Kavramlar

İbadet - 2

Paylaş:

Kur’an ve Sünnet menşeli diğer birçok kavram gibi “ibadet” kavramı da çağımızda yanlış anlaşılmakta ve uygulanmaktadır. Bu kavramlar kelime itibari ile Kur’an ya da Sünnet’ten alınmış olmasına rağmen mana itibari ile Kur’an ve Sünnet’in dışında kalmış, anlaşılması gereken merkezden uzaklaştırılmıştır. Öyle ki Rabbimiz “Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım”1 buyurarak ibadeti insanın varlık amacı olarak hayatın merkezine yerleştirmişken, bugün insanların ibadetten anladığı namaz, oruç, hac ve zekâtla sınırlı kalmıştır. Aslında bu anlayış din ile dünyayı birbirinden ayıran zihniyetin ürünüdür. Oysa din hayatın her alanında, her anında yaşanabilecek sadelikte ve pratikliktedir. Dinin insanın varlık amacı olarak emrettiği ibadet de insan fıtratıyla ve hayatla birebir uyumludur. Buna göre hiçbir ameli, işi ve durumu dışarıda bırakmaksızın bütün bir hayatı ibadetle geçirmek mümkündür. Kimse bütün zamanını namaz kılarak geçiremez elbette ve zaten geçirmekle de sorumlu değildir. Fakat her Müslüman bütün bir hayatını Rabbi için yaşayabilir. Yemesini, içmesini, oturmasını, kalkmasını, gitmesini, gelmesini ve hayat içindeki bütün iş ve amellerini Allah’ı dikkate alarak, Allah için yapabilir. İşte o zaman bütün bir hayat ibadete döner ki kuldan asıl beklenen de budur.

Rabbimizin “De ki; benim namazım, çeşitli ibadetlerim, hayatım ve ölümüm ancak âlemlerin Rabbi olan Allah içindir”2 ayetinden de ibadetten kastının bu olduğu anlaşılmaktadır. Bu ayetle Rabbimiz Müslümana Allah için yaşamanın ve Allah için ölmenin niyetini ettirmekte ve insanın kastını bu yöne çevirmektedir. Niyetine bütün bir ömrü ibadet olarak geçirmeyi alan kimsenin Allah için katlandığı her zorluk, dayandığı her güçlük, çektiği her çile, yaptığı her fedakârlık, dinlediği ve anlattığı her ders, her sabrı, her şükrü ve her zikri ibadet olduğu gibi, Allah’ı hesaba katarak onun adını anarak yaptığı her iş,  her durum dinen meşru olmak şartıyla bir ibadettir. İmanı yaşamak, ahlâkı güzelleştirmeye çalışmak, haramlara düşmemeye dikkat etmek bir ibadet olduğu gibi, helalleri yapmak da bir ibadettir. Böylece ibadet a’sından z’sine varana kadar bütün bir hayatta dini yaşamak demektir. Her hal ve durumda Allah için geçen bir ömürden sonra ölen kimsenin ölümü bile, son ve belkide en büyük ibadeti olarak amel defterine yazılacaktır. İradesi ile ibadetle geçirdiği bir ömürden sonra aslında iradesinin olmadığı ölümü de ibadet sayılacaktır. Hayat emanetini Rabbi yolunda taşımış kimsenin aynı ihlâsla Rabbine kavuşması ne büyük bir ibadettir.

Sahabe nesli ibadeti böyle anladı ve böyle yaşadı. Asrımız Müslümanının anlayışına göre ise dünyalık işler başkadır, ahiretlik işler başkadır. Cami ibadetleri ile gündelik hayat birbirine karıştırılmamalıdır. Hal böyle olunca namazı camide kılmayı ihmal etmediği gibi, faiz yemeyi de ihmal etmeyen ya da hacı olması ile övünüp buna rağmen oğlunun-kızının düğününü en lüks salonlarda şarkılı-oyunlu yapan yaşlılar, lafa gelince dindarlığı kimseye bırakmayan fakat kız arkadaşı ile flört etmede de bir mahzur görmeyen gençler türedi. Bir kısım Müslümanlar ise kendilerine teklif edilmeyen yükleri yüklenerek, bütün bir hayatı namazla, oruçla ve zikirle geçirmesi gerektiğini düşünüp bunun için hayattan elini eteğini çekip ruhbanlaşmaya doğru gider. Ne öyle ne de böyle…

İbadet hayatın içinde hayatla an an yaşanan bir gaye ve bir ömür sermayesidir. Aynen ayette geçtiği gibi: “De ki; benim namazım, çeşitli ibadetlerim, hayatım ve ölümüm ancak âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.”

  1. Zariyat- 56
  2. En’am-162