Başyazı

İdealist İnsan Olmak -2

Paylaş:

Hamd; kitabıyla kullarına meşru hedefler gösteren ve onlara ideal kazandıran Allah Azze ve Celle’ye, Salât-u Selam; yüce ideallerine kilitlenmiş ve gözü ondan başka bir şey görmeyen Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz’e, Selam ise; İslam Medeniyetine ulaşmayı en büyük ideal haline getirmiş ve bu yolda mücadele eden kardeşlerime olsun.

Bir önceki sayıda idealist insanı, idealist olmanın gerekliliklerini, kast konusunu ve kastın derecelerini anlatmış ve idealist insan yetiştirmede idol göstermenin önemine değinmiştik. Konuya “idealist insanın özellikleri” ile devam ediyoruz.

İDEALİST İNSANIN ÖZELLİKLERİ NELERDİR?

  1. İdealist İnsanın Davası ve Hedefi Vardır

İdealist insan; davası ve hedefi olan, davanın doğruluğuna ve hedefin varılabilecek bir hedef olduğuna inanan, davasına ve hedefine olan bağlılığı aşk derecesinde olan insandır. Davası ve hedefi olmayan veya hedefe varılabileceğine inanmayan ya da davasına bağlılığı kuvvetli olmayan kimseler idealist sayılamazlar. Bazı insanlar davası ve hedefi olan idealist bir insan gibi konuşurlar ama aslında ne davaları ne de hedefleri vardır. Aslında onların hobileri vardır. Hobi olarak kimi müzik dinler kimi spor yapar kimi film izler. Bunlar da hobi olarak bazen bir araya gelip siyasi konuları, memleket meselelerini ya da Müslümanların halini konuşurlar. Bu tür konuların konuşulduğu ortamlarda bulunurlar. Bu tür konuları konuşmakla kendilerini rahatlatırlar ve kendilerini, davası ve hedefi olan değerli bir insan ve bir düşünce insanı gibi görürler. Ancak daha sonrasında inandıklarını zannettikleri davaları ve hedefleri için kıllarını bile kıpırdatmazlar. Davanın gevezeliğini yapacakları bir başka sohbete kadar güya inandıkları davalarını ve hedeflerini unutup şahsi menfaatlerinin peşinde koşmaya devam ederler. Konuştukları davanın ne acısını duyar ne çilesini çeker ne de onun uğrunda bir şeyler yaparlar. Böylelerinin ne davaları ne de idealleri vardır. Bir davaya inanmış idealist insanlar, sudan başka bir şey düşünemeyen çölde susuz kalmış insan gibi davalarından ve hedeflerinden başka bir şey düşünemezler.

Bazı insanlar da davasına ve hedefine inanmış gibi konuşurlar ama aslında inanmazlar, tereddütler ve şüpheler içerisindedirler. Bir gün İslam Medeniyetinin kurulacağına, Müslümanların bu zulüm ve zilletten kurtulacağına ihtimal vermemektedirler. Müslümanların ileride gerileyeceğini, gücünü kaybedeceğini ve ümitlerini kaybedeceklerini bilen Allah Azze ve Celle, bundan dolayı Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in diliyle Müslüman ümmetin geleceğinin parlak olacağına dair bilgiler vermiş, Müslümanları bu ümitsizlikten kurtarmak ve onları bu büyük ideale inandırmak istemiştir. Bu amaçla Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Dünyanın doğusu ve batısı dürüldü, önüme konuldu. Benim ümmetim bunların hepsine sahip olacak”1 diye haber vermiştir. Başka bir hadiste: “İstanbul ve Roma fethedilecek”2 buyurmuştur. Böylece ümmetine hem hedef göstermiş hem ümitsizlikten kurtarmış ve hem de onlara ideal kazandırmıştır. Hadislerde haber verilen müjdelerin bir kısmı gerçekleştiğine göre geri kalanı da gerçekleşecektir. O halde Müslümanların davalarından, hedeflerinden ve ideallerinden vazgeçmeleri için bir sebep yoktur.

 İdealist insan, hedefine ulaşmaya çalışırken bunun planlamasını ince ince yaparak hedefini “yakın, orta ve uzak hedef” şeklinde merhalelere bölecek, yakın hedefinden başlayarak orta ve uzak hedefine ulaşmaya çalışacaktır.

  1. İdealist İnsanlar, İdealine Götürmeyen Meselelerle İlgilenmezler

İdealist insanın uğraştığı işler, sadece kendisini idealine yaklaştıracak olan işlerdir. Çünkü o bir hedefe kilitlenmiştir, başka bir şeye bakmaz, görmez, duymaz ve ne kalbini ne de kafasını başka bir şeyle meşgul etmez. Başka şeyleri konuşmaktan, başka şeylerle ilgilenmekten zevk almazlar. Bir âşığın sürekli maşukunu (sevgilisini) düşünmesi gibi o da başka bir şey düşünemez, yanında başka şeyler konuşulsa bundan hoşlanmaz. Demek ki idealist insanlar bir nevi âşık gibidirler. Sadece hedeflerini ve ideallerini düşünmektedirler. İşte bu hal, “tam idealist insan” halidir. İnsan, bu dereceye ne kadar yaklaşırsa o kadar idealist olmuş demektir. Kalbinin ve kafasının yarısını davasına ve idealine ayıran kişiler yarım idealisttirler. Tam idealistler başka şeylere kafa yoramazlar.

Kur’an-ı Kerim, mü’minleri tarif ederken: “Onlar, boş şeylerden yüz çevirenlerdir”3 buyuruyor. Başka bir ayette: “…(Rahman’ın kulları) boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir”4 buyurmaktadır. Mü’minler, ideallerine yaklaşmaya faydası olmayan işlerden uzaklaşırlar. Eğer idealinize faydası olmayan meselelerle çok zaman kaybediyorsanız idealist olamamışsınız demektir. Peygamberimiz: “Kişinin malayaniyi (kendisine gerekmeyenleri) terk etmesi Müslümanlığının güzelliğindendir”5 buyurarak kendisine gerekmeyen işlerle uğraşmayan ve zaman ayırmayan bir Müslüman modeli meydana getirmek istemiştir. Çünkü kendisine gerekmeyen meselelerle ilgilenen insanlar kendisi için gerekli olan meselelerle ilgilenmezler ve ona gerekli zamanı ayırmazlar.

İdealist insanların gözünde ideallerinden başka hiçbir şey büyük değildir. İdeallerinden başka hiçbir şeye karşı hayranlık duymazlar. İdeali olmayan insanlar ise çocuksu bir şekilde futbolculara, şarkıcılara… hayranlık duyar, niye tuttuğunu bilmeden takım tutarlar. Düşünce, duygu ve hayat yönünden basitleştikçe basitleşirler. İdealist insanlar önemsiz işlerle uğraşmazlar, basit şeylerin peşinden koşmazlar. Onlar, kıymetli insanları, inanç, düşünce, ahlak sahibi, mücadeleci ve davası uğrunda çile çekmiş kimseleri severler ve onları idol olarak görürler. Değerli şeylere değer vererek ve değerli kimseleri severek değerli bir hayat yaşar ve değer kazanırlar.

İdealist insan önemsiz konularla ilgilenmediği gibi siyasi konuların da hepsiyle ilgilenmez, yalnızca kendisine gerekli olan kısmıyla ilgilenir. O zaman dikkati dağılmamış, bazı konular üzerinde yoğunlaşmış ve onları iyi kavramış olur. Eğer idealist insan yetiştireceksek, bu bakışı kazanmamız ve kazandırmamız gerekir.

İdealist insanlar başkalarının yaptığıyla da ilgilenmezler. Sadece idealleri ile meşgul olurlar. Çünkü fazladan yapacakları her bir iş onları ideallerinden uzaklaştıracak, işlerini yapmalarına ve ideallerine yaklaşmalarına engel olacaktır. Nasrettin Hocanın fıkrasında anlatılmak istenen de budur. Hoca Nasrettin’e: “Hocam! Baklava gidiyor” demişler. Hoca: “Bana ne?” demiş. “Ama baklava senin evine gidiyor” demişler. Nasrettin Hoca: “O zaman sana ne” demiş.

Selef-i Salihin’den bazıları: “Öyle insanlar gördük ki sizin paraya, altına, gümüşe verdiğiniz kıymetten daha çok zamanlarına kıymet verirlerdi” demişlerdir. Yani onlardan para istense verirler fakat zaman istense vermezler. Önemli bir mesele ise karşıdakine zaman ayırırlar değilse onunla meşgul olmazlar. İdealist insanlar da böyledir: “Bu kişi benim idealime yaklaşmama yardımcı olacak mı, olmayacak mı?” diye düşünür ve ona göre zaman ayırırlar. Çünkü onlar kitap okuyacak ve idealleri uğrunda mücadele edeceklerdir.

Seleften gelen bu gibi rivayetler aslında idealist insanı tarif etmektedir. Demek ki sahabe altından, gümüşten daha çok zamanına kıymet vermektedir. Çünkü bu dünyaya bir defa gelmiş ve bir daha gelmeyecektir. Zamanını iyi değerlendirmesi lazımdır. Cenneti kazanmak istemektedir... Davası vardır ve davasına hizmet etmesi gerekmektedir.

  1. İdealist İnsanlar, İdealleri Uğrunda Yok Olma Makamına Ulaşırlar

İdealist insan, davası uğrunda yok olmuş insandır. Artık kendisi yok, davası vardır. Tıpkı tohum gibi… Tohum toprağa atılır, toprakta yok olur fakat aslında var olur, ağaç olur. Artık ortada tohum yoktur ama bir ağaç vardır. O ağacın dalları, yaprakları, meyveleri vardır, binlerce tohum verir. İdealist insan da böyledir. Kendisi yoktur, idealleri vardır. Kendini düşünmez sadece ideallerini düşünür. İşte o zaman meyve vermeye başlar. Tohum yok olmadan ağaç olamadığı gibi idealist insan da davası uğrunda yok olmadan var olamaz, meyve veremez.

Meyve vermek kolay iş değildir. Kitap okumakla kimse meyve veremez. Sadece kitaptakileri aktaranlar, ezberciler, konuştuklarını yaşamadıkları, davaları uğrunda çile çekmedikleri ve ideallerinde yok olma makamına ulaşmadıkları müddetçe etkili olamazlar. Ne kadar yok olabilirlerse o kadar var olur, o kadar tesirli olurlar. İdealleri uğrunda yok olduklarında yani şahsi istekleri yok olup da sadece idealleri var olduğunda tuttukları altın olur, Allah yardım eder, onları etkili kılar. Çünkü bu, tam ihlastır. Yani idealist insanlar idealleri hususunda tam ihlasa ulaşırlar. İdeallerinden başka bir şey düşünemediklerinden tesirli olurlar.

  1. İdealist İnsanlar, Muhabbet ve Nefret Sahibidirler

İdealistler kendilerini ideallerine yaklaştıran kimseleri sever, ideallerine ulaşmasını engelleyen kimselerden de nefret ederler. Böyle olmayanlar idealist sayılamazlar. İman, muhabbet ve nefrettir. İdealist insanlar ise davalarına iman etmişlerdir. İslam düşmanlarının tüm cemaatleri ve İslami faaliyetleri bitirmek için hazırladığı tuzaklara, baskılara ve zulümlere sessiz kalan cemaatlerin İslam Medeniyetine ulaşmak gibi bir idealleri olamaz. İdeali olan insanlar ideallerine darbe vurulacağı zaman yerinde duramazlar. İdealleri olsaydı “idealime darbe vuruyorlar” der ve bunun derdine düşerlerdi. Bir cemaatin ideali var mı, yok mu anlamak isteyenler bu noktaya bakmalıdırlar.

Kur’an-ı Kerim Müslümanları anlatırken: “Muhammed, Allah'ın elçisidir. Ve onunla birlikte olanlar kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler”6 buyurmaktadır. İdeal sahibi insanlar ideallerinin önüne çıkan engellere karşı çetin olmak, idealleri konusunda taviz vermemek, idealine vurulan darbelere karşı umursamaz bir halde olmamak zorundadırlar. İdealistler, ideallerine düşman olanlarla dost olamazlar.

  1. İdealist İnsanlar, İdealleri Uğrunda Başlarına Gelenleri Önemsemezler

İdealist insanlar, idealleri uğrunda uğradıkları musibetlere, yapılan övgülere ve eleştirilere önem vermezler. Çünkü onlar, davalarına ve ideallerine inanmışlardır. Kur’an-ı Kerim, davasına inanmış gerçek mü’minleri tarif ederken: “Onlar, kınayanın kınamasından korkmazlar”7 buyurur. Uğradığı musibetleri ve yapılan haksız eleştirileri önemsemeyen idealist insan daima huzurlu olur. İdealist insanlar böyle oldukları için her şeyi kaygı etmezler, telaşlanmazlar. Bir musibete ya da bir iftiraya uğradıklarında dünyaları başlarına yıkılmaz. Böylece olaylar karşısında olgun ve cesur davranabilirler. Onlara bakanlar, idealistlerin gösterdikleri olgunluk ve cesarete hayranlık duyarlar.

  1. İdealist İnsanların Emelleri Uzun ve Güçlüdür

İdealist insanlar emellerine çok güçlü bir şekilde bağlıdırlar. Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, dünyevi uzun emelleri menetmiştir ama burada kastedilen, idealist Müslümanın taşıdığı İslami emellerdir. Ümmetin uyanışı, eski haşmetli günlerine geri dönmesi ve yeryüzünde İslam Medeniyetinin hâkim olması gibi… Bu konuda uzun emel doğrudur. Yerine göre 6 aylık bir plan bile yanlış bir uzun emel sayılabilir. Mesela kışın gelmesine altı ay varken odun, kömür almak gibi… Ama yerine göre 60 senelik bir plan uzun emel sayılmaz. Çünkü birisi dünyevi, birisi uhrevidir; birisi şahsıyla ilgili, birisi davayla ve ümmetin kurtuluşu ile ilgilidir. Büyük devletler 100 yıllık plan yapmıyorlar mı?

İdealist insanların emeline çok güçlü bir şekilde bağlanması gerekir. Zayıf bağlılık, kişiyi emeli hususunda harekete geçiremez. Tıpkı zayıf ateşle bir yemeğin pişmesi mümkün olmadığı gibi… Bir mumla, bir tencere yemek pişmez. Birçok insan bu dünyada emellerine ulaşamayınca: “Herhalde başka bir eksiğim var” diyerek sebebi yanlış yerde arar, hâlbuki emeline bağlılığı zayıftır.  O yüzden gerektiği kadar gayret göstermemektedir. Yemeğin ateşi kısıktır, bu kadarcık ateşle yemek pişmemektedir. Yapılması gereken şey; ateşi güçlendirmektir. Bu yemeğin pişmesi için ateşin altının daha çok açılması lazımdır. Yani idealine ve emellerine çok daha ateşli bir şekilde bağlanması gerekmektedir. 

Ayrıca güçlü bir bağlılık olmayınca idealine ulaşma yolunda tahammül de az olur. Musibetlere, iftiralara ve eleştirilere uğradığında çabuk pes eder. Tahammülünün artması, emelinin güçlü olmasına bağlıdır. Emel güçlü olduğunda tahammül artacaktır.

  1. İdealist İnsan Cesurdur

Hiçbir ideale rahat bir şekilde ulaşılamaz. Bütün idealler tehlikelerle dolu yolun sonunda, dağların üstünde ve uzaktadır. Dolayısıyla her ideal sabır ve cesaret gerektirir. İdealist insanlar, ideallerine ulaşabilmek için cesur olmak zorundadırlar. Böylece onlar idealleri sayesinde cesaret kazanırlar. O halde cesur davranmayanların idealleri yoktur ya da ideallerine güçlü bir şekilde inanmamışlardır.

Cesaret olmadan büyük ideallere ulaşılamaz. Çünkü hiçbir Firavun hiçbir Nemrut hiçbir emperyalist kendi isteğiyle saltanatı bırakmaz. Çünkü insanları sömürmekte, saraylarda yaşamakta, bir eli yağda bir eli baldadır. Bütün memleket onun emri altındadır ve insanları kendisine köle yapmıştır. Bu saltanatını neden bıraksın? Bu tür adamlar o saltanatı sürdürmek için her şeyi yapacaklardır. Böylelerine karşı mücadele edebilmek cesaret olmadan mümkün değildir. Bundan dolayıdır ki, dünyayı değiştirmek için İslam’ı gönderen Allah, kullarına cesaret örnekleri sunmakta ve Hz. Şuayb Aleyhisselam’ın şöyle konuştuğunu haber vermektedir: “Ey kavmim, bütün yapabileceğinizi yapın; şüphesiz, ben de yapacağım. Kime aşağılatıcı azap gelecek ve yalancı kimdir, yakında bileceksiniz. Siz gözetleyip durun, ben de sizinle gözetleyeceğim.”8 Bu, idealine ve yolunun doğruluğuna inanmış cesur bir insanın konuşmasıdır.

Hz. İbrahim Aleyhisselam da: “Hem siz, Allah’ın haklarında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koşmaktan korkmazken, ben nasıl sizin şirk koştuklarınızdan korkarım?”9 demiştir. İdeali olan ve bir hedefe doğru giden Peygamberler, karşısına kim çıkarsa çıksın böyle cesur konuşmuşlardır. Arkasında Allah Azze ve Celle olanların karşısında kimin olduğunun önemi yoktur. İşte bu, Müslüman bir idealistin bakışıdır.

Kur’an-ı Kerim sahabeden bahsederken: “Onlar, insanlar kendilerine: ‘Size karşı insanlar toplandılar, artık onlardan korkun’ dedikleri halde imanları artanlar ve: ‘Allah bize yeter, O ne güzel vekildir’ diyenlerdir”10 buyurmaktadır. Allah Azze ve Celle kitabıyla bizlere ideal kazandırmakta ve idealist insanlara da cesaret aşılamaktadır. Eğer bir insanda cesaret yoksa idealist olamaz.

Buruc Suresi’nde ateşe atıldıkları halde davalarından dönmeyen Müslümanlardan bahsedilmektedir. Evet, onlar ateşe atılmış, dünya gözü ile bakıldığında mağlup gibi görünmüşlerdir. Ama hakikatte onlar galiptirler ve Allah eninde sonunda bu davayı galip getirecektir. O halde mesele yoktur. Kur’an-ı Kerim bu olayı anlatırken bize bunu kazandırmak istemektedir. Bu insanlarda tam bir iman ve ideal vardır. Demek ki idealist insanlar illaki bu dünyada zaferi görmek istemeyecekler, ideallerine kendilerinden sonraki nesillerin bir gün ulaşacağına inanacaklardır.

“İdealist insanın özellikleri” konusuna devam etmek dileğiyle. Allah’a emanet olun.

  1. Tirmizi
  2. Hakim, el-Müstedrek, IV, 553
  3. Mü’minun, 3
  4. Furkan, 72
  5. İbn Mace, “Fiten”, 12; Tirmizi, “Zühd”, 11
  6. Fetih, 29
  7. Maide, 54
  8. Hud, 93
  9. En’am, 81
  10. Al-i İmran, 173