Faruk Beşer, Fethullah Gülen ve camiasının yaptıkları şu açık hataları görmedi:
1. F. Gülen ve Camiası dinler arası diyalog yapıyor ve Hristiyanların ve Yahudilerin cennete gireceğini söylüyordu. Mardin’de kurdukları temsilî sırat köprüsünden Hristiyanları ve Yahudileri de geçiriyor, Ehl-i Kitabı kardeşleri olarak görüyordu.
2. Müslüman bir kızın Hristiyan bir erkekle evlenmesini güzel bir haber olarak veriyorlardı.
3. F. Gülen ve Camiası hahamlarla, papazlarla ve Vatikan’la görüşüyorlardı ama hiç bir cemaatle görüşmüyorlardı.
4. F. Gülen başörtüsü mücadelesi yapıldığı yıllarda mücadeleye destek olmayıp başörtüsü için “füruattır” diyordu.
5. Camianın kızlarının başlarını açmalarına, makyaj yapmalarına, dar ve süslü elbiseler hatta pantolon giymelerine izin veriliyor ve İslamî kılık kıyafeti bozuyorlardı.
6. Türkçe Olimpiyatlarında genç kızlara şarkılar söyletilerek haramlar helalleştiriliyordu.
7. Camianın televizyonlarında müstehcen görüntülü reklamlar ve bayan şarkıcıların bulunduğu müzik programları yayınlanıyordu.
8. Devletin içerisine adam yerleştirmek için her türlü haramı mübah gören bir yol takip ediyorlar, gerekirse ‘namaz kılmayın’ diyorlardı. Haramları caiz kılacak hiç bir zaruret durumu olmadığı halde her türlü ortama giriyorlar ve o ortama ayak uyduruyorlardı. Camiaya kadınlarla tokalaşma gibi konularda izin veriliyordu.
9. F. Gülen işgalci “İsrail’in ölen çocuklarına ağlıyorum” diyordu ama Irak’ta şehid edilen Müslümanlar, kadın, çocuk, yaşlılar için böyle söylemiyordu.
10. F. Gülen Irak’ı işgal eden Amerika’ya Irak’tan çıkın deyip onları kınayacağına “Öyle bir Irak meydana getirin ki İran’a özenmesinler” diyordu.
11. F. Gülen ABD ve İsrail için yapmadığı bedduaları Müslümanlar için yapıyordu.
12. F. Gülen Mavi Marmara şehitlerine dua edeceğine “İsrail otoritesinden izin alınmalıydı” diyordu.
13. F. Gülen Filistin’deki problemin İsrail’in zulmünden ve işgalciliğinden değil de para kazanmak isteyen Filistinli silah tüccarlarından kaynaklandığını söylüyordu.
14. F. Gülen başörtüsü ile meclise giren Merve Kavakçı’ya bundan dolayı “Bu kadına haddini bildirin” diyen Ecevit için “Allah şefaat hakkı verse Ecevit’e şefaat ederim” diyordu.
15. F. Gülen İslamî faaliyetlere karşı mücadele veren Orgeneral Çevik Bir gibi birine övgüler düzmüştü.
16. 28 Şubat 1997’de Erbakan’a darbe yapılarak hükümetten düşürüldüğünde F. Gülen Hükümeti destekleyeceğine darbecileri desteklemişti.
17. F. Gülen Mandela ve dinsizler için yayınladığı taziyeleri Bangladeş Cemaat-i İslamî lideri Şehit Abdulkadir Molla gibi İslam âlimleri için yayınlamıyordu.
18. F. Gülen ve camiası faaliyetlerini “Türkçülük adına yapıyorlardı, Türkçeyi öğretiyorlar ama İslam’ın mesajını öğretmiyorlardı,
19. Camia içerisinde Fethullah Gülen’in her gün yeşil kubbe (Peygamberimiz) ile görüştüğü, F. Gülen’in talimatları Hz. Peygamber’den aldığı anlayışı yayılmıştı.
20. Camiada sınıfsal bir yapı oluşmuştu, zenginle fakir aynı ortamda derse katılmıyordu hatta bunların hanımları dahi eşlerinin zenginlik ve makamına göre ayrı gruplara katılıyorlardı.
21. Sınav sorularını çalıyor, kendi adamlarına veriyorlardı.
22. İstedikleri kişinin tayinini istedikleri yere çıkarıyorlardı, onlarla beraber olmayanların yükselmelerine izin vermiyorlardı, yükselmenin yolu onlarla birlikte olmak haline gelmişti.
23. Yüz binlerce insanı takip edip, şantaj yapmak için birçoğunun özel hayatını, ayıplarını kaydediyorlardı.
24. Camia içerisinde İslami dersler ya hiç yapılmıyordu ya da ahlâk ve ibadetle ilgili 15-20 dk’lık kısa sohbetler yapılıyor, sonrasında ise iş görüşmeleri başlıyordu.
25. Ortaokul ve lise talebelerini Amerika’ya götürüyorlar ve çocuklara Amerika’yı sevdiriyorlardı.
26. F. Gülen “Laik, Demokratik bir sistemde insanlar dinlerini yaşıyorsa o zaman İslam devleti kurmak için çalışmalarına gerek yoktur” diyordu.
27. F. Gülen ve camiası tevhid davasını yani Allah’ın hâkimiyet hakkını, O’ndan başka otoritenin olmadığını, O’nun kanunlarına aykırı kanun konulamayacağını, Allah’ın dünyasında Allah’ın dediğinin olması gerektiğini ve İslam Medeniyetinin kurulması gerektiğini anlatmıyorlardı, batı medeniyeti ile uzlaşıyorlardı. İslam Dini; ibadet ve ahlak dini haline getirilmiş, Tevhid İnancı ve İslam Davası unutturulmuştu.
Faruk Beşer fıkıhçı olduğu halde bu ve buna benzer yanlışları ve haramları görmüyor, meseleye Kur’an, Sünnet ve Fıkıh ilmi açısından bakmıyor ve 2006 da 54 yaşında Fıkıhçı bir profesör olarak ‘Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Fıkhını Anlamak’ isminde bir kitap yazıyor ve Fethullah Gülen’i kitabında övgülere boğuyordu. Çünkü Gülen hareketi o zaman en güçlü zamanını yaşıyordu.
Eğer Faruk Beşer Kuran ve sünnetle meseleye bakabilseydi bu tehlikeyi görür ve böyle bir kitabı asla yazmazdı. Bir hoca olarak Kur’an ve sünnete göre bu hareketi inceleseydi, hareketin haramları helalleştirdiğini, dinden tavizler verdiğini, itikadı bozduğunu görür, bunlardan dolayı hareketin geleceğinin olmadığını ve Allah’ın tokadını yiyeceğini anlardı. Faruk Beşer’in ölçüsünün Kur’an ve Sünnet olmadığı, haktan yana değil güçten yana olmak olduğu anlaşılmaktadır.
Şimdi kitabından alıntılarla Faruk Beşer’in Fethullah Gülen hayranlığını ve Faruk Beşer’in ilminin ve basiretinin (!) ne kadar güvenilir (!) olduğunu görelim;
“1970’li yılların sonundan 1980’nin sonuna kadar ulaşabildiğim bütün konuşma bablarını, pek çoğunu defaatle olmak üzere dinledim. Özel bir deftere notlar aldım. Çok önemli bulduğum notları bir araya getirerek 20 kadar seçme kaset yaptım. Aradığım bilgiye ulaşabilmek için diğer kasetlerin konularını da tek tek fişleyip bir indeks hazırladım… Çalışacağım ve yazacağım her konuda öncellikle onun söylediklerini anlamaya ve düşüncemin doğru olup olmadığını bu yolla test etmeye çalıştım. Bu benim için önemli bir teyitti… Bu esnada şunun da farkına vardım ki aslında benim kendimin sandığım fikirlerim kaynağı bu kasetlermiş. Hatta yıllardır fakültede vermekte olduğum ve öğrencilerim tarafından çok beğenilen “Günümüz Fıkıh Problemleri” adlı derslerimdeki etraflı izah ve açıklama üslubumun da Hocaefendi’den etkilenme olabileceği kanaatine vardım. Bu itibarla yarın benim hakkında, faraza bir terceme-i hal yazılacak olsa, “ilmini aldığı kaynakların başında Fethullah Gülen Hoca gelir” denmesi tam isabet olur.”1
“Bu sebeple Hocaefendi en çok sevdiğim insan oldu. …Benim gözümde o; “vahidü dehrih” (zamanın tek adamı) ve “feridü asrih” (Asrın tek adamı) haline geldi. Hatta “Ya Rab! Benim sağlığımdan al ve onun sağlına kat” diye bilmem kaç kez dua ettim. …Bunları söylememin bir hakkı teslim görevi olduğuna inanıyorum. Ve yine inanıyorum ki, Allah uzun ömür eylesin, yarın pek çok insan bu teslim de geç kalmış olacaklarını söyleyeceklerdir. İmdi, şöyle iddialı bir çıkış yapsam “kendilerinden hiç ayrılmayanların bir kısmı da olmak üzere, cemaatinden kaç kişi Hocaefendi’yi benim kadar tanımıştır desem, birileri buna için için gülse de, ben kendimi asla fazla abartılı konuşmuş saymam.”2
“Hangi açıdan bakılırsa bakılsın Hocaefendi’nin âlim olmasının yanında bihakkın müçtehit olduğunda da, bizce, şüphe yoktur.”3
“Müceddit ise, hadisi şerifin ifadesi ile her asrın başında zuhur edip, dine arız olan bidatleri kaldıran ve dini, asli güzelliği ile gösteren, yenileyen kişi”, ya da kişiler, yani cemaatlerdir. Âlim ya da müçtehit olmadan bu işin yerine getirilebilmesi ise elbette mümkün değildir. Bu değerlendirme ile Hocaefendi’nin, en azından hizmet birimi ile birlikte böyle bir mertebeyi ihraz etmiş olarak görülmesinde şer’an ve aklen bir mani görülmemektedir.4
Yani bize göre, Hocaefendi, insanların hidayetine vesile olan bir mehdiyyun bihtir. Onun gibi pek çok “mehdiyyun bih” gelmiştir ve gelecektir.5
Görüldüğü gibi 2006’daki Faruk Beşer’e göre F. Gülen “vahîd-ü dehrih” (zamanının biricik insanı) ve “ferîd-ü asrih” (Asrının tek adamı)dır. Hem müçtehit, hem müceddit hem mehdiyyun bih (Kendisiyle hidayete ulaşılan kişi)’tir. Faruk Beşer kendisine olanca güveniyle bir hakkı teslim ettiğini zannediyor ve insanların bu teslimde geç kalmış olduklarını söyleyeceklerini iddia ediyordu. Faruk Beşer’in ilmi ve basireti o kadar kuvvetli ki (!) dediklerinin tam tersi çıktı. Bu kadar büyük bir meselede bile yanılmış olana ve daha düne kadar F. Gülen’e methiyeler yazan kişiye bu toplum bundan sonra neden ve nasıl güvensin?
F. Beşer aldandığını 2006’dan sonra da anlamamış, hatasını ancak 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra 24 Temmuz 2016’da anlayabilmiş ve “Hangimiz Aldanmadık?” yazısı ile günah çıkarmaya çalışmıştır. “Hangimiz aldanmadık?” diyerek herkesi kendi gibi aldanmakla itham etmiş, baştan beri aldanmayanların olduğunu, bu insanların o cemaatin yanlışlarını yıllarca tenkit ettiklerini görmezden gelmiş ve bu insanları takdir etmemiştir. Hatta kendisi F. Gülen’e övgüler dizerken onları tenkit etmiş olan insanları darbe girişiminden sonra o cemaatten olmakla itham edecek kadar pişkinlik gösterebilmiştir.
F. Gülen’i göklere çıkaran bu kitabına rağmen elimizde hiç bir delil olmadığı için ve zanna göre ithamda bulunmak da caiz olmadığından biz yine de Faruk Beşer’e “Gülen Örgütünün bir parçası” veya “Darbenin bir ucu olabilir” demiyor ve onu Allah’a havale ediyoruz.
Yazının Devamı Gelecek!