Kıymetli okuyucularımız bir önceki sayımızda günahların ferdi zararlarını anlatmaya başlamış ve bu zararlardan “Kalbin ölmesi”, “Allah ile kul arasında uzaklık oluşması” ve “Aklı zayıflatıp unutkanlık yapması”ndan bahsetmiştik. Kaldığımız yerden devam ediyoruz.
- Kul Günah İşlemeye Alışır
Kul, günahlara devam ettikçe artık günah işlemek onun için kolaylaşır ve yaptığı günahlardan pişmanlık duymamaya başlar. Bu durum kalbin ciddi oranda katılaştığını gösterir. Nefs-i levvamede olan biri bile hata yaptığı zaman en azından bundan kalben rahatsız olur. Rahatsızlık duymuyorsa her türlü günahı yapmaya devam eder. Bu tarz insanlar için Peygamber Efendimiz Sallalahu Aleyhi ve Sellem: “Utanmıyorsan dileğini yap”1 buyurmuştur. Haramlarla dolu bir hayat yaşayan insanlar genellikle dışarıdan bakıldığında fark edilirler ama bazen de kendilerini öyle güzel kamufle ederler ki asla bu kişilerin o ağır haramları işlediklerine ihtimâl veremezsiniz. “Yaptıklarından utandıkları için mi gizlerler acaba?” diye insan düşünmeden edemez ama asla aradığımız cevap bu değildir. Çünkü bir insan uzun yıllar aynı haramı işleyip ve hatta başkalarını bu günahlara dâhil etmişse bu insan o haramları hayat tarzı haline getirmiş demektir. Sadece var olan düzenini bozmak istemediği için veya rezil olmak istemediği için ve belki de canından endişe ettiği için günahını saklamaktadır. Ama şu asla unutulmamalıdır: Bir insan bir günahı ısrarla işlemeye devam ediyorsa Allah mutlaka ortaya çıkaracaktır. Allah’ın rezil ettiğini ise yüceltecek hiç kimse yoktur!
- Kul Haramlara Karşı Hoşgörülü Olmaya Başlar
Her insanın hataları ve günahları vardır. Bu hatalara karşı nasıl davranmamız gerektiğini Kur’an ve Sünnetten öğrenmemiz gerekmektedir. İslam, bir kardeşimizin küçük bir hatasını gördüğümüz zaman üzerini örtmemizi tavsiye etmiştir. Peygamber Efendimiz: “Kim bir Müslüman kardeşinin ayıbını örterse Allah da onun ayıbını örter”2 buyurmuştur. Yine Rabbimiz: “Eğer siz kendinize kötü davrananları affeder, kusurlarına bakmaz ve bağışlarsanız, Allah da sizleri bağışlar. Allah çok bağışlayıcı ve merhamet edicidir”3 buyurmuştur. Demek ki özellikle şahsımıza yönelik işlenen hatalara karşı genel olarak takınmamız gereken tavır bu olmalıdır. Ancak Allah’a karşı işlenen, İslam’a ve Müslümanlara zarar veren haramlar ve büyük günahlar karşısında gösterilmesi gereken tavır daha farklıdır ki nasıl olması gerektiğini de yine Kur’an ve Sünnet bizlere öğretmiştir. Peygamber Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Bir kötülük gördüğünüz zaman elle düzeltin. Buna gücünüz yetmezse dilinizle düzeltmeye çalışın. Buna da gücünüz yetmezse kalben buğzedin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir”4 buyurmuştur. Bu konuda affetme yolu tavsiye edilmemiş aksine bir tavır ve duruş gösterilmesi istenmiştir. Kalben buğz ise imanın en zayıf hali olarak kabul edilmiştir.
Buğz kelimesi “sevmeme, biri hakkında gizli ve kalbî düşmanlık hissi besleme, kin ve nefret duyma” anlamlarına gelir. Esasında buğz Müslümanlar arasında kardeşliği ve muhabbeti zedeleyen kötü hasletlerden biridir. Çünkü kalpleri birbirine karşı soğuk ve bozuk olan fertlerin oluşturduğu bir toplum asla huzur ve güvenin olmayacağı bir toplumdur. Oysa İslam birbirine kenetlenmiş, sağlam kardeşliklerin olduğu, sevgi ve merhametin esas alındığı bir toplum meydana getirmeyi hedeflemektedir. Bundan dolayı özellikle şahsımıza karşı işlenen hatalara karşı buğz yerine hoşgörü ve affedici olmamız istenmiş, buğz etmek ise Allah ve Rasulü tarafından kötü görülmüş ve yasaklanmıştır.
Buğz, şayet Allah rızası için olursa bunda bir sakınca yoktur ve hatta bu imanın gereğidir. Peygamberimiz, Allah için seven ve Allah için buğz eden kimsenin imanını kemâle ulaştırmış olacağını söylemiştir.5 Allah’ın hoşnut olmadığı, haram ve günah sayılan işlere ve bunları yapanlara karşı tavır koymak ve bu işlerden rahatsız olmak da Allah sevgisinin gereğidir. Bugün bazı Müslümanlar bu durumu şahsi olaylarla karıştırmakta ve anlayamamaktadır. Oysaki İslam, bu dengeyi bize göstermiştir. Şahsi hatalara karşı hoşgörü ama İslam’a karşı yapılan hatalarda tavır olmalıdır. Eğer bu tavır gösterilemiyorsa imanda bir sorun var demektir. Ancak bir Müslüman başka birinin hatasını duyduğu zaman o kişinin şahsına değil ama işlediği harama karşı buğz etmelidir. Ebu Derda: “Kardeşinize sövmeyiniz, sizi onun durumuna düşürmekten koruyan Allah’a hamd ediniz. Kardeşinize buğz da etmeyiniz ancak onun ameline buğzediniz” demiştir. Ne yazık ki iki durumu karıştırıp kalben buğz etmesi gereken bir konuda “neden bu günahlar konuşuluyor? Şahsi günahtır, susalım” diyenler olabiliyor. Anlaşılmayan şey ise şudur: Artık Allah bu insana verdiği süreyi bitirmiş ve durumunu ortaya çıkarmak istemiştir. O halde en azından kalben buğzetmek zorundayız. Bu Allah’a imanın gereğidir. Bir Müslüman, Rabbine karşı ısrarla hata işleyen ve kullara da zararı dokunan bir günah duyduğunda nasıl olur da nasslardaki hakikatleri unutur da nefsinin vesveselerine aldanır! Bu samimi Müslüman'ın alacağı tavır değildir!
Sonuç olarak, işlenen küçük günahlar farkında olmadan imanımızı etkilemekte ve Müslümanca tavır almamız gereken konularda buna engel olabilmektedir. Haramlara karşı kalpte öfkenin olması, bu duruma karşı tavır takınmak imanın gereğidir. Bir Müslüman bunu başaramıyorsa imanını kontrol etmeli ve göstermesi gereken tavrı gösteremediği için Allah’a tevbe etmelidir.
- Buhari, Edeb 78
- Tirmizi, Kıyamet, 54
- Teğâbün, 14
- Müslim, İman 78; Ebu Davut, Salat, 232
- Ebu Davud, Sünnet 15; Tirmizi, Kıyamet 60