İlk emri “Oku” olan bir dinin insanlığa sunduğu medeniyet her alanda olduğu gibi eğitim ve ilmi faaliyetler alanında da büyük izler bırakmıştır. İslam nizamının dokunduğu her çağı saadet asrına dönüştürdüğünü anlatabilmeyi hedeflediğimiz ‘İslam Medeniyetinde Yaşam İklimi’ başlıklı serimizin ‘İslam Medeniyetinde Eğitim’ konusuna kaldığımız yerden devam ediyor, hayırlı okumalar diliyoruz.
2. DÖRT HALİFE DÖNEMİ EĞİTİM FAALİYETLERİ
Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yanında hayatını hem mücadele hem de Rasulullah’ın Dar’ül Erkam ve Suffa’da yaptığı dersler ile geçirmiş olan Hulefa-yi Raşidin, birçok konuda olduğu gibi eğitim faaliyetleri açısından da İslam’a büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Hulefa-yi Raşidin’in ilmin ve eğitimin ne denli önemli olduğunu idrak etmelerini sağlayan en önemli sebepleri ele alacak olursak, karşımıza onların hem vahyin, kalbi ve zihni açan eğitim sisteminden hem de Peygamberimizin nebevi eğitiminden geçmiş olmaları sonucu çıkmaktadır.
Dört büyük halife döneminde üstlenilen vazifeler arasında İslam’ın mesajını tüm dünyaya taşımak sonra topluma İslam dininin esaslarını öğretmek gelmekteydi. Bu hususta ilk olarak yapılması gereken şey Kur’an’ın mesajının ve içeriğinin öğretilmesiydi. Hz. Peygamber’in vefatı, sahabeyi Kur’an-ı Kerim’i anlama, yorumlama ve korumaya yönlendirmekle beraber Rasulullah’ın sünnetlerini ve hadislerini tespit etme, öğrenme ve rivayet etmeye sevk etmiştir. Sonuç itibariyle dört büyük halife döneminde gerçekleştirilen eğitim faaliyetlerinin Kur’an ve sünneti koruma, anlama ve neşretme doğrultusunda geliştiğini görmekteyiz. Sahabenin İslam’ı, vahyi ve hadis-i şerifleri Rasulullah’tan öğrenmeleri sahabeye bu nebevi mirası sonraki nesillere aktarma sorumluluğunu yüklemiştir.
Dört Büyük Halife Dönemi Eğitim Faaliyetlerinin Gelişimine Genel Bakış
Hz. Ömer Radıyallahu Anh döneminde Kur’an-ı Kerim dersleri vermek üzere öğretmenler tayin edilmişti. Kur’an eğitimlerinin her anlamda verimli geçmesini sağlamak amacıyla tayin edilen bu öğretmenlerin özellikle Arap dilini ve gramerini iyi bilen kimseler olmasına dikkat ediliyordu. Hz. Ömer döneminde Filistin, Humus ve Şam diyarlarına, hatta çölde yaşayan bedevi aileler de dahil olmak üzere birçok beldeye Kur’an muallimleri tayin edilmiştir.
Hulefa-yi Raşidin döneminde Kur’an öğretiminin yanı sıra okuma yazma eğitimine de oldukça önem verilmiştir. Valilere mesul oldukları şehirlerde bütün çocukların okuma yazma öğrenmesi yönünde emirler gönderilmiştir. Bununla beraber Emeviler ve Abbasiler döneminden beri en yaygın temel eğitim kurumları olduğu bilinen okuma, yazma ve temel İslami eğitimlerin verildiği küttablarda görev yapan öğretmenler devlet memuru olarak kabul edilmiştir. Böylelikle hem İslami eğitim verecek eğitmenlerin geçimi kolaylaştırılmış böylece öğretmenler eğitime daha fazla vakit ayırabilmişlerdir hem de şifahi olarak başlanan eğitim faaliyetleri daha sistemli ve resmi bir hale getirilmiştir.
Hz. Ömer döneminde, sistem kazanan birçok faaliyette olduğu gibi Hz. Peygamber’in rehberliğinde başlatılan Suffa eğitimi formatında cami ve mescitlerde yapılan eğitimler de sistemli hale getirilmiş ve yaygınlaştırılmıştır. Muaz b. Cebel’in başkanlığında, Filistin’de 16.000 talebenin eğitim-öğretim ihtiyacının karşılanması da eğitime verilen önem ve hassasiyeti göstermektedir.
Hulefa-yi Raşidin döneminde yapılan ilmi çalışmalardan bir tanesi de hadis eğitimi olmaktaydı. Bu dönemde hadislerin neşrine (yayılmasına) ve nakline (rivayetine) oldukça özen gösterilmiştir. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hadislerini rivayet etmek isteyen kişiler hakkında çok titiz davranan Hz. Ömer, sahabilerden başka hiç kimsenin hadis rivayet etmesine müsaade etmemiştir.
Dört halife döneminde fetihlerle sınırların genişlemesi sonucu İslam dini dünyanın dört bir tarafına yayılmış böylece hem İslam’ı öğrenmek isteyenlerin sayısı artmış hem de farklı coğrafyalardan ve çeşitli yaşam tarzlarından kaynaklanan birtakım fıkhi meseleler zuhur etmeye başlamıştır. Bu durum da fıkhi meseleler üzerine çalışma yapmayı gerektirmiştir. Böylelikle Fıkıh ilmi üzerine ilmi müzakereler artmaya başlamış ve mescitlerde, küttablarda verilen eğitimin bir parçası da fıkhi meseleler olmuştur.
Dört büyük halife döneminde dini bilgileri kuvvetli olan sahabiler Medine’nin dışında farklı ilim merkezlerinde re’y, fetva ve öğretim faaliyetlerini başlatmışlardır. Bu merkezlerde uygulanan eğitim formatları gelecek yıllarda İslam aleminde ilmi araştırma merkezleri ve hoca-talebe ilişkisi gibi ilmi geleneğin temellerini atan çalışmalar olmuştur.
Rasulullah döneminde başlayıp dört halife döneminde gelişim gösteren eğitim kuruluşlarını; gönüllü olarak yapılan, tam bir sistemi olmayan eğitim faaliyetleri ile devlet kontrolü altında sistemli ve kurumsal bir şekilde gerçekleştirilen eğitim faaliyetleri olmak üzere iki ayrı gelişim evresinde ele almak mümkündür. Merkezi olarak devlet teşviki ve kontrolü ile yapılan kurumsal eğitim çalışmalarını da kendi arasında iki gruba ayırabiliriz:
Küttablar/Mektepler: Küttablar içerisinde hem okuma-yazma eğitimlerinin verildiği hem de Kur’an ve temel dini bilgilerin verildiği ilkokul düzeyini kapsayan eğitim yerleridir.
Camiler/Mescitler: Camiler günümüzde olduğundan çok daha işlevsel mekanlar arasında yer almaktaydı. Bugün sadece içerisinde namaz kılınan camiler, ibadet etmenin ötesinde bilinç ve şuur kazandıran ilmi derslerin yapıldığı çok yönlü eğitim merkezi konumundaydılar. İçerisinde hutbe ve vaazlar ile halka genel dersler yapılan camilerde diğer taraftan ilim talebelerine özel olarak Tefsir, Fıkıh, Kelam, Hadis, Belagat ve Şiir dersleri de veriliyor ve camiler bu açıdan döneminin yüksek öğretim kurumu olma görevini yerine getiriyordu.
İçerisinde Eğitim-Öğretim Yapılmış Olan Camilerden Bazıları Şunlardır:
Ümeyye Camii: Şam’da bulunan bu camide Şafii ve Hanefilerin ders halkaları bulunmaktaydı.
Mansur Camii: Bağdat’ta inşa edilen camide Hatib El-Bağdadi gibi kimseler ders yapmış, Ebu Atahiyye gibi şairler de şiir dersi vermiştir.
Amr Camii: Mısır’da bulunan bu camide çeşitli ilimlerin tahsil edildiği sekiz zaviye (köşe) ve kırkı geçkin ders halkasının olduğu rivayet edilmiştir.
Yazımıza sonraki sayımızda kaldığımız yerden devam etmek temennisi ile…
* Prof. Dr. İbrahim Sarıçam, Prof. Dr. Seyfettin Erşahin, İslam Medeniyeti Tarihi, TDV; Prof. Dr. Cahid Baltacı, İslam Medeniyeti Tarihi, İFAV ve TDV Ansiklopedisinden faydalanılmıştır.