Alıntı

Fetih ve Fatih

Paylaş:

“İmtisâl-i “câhidû fi’l-lah” oluptur niyetim,

Din-i İslâm’ın mücerred gayretidir gayretim.”

Arapça bir kelime olan fetih, açma, yol gösterme, hüküm verme, galibiyet ve zafere ulaşma gibi anlamlara gelmektedir. Terim olarak da İslam’da meşru görülen savaşlar hakkında- cihad kelimesine benzer şekilde- Müslümanların gayr-i müslimleri yenilgiye uğratmak suretiyle gerçekleştirdikleri ele geçirdikleri toprakları tarihteki diğer istila ve sömürü savaşlarından ayırmak amacıyla kullanılmıştır. Bu terimin kaynağı da Müslümanların geçmiş ve gelecekte ki maddi manevi zaferlerinden bahseden Kur’an-ı Kerim’deki “el-Fetih” suresidir. İslam sancağı altında, Hz. Peygamber (s.a.v.) ile sahabiler tarafından gerçekleştirilen zaferlerle dolu savaşlar için kaynarlarda sık sık bu terime yer verildiği görülür. Ancak burada kelimenin sadece maddi yönden fetih manası taşıdığı söylenemez. Kelime, öncelikle kalp ile aklı İslam gerçeğine açmak, ikinci olarak da İslam mesajının önündeki engelleri kaldırmak suretiyle insanın kalbine ve aklına ulaşmayı mümkün kılacak ortamı hazırlamak anlamına gelmektedir. Allah’ın isimlerinden biri Fettah’tır. Bu sebepledir ki Müslüman bir ülkenin toprakları, başka bir Müslüman devletin idaresine savaşla veya savaş olmadan geçtiği zaman burada “fetih” ifadesi kullanılmaz. Mesela, Mercidabık ve Ridaniye savaşları sonunda Osmanlı yönetimine geçen Mısır için “Mısır’ın fethi değil, Mısır’ın ilhakı” tabiri kullanılır.

Bilindiği gibi İslam, hayatın bütün safhalarını kapsayan prensipleri ortaya koymuştur. Bu sebeple Müslüman, hayatının her döneminde ondan bir parça bulur. İşte bu prensiplerden biri de günümüzde pek çok yerde yanlış anlaşılan “cihâd” kelimesidir. Yanlış anlaşılan diyoruz, çünkü birçok kimse, cihadın sadece harp etmek ve adam öldürmek gibi anlamlara geldiğini düşünmektedir. Halbuki İslam tarihine bakıldığı zaman durumun hiç de böyle olmadığı görülür. Nitekim İslam Peygamberi, on sene içinde Medine’den Arabistan Yarımadası’nın tamamını gerek Filistin gerekse Irak’ın güney kısımlarını fethetti. Bu, hemen hemen Avrupa kıtası büyüklüğünde bir toprak parçası demektir. O sıralarda üzerinde milyonlarca insanın yaşadığı bu toprakların fethi sırasındaki muhaberelerde maktul düşen Müslümanların sayısı ise ortalama ayda bir kişidir. İnsan kanına verilen bu değerin, insanlık tarihinde bir eşine daha rastlanmayacağı, insaf ve akl-i selim sahibi herkes tarafından kabul edilir.

Bu sebepledir ki İslam dini, tarih boyunca zorla Müslümanlaştırma gibi bir olaya fırsat vermemiştir. Ortaya çıkışından günümüze kadar geçen zaman zarfında tarih sayfalarında böyle bir olaya rastlanmamıştır. Her ne kadar bazı şarkiyatçılar ve Hıristiyan yazarlar, İslam fetihlerinin insanları kılıç gücü ile din değiştirmeye zorlama amacını taşıdığını iddia ediyorlarsa da bu doğru değildir. İslamiyet’in, ilk döneminden beri bu doğru değildir. İslamiyet’in, ilk döneminden bugüne kadarki yayılışının Hıristiyanlığın aleyhine olması, onları bu şekilde yazmaya ve konuşmaya sevk etmiştir. Bu bakımdan bu din (Hıristiyanlık) mensuplarından gelen ithamları ciddiye almak doğru değildir. Zira biraz önce temas edildiği gibi zorla İslam’a sokma, Kur’an ve Hz. Peygamber’in emirleri ile yasaklanmıştır. Budan dolayıdır ki İslam, Müslümanların fethettiği topraklarda yaşayan hiçbir kimsenin zorla dine girmesine müsaade etmez. O, inançlar arasındaki orta ve doğru yolun hangisi olduğunu bildirmekle yetinir. Zorlama sonunda Müslüman olma keyfiyetinin İslami bir hareket olmadığını açıklamaktan da çekinmez. Zaman zaman Müslüman olmayan vatandaşlarına zorla İslam’ı kabul ettirmeyi düşünen hükümdarlar olmuştur. Fakat bunlar, bizzat dini yetkililer tarafından ikaz edilmişlerdir. Böylece düşüncelerinin ve hareketlerinin dini emirlere uygun olmadığı kendilerine hatırlatılmıştır. *

*Bu yazı Prof. Dr. Ziya KAZICI’nın “Osmanlı” isimli kitabından alınmıştır.