdür!

                Beşerin insanca yaşayabilmesi, Allah’ın hükümlerine bağlı kalmasıyla mümkündür. Çünkü O’nun için  “Hükmedenlerin en iyi hükmedeni değil midir?”4 buyurur Kur’an’ı Kerim. Rabbimiz Teâlâ inananlar için dünya hayatında hükmü kendi eline alarak kullarına bir yol belirler. Bu yol insanın ahirette kurtuluşuna vesile olacaktır. Nitekim tüm insanların dönüşü Allah’adır. Hesap Allah’a verilecektir.  İnsan bazen Allah’ın istediği ile kendi isteklerinin çakıştığı durumlar yaşar ve kendi isteğinin hakkında daha hayırlı olacağını zanneder. Hâlbuki yanılmaktadır. Çünkü insanın geleceği bilmesi muhaldir ve zan mesabesindedir. Allah’ın kulu hakkındaki bilgisi ise kat’idir. Bana göre, sana göre diye hareket etmekten ziyade, isteklerimize ve sorunlarımıza Kur’an ve sünneti ışığı ile bakmalıyız.

                “Hayır! Rabbine andolsun ki; onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapmadıkça, sonra senin verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olamazlar.”5 Rabbimiz Teâlâ böyle bir meseleyi hakiki imanla bağdaştırıyorsa biz kullara düşen kalbimizde rıza ve kanaat ile âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslimiyettir. 

1- Âl-i İmran, 55

2-  Yusuf, 40

3- En’am, 18

4- Tîn, 8

5- Nisa, 65