RASULULLAH’IN İSLAM’A DAVET METODU | Prof. Dr. Ahmet ÖNKAL
İslam medeniyet ve geleneğindeki “usulsüz vusul olmaz” esası her alanda geçerliliğini koruyan kadim bir gerçektir. 21. asırda İslam davası uğrunda mücadele etmeye çalışan Müslümanlar, İslam’a davet vazifesini yerine getirmeye çalışırken bunu bir usule göre yapmaları gerekir ki davet, amacına ancak o zaman ulaşabilir. Rasulullah’ın davet metodu, Allah’ın razı olduğu ve uygulanmasını istediği bir metottur. Dolayısıyla bugün Müslümanlar, bu konuda da sınırı aşmadan Allah’ın ve Rasulü’nün öğrettiği şekilde görevlerini ifa etmelidirler. Bu alanda kendilerini muhasebe ederek, davetlerini sünnete göre konumlandırmalıdırlar. Bu konuya dair olan ihtiyacı ve eksikleri ortaya çıkarmak, merhale ve detaylarıyla birlikte bilgi sahibi olabilmek için ‘Rasulullah’ın İslam’a Davet Metodu’ kitabını sizlere tanıtıyoruz…
Kitabın Yazarına Dair: ‘Rasulullah’ın İslam’a Davet Metodu’ kitabını ele alarak İslam ümmetine karşı güzel bir hizmet ifa etmiş Prof. Dr. Ahmet ÖNKAL, 1952 Konya doğumludur. Orta öğrenimini Konya’da tamamlayan yazar, 1974 yılında Konya Yüksek İslam Enstitüsüne, İslam Tarihi Asistanı olarak tayin edilmiş ve yüksek öğrenimine bu şekilde devam etmiştir.
1985 senesinde yazmış olduğu ‘Rasulullah’ın İslam’a Davet Metodu’ isimli kitabı ile doktora derecesini alan yazar, 1994 yılında İslam Tarihi Ana Bilim Dalında Profesör olmuştur. Evli ve 3 çocuk babası olan yazarın, İslam Tarihi ile ilgili çeşitli eser, makale ve tercümeleri yayınlanmıştır.
KİTABIN İÇERİĞİNE DAİR
Kitap 4 bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde, davetin tanımını yaparak Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde geçen davetle alakalı kısımları derlemiş, davetin kimlere yapılacağını ele almıştır. Devamında İslam’ın insanları neye davet ettiğini ve davetin insanlık için bir can suyu olduğunu vurgulamıştır. İlerleyen sayfalarda davette metodun önemine ve gereksinimine değinmiştir. Bu konu belki de kitabın en can alıcı bölümüdür. Bu davaya hizmet etmek amacıyla davet yapmak kadar önemli olan bir başka mevzu da bu davetin nasıl yapılacağıdır. Hayatımızın her alanında bizlere yol gösteren ve başıboş bırakmayan Allah Azze ve Celle’nin, İslam’a davet konusu gibi önemli bir meselede bizi başıboş bırakması düşünülemez. Allah Azze ve Celle, verilecek olan mücadelenin ve davetin ancak birtakım esaslar doğrultusunda yapılması gerektiğini Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hayatı ile pratikleştirmiştir. İslam davasına yıllarca hizmet edildiği halde, istenilen sonuca varılamamasının sebebine bakıldığında görülen en büyük sebep Rabbani ve Nebevi hareket metoduna tam manası ile uyulmaması olacaktır.
Yazar anlatımına önceki peygamberlerin davetlerinde kullandıkları metodu anlatarak devam etmiş ve davette nebevi metodun önemini vurgulayarak bitirmiştir.
Yazar birinci bölümde Efendimiz’in davetini çok yönlü bir şekilde ele almıştır. Rasulullah’ın ve sahabe-i kiramın İslami davet ve mücadele yolunda, Mekke’nin sıcak günlerinde uğranan zulümlere karşın Allah’ın manevi eğitiminden geçmelerini, bu ruhi eğitimin sonucunda Efendimiz’in oluşturmuş olduğu kadro ve halkta oluşan bilinç sonucu mevcut kitleleşme ve nihayetinde büyük çileler sonucu ortaya çıkan “İslam Devleti…” Bu aşamaları istifade edebilecek şekilde ele alan yazar aynı zamanda Efendimiz’in davetini hem muhatap hem de davetçi açısından ele almıştır.
Yazar ikinci bölümde “Mekke ve Medine Devri Davet Metodu” başlıklı bir bölüme yer vererek bu 2 sürecin farklarını ortaya koymuştur. Bilindiği üzere İslam tarihindeki Mekke ve Medine dönemi ayrı ayrı metod ve stratejilere sahiptir. Bir dönem zulüm ve küfrün karanlığına karşı sabır ve mücadele dönemi iken bir diğer dönem yayılma ve ilerleme dönemidir. Bugün Müslümanlar her ne kadar Mekke dönemini yaşıyor olsalar da Medine dönemine hasret ve gıpta duymaları açısından her 2 dönemin de metodunu öğrenmek konusunda mesuldürler.
Yazar son bölüm olan üçüncü bölümünde ‘Rasulullah’tan Günümüze Davet’ başlığı ile günümüzdeki daveti değerlendirmiş ve nasıl olması gerektiğini vurgulamıştır. Günümüz İslam davetçilerinin de Rabbani hareket metoduna dönmeleri gerektiği ve davetin devamlılığı üzerinde durmuştur. Ama bunun da ötesinde Müslümanların birer davetçi olduklarını ve dünyayı Allah’ın boyası ile boyamak gibi bir görevlerinin olduğunu hatırlatıp, bu görevi ifa etmek ve bu lezzeti tadarak devamını getirmelerinin gerekliliğini idrak ettirmek istemiştir. Yazar bu bölümde hem Efendimiz’in hem de günümüzün davet vasıtalarını ele almıştır. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem, sözlü, yazılı, maddi ve örnek yaşayışı ile davet imkanlarına sahipken bugün İslam davetçileri bu vasıtalara ilaveten, sosyal medya gibi bir kuvvet ile de davet gerçekleştirme imkanına sahip durumdadır. Bugün İslam davetçilerine düşen şey sahabenin imanına ulaşmaya ve her imkânı İslam’a davet için değerlendirmeye çalışmaktır.
Son olarak netice bölümünde, “İslam’a davet, kişinin kendi şahsından başlayarak en yakın çevresinden itibaren merhale merhale bütün insanlığa kadar uzanan mukaddes bir vazifedir” diyerek davetin, davetçilerin çile ve gayreti sonucunda tüm dünyayı Allah’ın boyasına boyamak için bir kuvvet ve güç olduğunu ifade eden yazar, davet görevini hatırlatmıştır.
İslam davetçileri Muhterem Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin de dikkat çektiği şu gerçeği unutmamalıdırlar: “DÜNYA, DÜNYA KADAR DAVETÇİYE MUHTAÇ DURUMDADIR.”