Tefsir

Hidayet Karşılığında Sapıklığı Satın Alanlar

Paylaş:

“Onlara: ‘Yeryüzünde fesat çıkarmayın’ denildiğinde: ‘Biz sadece ıslah edicileriz’ derler. Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler.”1

En iğrenç bozgunculuğu yaptıkları halde kendilerinin yapıcı ve düzeltici olduklarını ileri sürenlerin sayısı her devirde çoktur. Bunlar böyle derler, çünkü ellerindeki değer ölçüleri, kriterler bozuktur. Çünkü insanın vicdanındaki ihlas ve sırf Allah’ı amaç bilme ölçüsü bozulunca diğer ölçülerinin ve değer yargılarının da bozulması kaçınılmaz olur. Başka bir deyimle yüce Allah’a ihlasla bağlı olmayanların, kalplerinde böylesine kesin inanç barındırmayanların bozguncu davranışlarının farkına varmaları imkânsızdır. Sebebine gelince; böylelerinin vicdanlarındaki iyilik-kötülük, yapıcılık ve bozgunculuk ölçüleri kişisel arzu ve ihtiraslarına göre sık sık değişir, hiçbir zaman ilahi bir kaidenin üzerine oturamaz.

İşte bundan dolayı şu gerçekçi tanım ve kesin akıbet bildirimi ile karşı karşıya geliyorlar: “Bilin ki; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama şuurunda değildirler.”

Onların diğer bir özellikleri de halk kitleleri karşısında büyüklük taslamaları, kendilerini üstün görmeye kalkışmalarıdır. Onlar bu yolla halkın gözünde sahte bir mevki kazanmayı amaçlarlar. Yüce Allah bu konuda şöyle buyuruyor: “Onlara ‘Halk nasıl iman etti ise siz de öyle iman edin’ denildiği zaman ‘Biz hiç aptal ayak takımı gibi iman eder miyiz?’ derler. Asıl aptal ayak takımı kendileridir, ama bunu bilmiyorlar.”2

Şüphesiz ki, Medine’de bunlara yöneltilen çağrı ihlaslı, dosdoğru, ihtiraslardan arınmış bir inançla iman etmeleri idi. Yani bütün varlıkları ile İslam’a giren, yönlerini sırf Allah’a doğru çeviren Peygamber Efendimizin eğitici ve yön verici telkinlerine kalplerini açarak samimi ve art niyetsiz bir yaklaşımla O’nun direktiflerini benimseyen içten Müslümanlar gibi iman etmeleri. İşte münafıkların örnek almaya çağrıldıkları, açık, dosdoğru ve samimi biçimde iman eden “halk kitlesi” bunlardı.

Öyle anlaşılıyor ki, münafıklar, Peygamberimize böylesine bir içtenlikle teslim olmayı reddediyorlar, bu tutumu, yoksul halka yaraşan, toplumda mevkii olan seçkinlerin itibarı ile bağdaşmayacak bir şey sayıyorlardı. Bu düşünce ile “Biz hiç aptal ayak takımı gibi iman eder miyiz?” demişlerdi. Yine bu gerekçe ile yüce Allah’ın şu kesin tanımlamasına ve susturucu cevabına muhatap oldular: “Asıl aptal ayak takımı kendileridir, ama bunu bilmiyorlar.” Öyle ya, aptal, aptallığı ne zaman anlayabilmiş ve yine sapık, ne zaman doğru yoldan uzak düştüğünü fark edebilmiştir!

MEDİNE’DE MÜNAFIK-YAHUDİ İŞBİRLİĞİ

Daha sonra Medine'deki münafıklar ile kindar Yahudiler arasındaki ilişkilerin ne derece sıkı olduğunu açıklayan sonuncu özelliğe sıra geliyor. Münafıklar; yalancılık, aldatmaca, aptallık ve kof iddiacılıkla yetinmiyorlar, bu çirkin niteliklerine ödlekliği, alçaklığı ve karanlık köşelerde entrika çevirmeyi de ekliyorlardı. Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor: “Onlar müminler ile karşılaştıkları zaman ‘inandık’ derler. Fakat şeytanları, elebaşları ile baş başa kaldıkları zaman ‘Biz sizinle birlikteyiz, onlarla sadece alay ediyoruz’ derler.”3

Bazıları alçaklığı, kalleşliği ve çirkin entrikacılığı güçlülük ve erişilmez bir marifet sanırlar. Oysa bunlar, aslında zayıflık ve seviyesizlik göstergesidir. Çünkü güçlü olan kimse hiçbir zaman alçaklık, iğrençlik, aldatıcılık, kalleşlik, entrikacılık ve hakaret yapmaz.

Fakat müminler ile açıkça karşı karşıya gelmekten kaçınarak sözde iman etmiş görünen ve böylece başlarına gelebilecek sıkıntıları peşin olarak savdıkları gibi bu kaypak tutumlarını Müslümanlara zarar verebilmek için avantaj olarak kullanan münafıklara gelince, bunlar çoğunlukla Yahudilerden oluşan şeytanları ve elebaşları ile baş başa kalınca “Biz aslında sizinle birlikteyiz, iman etmiş ve dinlerini onaylamış gibi görünürken müminlerle sadece alay ediyor, onlarla eğleniyoruz” derler. Bu kirli ve çok yönlü oyun içinde Yahudiler, münafıkları Müslümanların saflarını bölmek ve parçalamak için araç olarak kullanırken, münafıklar da Yahudileri dayanak ve sığınak olarak görüyorlardı. Kur’an-ı Kerim, onların bu alçaklıklarını ve çirkin sözlerini anlattıktan hemen sonra, onlara, sıradağları bile sarsacak şu tehdidi indiriyor: “Aslında onlarla alay eden ve kendilerini azgınlıkları içinde yuvarlanmaya bırakan Allah’tır!”4

Göklerin ve yeryüzünün cebbar sıfatlı yaratıcısı tarafından alay edilen bir kimseden daha perişan ve daha bedbaht biri düşünülebilir mi? Gerçekten insan “Aslında onlarla alay eden ve kendilerini azgınlıkları içinde debelenmeye bırakan Allah’tır” ayetini okurken hayalinde son derece ürkütücü ve son derece korkunç bir manzara canlanır. Yüce Allah bu küstahları nereye varacaklarını bilmedikleri bir çıkmaz yolda kılavuzsuz bir şaşkınlıkla debelenmeye bırakıyor. Arkasından cebbar ve son derece güçlü bir el, yani yüce Allah’ın kudret eli onlara pençe atıyor. Tıpkı gizli kapandan habersiz biçimde tuzak yerine sıçrayan zavallı fareler gibi! İşte öyle korkunç bir alay ve istihza ki, onların zavallı alaycılıklarına hiç benzemez.

Burada, daha önce varlığını bildirdiğimiz realite yine karşımıza çıkıyor. Müminleri hedef alan savaşlarda yüce Allah'ın Müslümanların tarafını tutması, onlara sahip çıkması gerçeği yani. Bu taraf tutma ve sahiplenme imtiyazı Allah'ın dostlarına eksiksiz bir güven bağışlarken Allah'ın şaşkın düşmanları için son derece çirkin ve korkunç bir akıbet hazırlıyor. Bu şaşkınlar azgınlıklarına devam etmelerini sağlayan bir toleransla aldatılarak ve içlerindeki düşmanlığı dışa kusmalarına biraz daha fırsat tanınarak kör gidişlerinde debelenmeye, sürünmeye bırakılıyor. Fakat az ötede pusu kuran korkunç akıbet kendilerini bekliyor, onlar ise bundan habersiz olarak gözleri kapalı bir şekilde yürüyorlar.

Yüce Allah'ın şu ayeti onların gerçek durumunu ve uğradıkları zararın çapını açıkça gözler önüne serici niteliktedir: “Onlar hidayet karşılığında sapıklığı satın alan kimselerdir. Bu yüzden yaptıkları ticaretten kazanç elde edememişler ve de hidayete erememişlerdir.”5

  1. Bakara, 11-12
  2. Bakara, 13
  3. Bakara, 14
  4. Bakara, 15
  5. Bakara, 16