“Söz ola kese savaşı,
Söz ola kestire başı
Söz ola ağulu aşı,
Yağ ile bal ede bir söz.”[1]
Sözcükler, düşüncelerimizin dışa yansımalarıdır. Bu ikisi birbirine öyle yakındır ki, birindeki kopukluk ve hata diğerinde hemen kendini belli eder. Bu nedenle güzel ve etkili konuşma, insanın hem aklını iyi kullandığını gösterir, hem de inancına olan bağlılığını ortaya koyar. İnsanın davasına olan sadâkati ve bağlılığı ne kadar kuvvetliyse, davasını anlatma ve yayma isteği de aynı oranda güçlü olacaktır. Davasını ortaya koyarken sadâkati ve bağlılığı nispetinde en güzel şekliyle (ki bu ancak Peygamberî metotla olur) yapmaya çalışacaktır.
Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, yüce ahlâkıyla, davasına olan bağlılığıyla ve şahsiyetiyle, kısacası her yönüyle numune-i imtisal olarak önümüzde iken, İslam adına her ne ortaya koyarsak koyalım, yapılan faaliyetler Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e ve getirdiklerine uymuyorsa başarıya ulaşamayacaktır. Başarıya ulaşsa bile Allah Azze ve Celle razı olmayacaktır. “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah’ta sizi sevsin...”[2] Hayatımız bütün yönleriyle ne kadar Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hayatına benziyorsa, yani O’na ne kadar ittiba edebiliyorsak Allah’a olan sevgimizde o kadar gerçekçiyiz demektir. Çünkü sevdiğimizi söylediğimiz Allah Azze ve Celle, Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e tabi olmamızı emretmektedir.
Hitabet yönüyle Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in dış görünüşüne kısaca temas etmiştik. Bir hatip olarak Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e tâbi olmak adına şahsiyeti ve konuşmasına bir bakalım.
Bir hatip olarak Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şahsiyeti;
Şahsiyetin en önemli kısmı samimiyetle (ihlâs) alakalıdır. Eğer bir hatip samimi değilse dinleyici onu can kulağıyla dinleyemez. Samimiyetle söylenen bir söz, saatlerce söylenen gayri samimi konuşmadan daha tesirli olacaktır. Bazen samimiyet hatibin pek çok kusurlarına (bedeni ve dış görünüşe ait) perde olabilmekte, insanların o kusurları göz ardı etmesini sağlamaktadır. Tarihte pek çok liderde dış görünüşüne ve sesine ait kusurlar olmuşsa da insanlar onlardaki ciddiyet ve samimiyete bakarak etkilenmişlerdir.[3]
Davet ve hitabetin ihlâsını zedeleyen bazı göstergeler vardır. Dinleyici memnun etmek, onların takdir ve tebriklerini beklemek, sırf güzel bir konuşma yapmış olmak, dinleyiciyi sayısının az-çok oluşundan etkilenmek, halkın kınamasından korkmak gibi durumlar davetçinin ve dolayısıyla davetin ihlâsını zedeleyecektir. Özellikle halkın kınayacağı korkusu pek çok hatibin uykusunu kaçırmaktadır. “ABD eski cumhurbaşkanlarından Woodrow Wilson (1856-1924), odasına kapanır, saatlerce halk karşısında söz söyleme talimleri yapardı. Odasının duvarına astığı aynadan hareketlerini kontrol eder, hangi hareketin uygun olacağını kestirmeye çalışırdı.”[4]
Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hitabetinde muhataplarını dikkate almakla beraber onların kınamasından korkmadığını, dinleyici sayısının bir ya da bin olmasının onun tebliğini etkilemediğini aynı ciddiyet ve samimiyet içerisinde insanlara hitap ettiğini görüyoruz. Bilmediği bir konuda sorulan soruya bazen sessiz kalıp o konuda vahiy beklerken, bazen de bilinmeyen bir mesele ise (kıyametin ne zaman kopacağı gibi) açıkça ‘bilmiyorum’ diyebilmiştir. Yine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, her konuda olduğu gibi hitabet konusunda da cemaatinden bir karşılık beklemediğini açıkça beyan etmiş; “Ben bu tebliğ vazifemden dolayı sizden bir ücret beklemiyorum. Benim mükâfatım âlemlerin Rabbi olan Allah Azze ve Celle’ ye aittir.”[5] diyerek ihlâsın zirvesini bize göstermiş oluyor.
Hitabette samimiyetin yanı sıra, anlatılan konuyla varılmak istenen hedef ve o hedefe olan inanç da önemlidir. Hatip karşısındakileri eğlendirmek için gelişigüzel konuşan, konuşmalarıyla insanların takdirini ve alkışını düşünen, basit bir takım arzular peşinde koşan insan olmamalıdır. Tatlı dili ve güzel konuşmasından çok davasının hak oluşuna olan inancı ve hedefine olan bağlılığı daha önemlidir. “Güzel bir görünüşe, tatlı bir dile muhtaç olduğu halde başarıya ulaşan nice hatip vardır. Fakat davet ettiği şeyin doğruluğunu inanmayan, başarı yolunda gayretli bulunmayan bir hatip asla muvaffak olamamıştır.”[6]
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hitabetindeki maksadı, elbette insanlara Tevhidi anlatmak, insanları, Allah Azze ve Celle’nin mutlak hakîm olduğu bir nizamı kurmaya ve bu uğurda gece-gündüz faaliyet yapmaya davet etmekti. Risâlet vazifesini alır almaz O’nun için uyku ve dinlenme vakitleri bitmiş, çileli, engebeli ve mücadele dolu bir hayat başlamıştı. Davası uğruna her şeyini ortaya koyuyor ve tüm imkânlarını bu yolda seferber ediyordu. Vazgeçmesi için yapılan tehdit ve tekliflere aldırmıyor, davasına odaklanıyor ve yalnız Rabbinin rızasını istiyordu. En zor şartlarda ve tüm desteklerin kesildiği bir sırada yapılan tekliflere karşı, “Vallahi ey amca! Bu işten vazgeçmem için güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseler, Allah Azze ve Celle’nin dinini üstün kılıncaya veya bu uğurda ölünceye kadar davadan vazgeçmeyeceğim.”[7] Demesi, davasına ne kadar bağlı ve sevdalı olduğunu, hedefine ne denli odaklandığını göstermektedir.
Bu kararlı konuşma amcası Ebu Talib’i de etkilemiş ve Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i himaye etmeye devam etmiştir.
Hatip sözlerinde daima doğruya ve gerçeğe bağlı olmalıdır. Halkın gözünde bir mevki kapabilmek için hakkı ve hakikati feda etmemelidir. “Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, sözlerinin gerçeğe uygunluğu yönüyle hiçbir hatibin ulaşamayacağı bir seviyededir. O’nun sözlerinde gerçek dışı olan tek kelime yer almamıştır. Dinleyicinin hayretini artırmak, heyecanlandırmak için hakikat kurban edilmemiştir.”[8] O’nun her söylediğini yazmaya çalışan Abdullah b. Amr (r.a.)’a “Neticede Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem da bir insan. Kızdığı zamanlarda oluyor. Her söylediğini yazmasan” demişler. Bunun üzerine konuyu Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e anlatan Abdullah Bin Amr’a: “Yaz! Vallahi bu ağızdan haktan başka bir şey çıkmaz”[9] dediği bilinmektedir. Yalnız dini konularda değil, normal konuşmalarında, hatta şakalaşmalarında bile hakkın dışına çıkmamıştır. “Ben, (şaka da olsa) sadece hak olanı söylerim”[10] buyurmuşlardır.
Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hitabetinde bir başka özellik de, muhatabını tanıması ve onun ihtiyacına göre konuşmasıdır. Hatibin cemaatini ve muhatabını tanıması, doktorun hastasını tanıması derecesinde lüzumlu ve önemlidir. Bu anlamda hatibin (İslam davetçisi) atacağı ilk adım toplumunu tanımaktır.
Toplum tanınmadan onlara yönelik yapılan hitabet, hastanın şikâyetleri dinlenmeden ve bilinmeden reçete yazılmasına benzer. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hitabelerinde bu hususa dikkat ettiğini görmekteyiz. Kendisine sorulan aynı manadaki sorulara farklı cevaplar verdiği görülmektedir. Mesela: “Sadâkanın hangisi üstündür?” diye soran Ebu Hureyre’ye: “Fakir olanın güç ve kuvvetiyle yardımda bulunmasıdır.”[11] Derken, aynı soruyu soran Sa’d Bin Ubâde’ye “Su çıkartmaktır”[12] demiştir. Ebu Hureyre’nin son derece fakir, Sa’d’ın ise zengin ve kabile reisi olduğu düşünülürse cevapların gelişigüzel olmadığı anlaşılır. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gönderdiği davetçilerine de muhataplarını tanıtmış ve buna göre izlemeleri gereken metot hakkında tavsiyelerde bulunmuştur. Yemen’e gönderdiği Muaz Bin Cebel’e: “Ey Muaz! Ehli kitap olan bir kavme gidiyorsun. Onları Allah’tan başka bir ilahın bulunmadığını ve benim de Allah’ın Resulü olduğumu kabul etmeye davet et…”[13] Görüldüğü gibi Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, davetin hedef kitlesi olan toplumun tanınması ve ona uygun tebliğ çalışmalarının yapılmasını ashabına ve günümüz davetçilerine tavsiye etmektedir.
Hitabet açısından Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in konuşması bölümünü diğer sayıda tamamlamak dileğiyle. Allah’a emanet olun.
[1] Yunus Emre
[2] Al-i İmran, 92
[3] Dale Carnegie, Söz Söylemek ve İş Başarmak Sanatı, s,23
[4] Dale Carnegie, Meşhur Adamların Bilinmeyen Tarafları, 220
[5] Şuara, 109
[6] El-Akkad Abbas Mahmud, el-Akbariyyetül İslamiyye, II/38
[7] İbn Hişam, I, s. 265-66
[8] A. Lütfi Kazancı, Peygamber Efendimizin Hitabeti, s.98
[9] Ebu Davud, İlim 13; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned 2/162.
[10] Tirmizî, Birr, 57/1990
[11] Ebu Davud, Zekat, 41/1677, II/173
[12] Aynı eser, II/174
[13] Buhari, Zekat, 41, II/125