Allah Azze ve Celle tüm insanlık açısından yeryüzünde olup biten her şeyden biz Müslümanları sorumlu tutmuştur. Sözlükte “yönelmek, öne geçmek, imam olmak” manalarındaki ‘emm’ kökünden türeyen ümmet sözcüğü bu yönüyle inanan insanların yekunu, kuru bir kalabalık değil; kendisine birtakım vazifeler verilmiş, insanlığın dümenine geçirilmiş olan sorumlu (imam) topluluk demektir. “Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir ümmet bulunsun…”1 mealinde görüldüğü gibi büyük bir topluluk içindeki özel bir zümreyi de ifade etmektedir. Dolayısıyla Müslümanların zifiri karanlık içerisinde bir uçuruma doğru sürüklenen insanlığın can çekişini seyretmek, bu uçurumun kenarında uzanacak bir ele muhtaç olarak bekleyenleri görmezlikten gelmek ve ‘banane’ demek gibi bir lüksü olamaz. Kur’an-ı Kerim: “Sizden önceki nesillerden (insanları) yeryüzünde fesattan alıkoyacak faziletli kimseler bulunmalı değil miydi? Ancak içlerinden kendilerini kurtardığımız pek az kimse bunu yapmıştı…”2 ayetiyle tüm yeryüzündeki fesadı yani her türlü bozulmayı, çürümeyi, savrulmayı, düzensizliği engelleyecek faziletli bir zümrenin gerekliliğine işaret etmiştir.
Dilerseniz bir tohum metaforu oluşturarak ümmet olarak insanlığa karşı Allah Azze ve Celle’nin bize yüklemiş olduğu misyonu daha net şekilde anlamaya çalışalım. Tohum hem içerisinde yaşamı barındıran hem de yaşamın sürdürülebilirliği onun yaşamasına bağlı olan özdür. Tohumu yoluyla döngüsünü devam ettirebildiğiniz ürünleri bir sonraki sene tekrar elde edebilmeniz için hasadın içinden en güzel olanlarından bir miktar seçer ayırır, onu kurutur ve bozulmayacağı şartlarda güzel bir şekilde muhafaza edersiniz. Ta ki o tohumlukları tekrar ekeceğiniz zaman gelene kadar. Örneğin şu an evinizdeki bir paket mısır dünyanın herhangi bir yerinde binlerce yıl önce elde edilmiş bir hasattan ayrılmış olan az bir mısır vesilesiyle size ulaşmıştır. Elde edilen hasattan belli bir oranda ayrılan tohumun dışında kalanları ise o yıl tüketip bitirirsiniz. İşte o ürünün varlığını devam ettirebilmesi seçilip ayrılmış olan tohumların çok iyi muhafaza edilmesine bağlıdır. Yani tohum gerçekten hayattır, hayati bir öneme sahiptir; çok iyi kurutmanız, ısı ve nemden korumanız gerekir ki çürüyüp yeniden çimlenme yeteneğini kaybetmesin.
İşte Allah Azze ve Celle de İslam ümmetini insanlığın içerisinden tohum olarak seçip ayırmıştır: “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmet oldunuz. İyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a iman edersiniz…”3 Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem de “Ümmetimden bir grup, hak için muzaffer bir şekilde kıyamet gününe kadar mücadeleye devam edecektir...”4 buyurarak tabiri caizse ümmetin içerisinden de insanlığın tohumu olacak bir zümrenin olacağına ve bunlar vesilesiyle hakkın (Tevhidin) her daim korunup ayakta tutulacağına işaret etmiştir. Nitekim ilk satırlarda ümmet kelimesinin “büyük bir topluluk içerisindeki özel bir zümre” anlamına da geldiğini belirtmiştik. Ümmetin alimleri, şehitleri yine ümmetin içerisinden seçilmiş tohumlardır, ümmetin varlığı onların varlığına bağlıdır. Yine sahabe nesli ümmetin içerisinden seçilmiş en güzide tohumlardır. Ashabın içerisinden hafızlar, yedi adet fıkıh bilen sahabe gibi birçok örnek bu anlamda ümmete tohum olmuş; Kur’an, ilim, mücadele ve büyük İslam Medeniyeti mirası, bu sapasağlam özel tohumlar vesilesiyle bizlere ulaşmış, insanlığın önünü aydınlatan birer kandil olmuşlardır.
Peki ümmeti ‘en hayırlı’ kılan şey nedir? Yukarıda yer verdiğimiz ayetin devamında: “…İyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah’a iman edersiniz…” buyurularak onları insanlık için en hayırlı kılan şeyin iyiliği emir ve kötülüğü engelleme görevi olduğu vurgulanmıştır. Yani ümmet eğer bu vazifeyi yerine getirebiliyorsa tohum olma misyonu devam ediyordur. İnsanlığın devamı, tohum olarak seçilen ümmetin bozulmadan, çürümeden ıslah etme görevlerini yerine getirmesine bağlı kılınmıştır: “Halkı ıslah eden kimseler iken, senin Rabbin o ülkeleri zulüm ile helak edecek değildi.”5 Eğer ümmet görevini yapmıyorsa dünyanın hali şu anda olduğu gibidir. Diktatörler tüm yeryüzünü, insanları sömürürler; can, mal, namus hiçbiri güvende değildir ve insanca yaşamak bir yana yaşamak bile lükstür artık.
Nasıl ki tohum gereği gibi muhafaza edilip korunmaz, çürümeye terk edilir ve böylelikle o ürünün devamı tehlikeye düşerse aynen öyle İslam ümmeti de olması gerektiği gibi olmaz, vazifelerini yerine getirmezse insanlığın geleceği de tehlike altına girmiş olur. Biz tohum olmayı, toprağa girmeyi göze alamadığımız, çürümeye karşı kendimizi korumayıp toprağa girmeye razı olmadığımız sürece dünyada hiçbir şey değişmeyecektir. Artık düzelmez diye düşünüp bir şey yapmaya gerek yok demek ‘hava şartları müsait değil, güneşimiz, yağmurumuz az, kar ve fırtına var’ gibi mazeretlerle toprağa girmeyi reddetmek yani tohum olma vazifesini terk etmek insanlığı kendi haline bırakmak demektir. Haramları, adaletsizliği engellemeye çalışmaz, birileri çürümeye yüz tutarken buna müsaade ederseniz ümmet olma vazifenizi yerine getirmiş olmazsınız. Seyirci kalmanız sizi de zamanla çürütecek, iyi olmanız pek bir şey ifade etmeyecektir. Demek ki bu ümmet namaz, oruç gibi birtakım ibadetleri yerine getirmesi için var edilmiş değildir. Yani pasif iyi olmak uzun vadede bir fayda sağlamayacaktır. Bu gibi ibadetler ancak onu bozulmaya, çürümeye karşı koruyup vazifesini yerine getirmesini sağlayacaktır. Ama sadece bu ibadetlerle yetinmek yani tohumu korunaklı ambarda saklamak, toprağa ekilmediği için ondan faydalanamamak sonucunu doğuracaktır. Dolayısıyla rahatımızı bozmayı göze alamıyor, toprağa girmekten kaçınıyorsak insanlığın gidişatından şikâyet etmeye de hakkımız yoktur. Ümitsizliğimiz, tembelliğimiz, korkaklığımız veya dünyaya dalmışlığımız asla geçerli mazeretler değildir. Bunlar bizim için ancak birer çürümedir. İnsanın çürümesi nefsine, şeytana teslim olmasıdır. Görevini yapmak yerine hayatını dünyalık nimetlerin peşinde koşarak boşa harcamasıdır.
İnsanlık çürüyor ve Müslümanlar bozuluyorken dünya her zamankinden daha acil bir şekilde İslam ümmetine ihtiyaç duymaktadır. İşte insanlığın hayrı için çıkarılmış görevli topluluk olan ümmetimiz toplumun çürümesini ve bozulmasını engelleme görevini yapmadığında insanlığın geleceği için bir tehlike söz konusu olacağından Allah Azze ve Celle: “Onları yeryüzünde ayrı ayrı topluluklar olarak paramparça dağıttık. Kimileri salih (davranışlarda) bulunuyor, kimileri de bunların dışında olan aşağılıklardır. İyiliklerle ve kötülüklerle imtihan ettik ki dönsünler”6 buyurarak içlerinden bu görevi yapmayıp çürüyenleri ayıklamak için onları bölmekte, imtihanlardan geçirmektedir. Bu O’nun sünnetidir.
Allah Azze ve Celle adeta bir eleme yaparak insanlığın geleceği için kimlerle yola devam edileceğini ve dünyayı adalet ve huzura kavuşturacak, vaat etmiş olduğu medeniyet hedefine götürecek yeni bir nesli ortaya çıkarmış olmaktadır. Demek ki Allah Azze ve Celle gelecek nesillere tohum olacak bir zümreyi mutlaka muhafaza etmektedir. İşte ilk satırlarda ifade ettiğimiz gibi evimizdeki bir paket mısırın nerede ne zaman saklanan bir tohumdan geldiğini bilmediğimiz gibi bize düşen de dünyadaki çürümeyi engelleyemeyecek olsak dahi en azından sapasağlam tohumlardan olmak, bizi ümmet yapan vazifelerimize sarılarak belki de yıllar sonra dünyanın herhangi bir yerinde filiz verecek, iman edecek veya insanlığın kurtuluşuna vesile olacak nesle tohum olmaya çalışmaktır. Tohum olup toprağa girmeyi göze alabilenlerden olmamız duasıyla…
1. Al-i İmran, 104
2. Hud, 116
3. Al-i İmran, 110
4. Müslim, İman; 247
5. Hud, 117
6. A’raf, 168