04.10.2019 tarihinde Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin KHK toplantısının iptali üzerine kendi mahkeme sürecinde yaşadığı adaletsizliği de ele aldığı ve ülkedeki adalet sisteminin kısa bir özetini sunduğu gündem değerlendirmesidir…
Sadece doğruları konuşup mazlumları savunduğum için 9 mahkeme bana, benim hakkımı meşru yollarla savunmaya çalıştığı için 9 mahkeme de eşime açtılar. Babalarına özgürlük taleplerini göstermek istedikleri bir fotoğraf karesi sebebiyle 1 mahkeme de yaşları 15-16 olan kızlarıma açtılar.
3 Mahkemede beraat edince bir el müdahale etti ve ondan sonraki bütün mahkemeler uzatılmaya başlandı. Mahkemelerim sürekli erteleniyor ve davaların sonuçlanmasına müsaade edilmiyor.
Bu ertelenen mahkemelerde SEGBİS’le savunma yapmam için cezaevine yazı yazılıyor ancak her defasında birtakım sebepler bulunarak duruşmaya çağrılmıyorum.
2-3 celsede beraatle bitecek dosyalar çok basit sebeplerle sürekli uzatılıyor. Beni haksız yere tutukladıkları yetmezmiş gibi mahkemelerle ve yeni dosyalarla da sürekli meşgul edip yormak istiyorlar. Halbuki Orhan Gazi’nin de dediği gibi “geciken adalet zulümdür” ve bu zulüm bugün bilerek ve isteyerek planlı bir şekilde bana, aileme ve daha birçok insana yapılıyor.
Anayasal haklarını kullanmak suretiyle meşru daireler içinde bana destek veren talebe ve sevenlerimden yüzlerce kişiye onlarca mahkeme açıldı. Talebelerimden bana destek olmak için duruşma günü Adliye önüne gelip dava sonucunu beklemek isteyen yüzlerce kişiye 320 TL para cezası kesildi. O gün sanık olarak yargılandığı için duruşmaya gelenlere ve ailelerine bile 320 TL para cezası yazıldı. Hatta benim kızıma bile kızım kendisini tanıttığı halde Adliye önüne geldiği için para cezası yazıldı. Mahkeme önünde bana destek vermek isteyen yüzlerce kişiyi gruplar halinde emniyete ifadeye çağırıp yıldırmaya, korkutmaya çalışıyorlar. GBT kontrolü adı altında kimlikler isteniyor fakat sonrasında bu kişiler hakkında soruşturma açılıyor. Hatta mahkeme önünde beklediği sadece kamera kaydından tespit edilen kişiler hiçbir suç işlemedikleri halde para cezası kesilmesinin yanı sıra bir de emniyete ifadeye çağrılıyor.
Daha önce de bir vesile ile ifade ettiğim gibi; önceleri hukuk devleti denince hukuka göre idare edilen ve hukuka göre hüküm veren devlet anlıyorduk. Yanlış anlamışız! Meğer hukuk devleti; hukukun sopa gibi kullanıldığı (!), muhaliflerin hukuk yolu ile susturulduğu (!), yolsuzluk ve haksızlıkların hukuka uydurularak yapıldığı (!), zulmün hukuk yolu ile işlendiği (!) ve hukuksuzlukların hukukçulara yaptırıldığı (!) devlet demekmiş! Hem hukuk devleti diyorlar hem de anayasayla güvence altına alınan ifade hürriyetini engelliyorlar. Bunun son örneği de 5-6 Ekim KHK’lılar toplantısının Ankara Valiliği tarafından yasaklanmasıdır.
Son üç yılda yapılan hukuksuzlukları anlattığım için beni tutuklayıp, söz konusu konuşmalarımdan dolayı da hakkımda 3 farklı iddianame düzenlediler. Zulmettikleri kişilere kimsenin sahip çıkmasını istemiyorlar. Hatta zulme uğrayan kişilerin bile kendilerini savunmasını istemiyorlar. Bu programın yasaklanması ifade hürriyetinin ne hallere düştüğünün göstergesidir. Beraat eden kişinin dahi konuşmasını istemiyorlar.
Hakikatlerden korkuyorlar, zulümlerinin konuşulmasını istemiyorlar. Konuşan kişileri de tutuklayarak topluma korku salmaya çalışıyorlar. Herkesi susturacaklarına, nefislerini ve şeytanlarını sustursalardı bu kadar günaha girmez ve zulmetmek zorunda kalmazlardı.